Dünya

Yorum: Mülteci anlaşması üzerinde kara bulutlar

Bernd Riegert'e göre, Avrupa Birliği'nin giderek otokratikleşen Erdoğan yüzünden mülteci anlaşmasına bağlı kalması zorlaşıyor. Riegert, yorumunda bunun AB'nin kendi hatası olduğunu savunuyor.

21 Mayıs 2016 18:24


AB'nin mülteci politikası birçok taraftan eleştiri oklarının hedefinde. Mart ayında Türkiye ile varılan anlaşma sonucu Türkiye'den Yunan adalarına kaçan mülteci sayısında azalma olsa da halihazırda adalardaki mevcut durum insan onuruna hiçbir şekilde yakışmayan bir kargaşa niteliğinde. AB'ye üye devletler Yunanistan’a yeterince destek personeli yollamadı. Yunanistan da mülteci kayıtlarını tutacak, işlemlerin hızla ilerlemesini sağlayacak yeterli personele sahip değil.

Algı: Türkiye bizim için her şeyi hallediyor

İki ay önce devlet ve hükümet başkanları işlerin artık daha da hızlı bir biçimde ilerleyeceği sözünü verdi. Ancak ortada hallolmuş pek bir şey yok. AB -yanlış bir biçimde- mülteci sorunun başarılı bir şekilde Türkiye'ye aktarılmış olduğundan yola çıkıyor. İltica başvurusunda bulunmuş ya da bulunmamış sığınmacıların doğrudan Türkiye, Yunanistan ya da İtalya üzerinden AB'ye dağıtılması bu konuda varılan çok sayıda mutabakata rağmen çok ağır ilerliyor. Avrupa değerleri dendiğinde üzerinde önemle durulan "dayanışma" sözcüğü çoğu üye ülkenin lügatında yok. Çoğu ülke, "bana artık daha fazlası gelmesin" mantığıyla hareket ediyor. Kısacası; "benden sonrası tufan!" diyorlar.

Yunanistan mülteciler konusunda yalnız kalmış durumda. Akdeniz'in güneyinden gelenlerin sayısında yeniden artış olmaya başlarsa aynı kaderi İtalya da paylaşacak. AB'nin mülteci politikaları, Avrupa'ya yerleşmek için girişlere yasal alternatifler yaratmak yerine daha çok korunmaya yönelik. Buna toz pembe bir ifadeyle: Dış sınırların korunması da diyebiliriz. AB'nin dış sınırlarının korunmasıyla yetinmeyen bazı devletler üyeler arasındaki sınırlara da el atmış durumda. Macaristan, Avusturya, Danimarka ve Almanya bu konudaki kötü örneklerin başını çekiyor.

Güneydoğu kanadının şimdilik yarım yamalak kapatıldığını düşünen AB aslında büyük kusur işliyor: Bu konuda tamamen Türkiye'ye bağımlı konumda. Siyasi bir büyüklük hastalığına yakalanmış Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha geçtiğimiz hafta yine AB yola gelmezse şalteri indirip mültecileri göndermeye başlayacağı tehdidinde bulundu.

Gerçekler: Türkiye'nin kendi çıkarları var

Ancak Türkiye'deki iç politik gelişmeler; parlamentonun gücünün elinden alınması, medyanın tek bir ağızdan hareket etmesi, düşünce özgürlüğünün bastırılması, tartışmalı terörle mücadele yasalarının uygulanması, tüm bunlar AB'yi Cumhurbaşkanı Erdoğan'la varılan anlaşmayı devam ettirmek konusunda zorluyor.

Türkiye'nin vatandaşlarına vizesiz seyahat talebi, AB için ciddi bir sınama tahtası. Türkiye yasalarını değiştirmezse, Avrupa Parlamentosu vize serbestîsini kabul etmeyebilir. Vize serbestîsi gelmezse, bugünkü bilgiler ışığında Cumhurbaşkanı Erdoğan, mülteci anlaşmasını feshedebilir. AB o takdirde geçtiğimiz yaz olduğu gibi bu yaz da bir kriz dönemi ile karşı karşıya kalır. Öte yandan zaman daralıyor. Vize serbestîsi için göze kestirilen tarih olan Temmuz için takvim, çözüm bulmamış mevcut sorunlar nedeniyle tutturulamayacak.

Kavgalı AB devlet ve hükümet başkanları mülteci sorununu kendileri çözmeyi beceremedikleri için, -ne yapacağı belirsiz, eleştiriye dayanıklı, kendini Türkiye'nin sultanı sanan- birinin kucağına atıldılar. Bu durum kısa bir süre sonra tersine dönebilir. Angela Merkel'in kaleminden çıkan bu "Avrupalı çözüm" kısa bir süre sonra başını ağrıtabilir.