Dünya
Yorum: Bardağın yarısı dolu, yarısı boş
DW'den Jens Thurau, İklim Zirvesi'nde yıllar önce düşünülmesi dahi mümkün olmayan kararlar alındığına dikkat çekiyor. Ancak Thurau'ya göre, zengin ülkelerin atması gereken daha çok adım var.
15 Kasım 2021 13:54
DW'den Jens Thurau, İklim Zirvesi'nde yıllar önce düşünülmesi dahi mümkün olmayan kararlar alındığına dikkat çekiyor. Ancak Thurau'ya göre, zengin ülkelerin atması gereken daha çok adım var.İskoçya'nın Glasgow kentinde düzenlenen iklim zirvesi iyi bir zirve miydi, kötü bir zirve miydi? Bu konudaki görüş çeşitliliği, ilk bakışta kavranması güç olan toplantının kaotikliği kadar fazla. Bilim insanları, iklim değişikliği ile mücadele edilmesi talepleri ile devletlerin ağırdan aldığı adımlar arasındaki açığın daha önce hiç şimdiki kadar büyük olmadığı görüşünde. Dışarıdan artık harekete geçilmesi gerektiği konusunda gelen baskı da çok büyük. Fridays for Future gibi küresel iklim hareketleri Glasgow'da güçlü bir şekilde temsil edildi.
Kömüre veda ilk kez ele alındı
Zengin ve kalkınmakta olan ülkelerden gelen baskı sonucu nihai somut formülasyon zayıflatılmış olsa da zirvenin kapanış bildirgesinde ilk kez fosil enerjilere veda etmenin gerekliliği açık bir şekilde dile getirildi. Yoksul ülkelere, zengin kuzey ülkeleri tarafından yapılacak geçiş dönemi yardımlarının iki katına çıkarılması taahhüt edildi. Küresel bazda en büyük emisyon üreticileri olan ABD ve Çin, Glasgow'da aylardır devam eden diplomatik soğukluğu bir kenara bırakarak ortak bir açıklamada buluştu ve çabalarını iki katına çıkarma sözü verdi.
Küresel ısınmanın yüzyılın sonuna kadar 1,5 derecenin üzerine çıkarılmaması hedefi ise artık kritere dönüşmüş durumda; hiç kimse kısa bir süre öncesine iklimle ilgili siyasi tartışmaların merkezinde yer alan 2 derece hedefinden bahsetmiyor artık. Daha önceki iklim zirveleri ile kıyaslandığında bu nefes kesici bir ilerleme.
Ancak gerçeklik göz önünde bulundurulduğunda ise durum daha farklı. Bilim insanları, 2030'a kadarki on yılın küresel ısınmaya karşı mücadelede en önemli yıllar olduğunu açıkladı. Birleşik Krallık ev sahipliğindeki zirvede buna verilen reaksiyon ise ülkelerin teker teker girişimlerinin önünün açılması oldu: Metan gazı emisyonunun sınırlandırılması, yoksul ülkelerde ormanların korunması ve fosil enerjilere verilen sübvansiyonların sona erdirilmesi; bunların hepsi 2030'a kadar...
Ancak daha dikkatlice bakıldığında bu taahhütlerin hepsinin gönüllü olduğu ve her zamanki gibi hiçbir bağlayıcılığı bulunmadığı dikkat çekiyor. Tıpkı iklim zirvesindeki esas kararlar gibi.
Güvenilirlik ve güven
Bütün iklim zirvelerinde söz konusu olan güvenilirlik ve güven. Zira alınan kararlara uymayanların yargılanması mümkün değil. Konferansların amaçları pozitif bir dinamik geliştirmek, Birleşmiş Milletler (BM) üyesi yaklaşık 190 ülkenin bir mutabakat etrafında bir araya gelmesini sağlamak ve vatandaşları iklim değişikliği nedeniyle giderek daha endişeli hale gelen zengin ülkeler üzerindeki baskıyı artırmak.
Ancak zengin ülkelere duyulan güven zedelenmiş durumda. Güney yarımkürenin yoksul ülkeleri, korona pandemisi sırasında sanayi ülkelerinin kapanma önlemleri nedeniyle zora giren ekonomilerini baş döndürücü yardımlarla desteklemesini izledi. Aynı zengin kuzeyin, bentlerin inşası gibi iklim değişikliğine uyum projeleri için uzun zamandır vaat edilen para yardımları söz konusu olduğunda cimrileşmesini ise öfkeyle karşıladılar.
Kömüre veda ve gerçeklik
Fosil enerji kaynaklarından çıkış, iklim zirvesinin talebi olsa da Çin ve Güney Afrika gibi ülkelerin yanı sıra Polonya gibi ülkelere de bakmak kömür lobisinin ne kadar güçlü olduğunu anlamak için yeterli. Çin, 2060'a kadar iklim-nötr olma hedefini ortaya koydu. Uzmanların uyarılarına bakılırsa bu çok gülünç bir hedef.
Ancak her yıl yapılan, yorucu ve sinirleri yıpratan iklim zirvelerinin bir alternatifi şu anda mevcut değil ve yakın bir gelecekte olacak gibi de görünmüyor. Bütün BM ülkeleri birbirleri ile sadece burada konuşuyor. Herkesin aradığı başlık belki de şu olabilir: Sera gazı emisyonu ile mücadele, mümkün olduğu kadar çok ülkede ekonomik büyüme için duyulan endişe kadar eşit bir değere sahip olmalı. Büyüme ve sürdürülebilirlik artık birer tezat değil, bunun sadece istenmesi gerekiyor. Ve harekete geçilmesi: örneğin fosil enerjilere veda konusunda. Olabildiğince hızlı harekete geçilmesi de şart. Glasgow'daki konferanstan en azından bu sonuç çıktı.
Almanya'da da hükümetin 2038 için öngördüğü kömür santrallerinin kapatılması kararının öne çekilmesi konusundaki baskı artıyor. Bunun dışındaki her şey Glasgow taahhütlerinden dönülmesi olur. Yoksul ülkeler artık gözle görülür şekilde daha fazla para almazlarsa yıllık konferans oyununu daha uzun bir süre oynamayacak. Bu nedenle, Glasgow'daki konferansa ilişkin olarak bardağın yarısının dolu yarısının boş olup olmadığı kararı verilecek olursa ben "yarı dolu" derim.
Jens Thurau
© Deutsche Welle Türkçe