Dünya

Yorum: Amerikan ruhu

Üç yıllık Washington muhabirliğinden sonra merkeze dönen DW editörü Gero Schließ, ABD’de gözlemlediği köklü değişiklikleri ve Amerikan usulü yurtseverliği anlatıyor.

04 Nisan 2016 15:08


Bu ülke değişti. Beni de değiştirdi. ABD muhabirliği yaptığım üç yıl çok önemli gelişmelere sahne oldu. Örneğin iç politikada.

Köklü değişiklikler

Hayır, Trump'tan söz etmiyorum. İnsanların hayatını derinden etkileyen reel politikayı kast ediyorum. Meselâ Barack Obama'nın sığlık reformu. Cumhuriyetçilerin direnmesi yüzünden sağlık sigortası yasalarının mahkemelerce onaylanması üç yıl aldı. Milyonlarca Amerikalı artık ağır hastalık durumunda kaderine terk edilmeyeceğinden emin olabiliyor. Normal hayatta buna ‘devrim' denir.

Eşcinsel evlenmeler önündeki engellerin kaldırılması da, dini ve muhafazakâr bağların köklü olduğu ABD açısından devrim sayılabilir. Yüz binlerce homoseksüel bundan böyle özgürlüğün tadını çıkarabilecek.

Amerikalı yapar, Alman çekinir

Alman siyaseti ise bu konuda hala mütereddit davranıyor. Almanya Başbakanı'nı, ‘homoseksüel evliliklere şahsen ısınamadığı' şeklindeki sözleri, el sürülemeyecek anayasa ek maddesi mertebesine çıkarılıyor.

Amerikalılar ise ne kadar farklı: Çoğunluk konunun sadece azınlık haklarıyla ilgili olmayıp, özgürlükleri her şeyden üstün tutan anayasanın ruhunu yaşamak olduğunu kavradı. Bu özgürlükler arasında, insanın sevdiği ile evlenebilmesi de var.

Amerikan usulü prensiplere bağlılık

Amerikalıların prensiplere bağlılığı bazen şaşırtıcı olabiliyor. Atak olup daha çabuk vasıta bulabileceğini bildiği halde taksi durağında beklemediği zaman olabilecekleri hiç unutmuyorlar.

Boş masa kalmammış bir lokantada kendilerine yer gösterilene kadar ayakta beklemeyi normal kabul ediyorlar. Sınırlarının aşıldığı olsa da, randevu kurallarını da hiç unutmuyorlar.

Bütün bunlar boşuna değil. Görgü kuralları nispeten genç sayılabilecek ve hemen herkesin göçmen asıllı olduğu bu ulusta birlikte yaşamanın esaslarını belirliyor.

İltica dersi

İletişim ve belli davranış örnekleri yabancının saygı duyulan, yararlı ve kimliğini kaybetmemiş bir hemşeri olabilmesini kolaylaştırıyor. Tolerans ve kati toplumsal kurallar bu muazzam, güçlü ve çeşit zengini ülkeyi bir arada tutan tutkal yerine geçiyor. Mülteci akınına uğrayan Almanya da belki bundan kendine ders çıkarabilir.

ABD bu özelliğini koruyup korumayacağına karar verecek. Donald Trump'un korku ve saldırganlık hislerine hitap eten mesajları sanılacağının aksine prim yapıyor. Ama ben sonunda Amerikalıların, gerçi herkse ‘Amerikan rüyasını' yaşatmayan ama hayal edebilmesini sağlayıp, hasretini ayakta tutan hasletlerini koruyacaklarına güveniyorum.

Özgüven ve gurur

Çünkü buradaki insanların enerjileri, herkesin devlete taptığı ve her şeyin en ince ayrıntısına kadar kurallara bağlanıp donuklaştığı Almanya ve Avrupa'dakilerden farklı.

ABD'nin ‘sıra dışı konumunun' son yıllarda yara aldığı doğrudur. Süper güç statüsünü kaybetmiş olması ve orta sınıfın erimesi bu ulusu sarsmıştır. Ancak olağanüstü durumlarda özgüveni ve gururu yine de hissedilebiliyor.

Dokunan yurtseverlik

Haksız yere idama mahkûm edilen ve uzun yıllar ölüm hücresine kapatılan Anthony Graves ile yaptığı konuşmayı hiç unutmayacağım. Devlet canına kast ettiği ve iki kez idam tarihi verdiği halde, idam cezasının kaldırılması için yaptığı çağrıyı ahlâki güdüyle şöyle tamamlamıştı: “Biz Amerika Birleşik Devletleriyiz. Ahlâki standartlarımız daha yüksek olduğundan, bunu yapmaya mecburuz.” Bu sözler bir Avrupalıya yabancı ve safça gelebilir. Ama Amerikan ruhunu bundan daha güzel ve etkileyici bir biçimde hissedemezsiniz. Amerikalının bu özelliği muhabirinizi de fazlasıyla etkilemişti.