Dünya

Yorum: Dünya tarihinin dönüm noktası

Tarihte benzeri görülmeyen 11 Eylül 2001'deki terör saldırılarının etkisi günümüze kadar geçmedi. Miodrag Soric’e göre, 11 Eylül’ün artçı etkileri kolay geçmeyecek.

11 Eylül 2016 13:41


Komünizmin çökmesinden sonra Batı adeta tarihe ara vermişti. Tanınmış siyaset bilimcisi Francis Fukuyama ‘tarihin sonunu' ilan ediyordu. Politikacılar ‘barış temettüsünü' dillerinden düşürmüyorlardı. Amerika göğsüne ‘hiper güç' madalyasını takmıştı. Eski düşmanlar kurallara uydukları takdirde Batı kulübüne alınabiliyor, uymadıkları takdirde geriletiliyor ya da önemsenmiyordu. Ancak ABD Soğuk Savaş'tan sonra, İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen ‘dizayn etme' iradesini bu kez tekrarlayamadı. Halbuki ABD savaştan sonra NATO, BM, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu vasıtasıyla yeni dünya düzenini şekillendirmişti. 1990'lı yıllarda bundan eser yoktu. Bill Clinton Arkansas'tan Beyaz Saray'a taşındıktan sonra da taşra politikacısı olmayı sürdürdü. Kuzey yarımkürede yeni güvenlik yapılanması olmadı, güney yarıkürede açlıkla mücadele ihmal edildi. İklimin korunmasında kararlı adımlar atılmadı. Ortadoğu'ya kalıcı barış getirilemedi.

Durup dururken gelen saldırı

11 Eylül 2001, ABD'nin Pearl Harbor'dan sonra kendi topraklarında aniden uğradığı ikinci saldırıydı. Amerikalılar bu saldırıya hazırlıksız yakalandılar. Tehlikedeymiş hissi hâlâ geçmedi. Yeni yüzyılın başlarındaki şok atlatılamadı. Eski CIA Başkanı emekli general David Petraeus'un da dediği gibi, ‘terör ile mücadele nesiller boyunca sürecekti.'

11 Eylülü izleyen günlerde bunu idrak etmek mümkün olmadı. En çok dünya ekonomisinin resesyona sürüklenmesinden endişe ediliyordu. Merkez bankaları para musluklarını açtı. Borsa endekslerinin dibe vurması önlenebildi. Birkaç yıl sonra ise bankalar kadar müşterileri de bu kadar ucuz parayı ne yapacaklarını bilemez duruma geldiler. Adını doğru yazabilen her Amerikalı kredi alabiliyordu. Altından kalkamayacağı bu krediyi de gayrı menkule yatırıyordu.

2008'de ipotek balonu patladı. Washington daha fazla para basmak zorunda kaldı. Süper güç gırtlağına kadar borçlandı. Avrupa, Japonya ve diğerleri de ucuz para politikasına özendiler. Piyasayı ucuz paraya boğma olimpiyatı günümüzde de devam ediyor. Sorumlu politikacılar yapısal sorunların çözümünü devamlı erteliyorlar. Aynı zamanda Amerikan orta tabakası eriyor, hayat standardı düşüyor. Usame Bin Ladin'in planı tutacağa benziyor. Baş terörist ABD'yi silahla yenmek değil, mali bakımdan batırmak istiyordu.

Başkan Obama selefinin hatalarından ders aldı. Yurt dışındaki asker sayısını azalttı. ABD neden kazanamayacağını bildiği savaşlara yatırım yapacaktı? Ancak Irak'tan çekildikten sonra da bu serüven ABD'ye yüz milyarlarca dolara mal oluyor. Silahlanma arttıkça güvenlik mekanizmasının sosyal faturası da kabarıyor. Eski muhariplerin hastalık ve emeklilik sigortasına milyarlar gidiyor. ABD bu mali yükü daha on yıllarca sırtında taşımak zorunda kalacak.

Altyapı çöküyor

Binlerce kilometre uzaklıkta güvenliği sağlamak için trilyonlar harcanırken, ABD'nin altyapısı modernize edilmeyi, eğitim sistemi de ödenebilir düzeye getirilmeyi bekliyor. Yüzde 5 olarak açıklanan resmi işsizlik oranında iş aramaktan usandığı için işsizlik kaydı yaptırmayanlar yer almıyor. Fareli köyün siyasi kavalcıları başkanlık yarışında sözde çözüm önerilerini sıralıyorlar. Washington'daki siyasi zümre uzlaşmaya yanaşmıyor ya da uzlaşmayı beceremiyor. Amerika'nın nasıl batacağının anlatıldığı kitaplar kapışılıyor. Kendine aşırı güvenen süper gücün alçalışını anlatan kitaplar alıcı buluyor.

Aslında gelecek ile ilgili tahminde bulunmak kolay değildir. Kesin olan, 11 Eylül 2001'in bütün insanlığın güvenliği açısından muazzam bir kırılmaya yol açtığıdır. O tarihten sonra özel hayata tahdit getirilmiş, ABD insan hakları ve devletler hukuku kuralları arasından gerekli gördüklerini ayıklamıştır.

11 Eylül sadece tarihi bir işaret, bir delalet değildi. 11 Eylül, 21'inci yüzyılın terör ile mücadele asrı olacağının da habercisiydi.