Dünya

Yorum: Avrupa'nın kader günü

DW baş editörü Alexander Kudascheff, Britanya'daki referandumdan AB'nin dersler çıkarması gerektiği görüşünde.

23 Haziran 2016 15:29


Bütün Avrupa gözünü Avrupa Birliği (AB) üyeliğiyle ilgili referandumdan ‘kalma' kararının çıkması umuduyla Britanya'ya dikmiş bulunuyor. Bütün Avrupa mı? Tabii ki değil. Şüpheciler, Avrupa kulübünün karşıtları ve düşmanları tabii ki çoğunluğun ayrılmaktan yana çıkmasını umuyor. Britanya'nın AB ile bağlarını koparmasının sinyal etkisi yapacağını biliyorlar. Fransa'daki Ulusal Cephe ve Hollandalı Geert Wilders'in partileri AB karşıtı ve de düşmanı olduklarından son güne kadar ayrılmaktan yana olanları destekledi. Avrupa Ekonomik Toplulukları'nın kurucu üyeleri arasında yer alan bu iki ülkedeki ilk AB anayasası tasarısının halkın oyuyla ret edildiğini hatırlatmakta yarar var. İki partinin de ülkelerinde AB üyeliğiyle ilgili referandum yapılmasına çalışacaklarından şüphe duyulmamalı.

AB'nin acilen reforma ihtiyacı var

Sağduyu sahibi Avrupa Britanya'nın AB'de kalmasını arzuluyor. Aynı zamanda Birleşik Krallık Avrupa ailesinde kalsa bile AB'nin acilen reformdan geçirilmesi gerektiğini de biliyor. ‘Kalalım' kararı çıkarsa önce rahat bir nefes alınacak. Ancak Avrupa, Brüksel'e duyulan derin güvensizliğe karşı ne yapılabileceğini oturup düşünmek zorunda. AB'nin anlamı ve yararı gözle görülür hale getirilmelidir.

Avrupa siyasi zümresinin burnu büyük elitler gibi davrandığı duygusuna, ‘daha fazla Avrupa hiç şimdiki kadar gerekli olmamıştı' retoriğiyle karşılık verilmemelidir. Aksine Avrupa kurumlarına yöneltilen haklı eleştiriler dikkate alınmalıdır. Reform AB için bir ihtiyaçtır ve Avrupa vatandaşlarına yeni bir birlik ve beraberlik mesajı vermelidir.

Birleşik Krallığın AB'de kalmasını gerektiren bir dizi somut ve ekonomik neden bulunmaktadır. Britanya'nın üyeliğinin sürmesinin AB'nin yararına olacağına dair de bir dizi somut ve ekonomik neden sıralamak mümkündür. Dünya politikası açısından AB'siz Britanya ve Britanyasız AB figüran durumuna düşer. Britanya'nın nüfuzunu kullanamadığı Birlik daha az pragmacı, daha az liberal, dünyaya daha az açık ve piyasa ekonomisine daha az önem veren bir devletler topluluğu durumuna düşer. Almanya da, AB'nin sadece para dağıtma mekanizması olarak algılanmaması gerektiği tezinin en güçlü savunucusunu kaybetmiş olur.

Siyasi akılsızlık

Referandum nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın şurası kesindir ki, Britanya Başbakanı David Cameron yalnızca parti politikasıyla ilgili nedenlerden ötürü ve muhafazakâr partideki şüphecileri teskin etmek için referandumu göze almıştır. Bunu yapmakla da AB'yi derin bir krize sürüklemiştir. Savmak istediği Avrupa karşıtı ruhları AB'nin başına musallat etmiştir. Ülkesinin ve bütün AB'nin kaderini anlamsız ve tamamen gereksiz bir referandumun ellerine teslim etmiştir. Britanyalılar sağduyulu Avrupa'nın arzuladığı gibi pragmacı ve akılcı davransalar bile, Cameron'un ülkesinde siyasi çatlak yarattığı inkâr edilemez. Britanya Başbakanı aynı zamanda AB'nin temellerini dayanma kapasitesinin sonuna kadar zorlamıştır. Referandum kararı bu bakımdan akılsızlık olmuştur. Milletvekili Jo Cox'un öldürülmesiyle doruğa çıkan referandum kampanyasındaki duygusallık AB üyeliği gibi son derece karmaşık konularda kararın halk tarafından değil, parlamentoda alınabileceğini göstermiştir.