Gerçek zafer sahipleri farklı görünür. Hem de eyalet parlamento seçimlerinden üç gün önce ‘Sığınmacı krizi sona erdi‘ gibi güçlü manşetlere ihtiyacı varsa.
Angela Merkel de müzakerelerin uzatmalara kalmasıyla yetinip, Türkiye'nin tüm kaçak sığınmacıların geri alınması şeklindeki yeni teklifini, pek içinden gelmese de, bir dönüm noktası olarak satmak durumunda.
Merkel'in deyimiyle bu ‘niteliksel ilerlemeyi‘ seçim kampanyasında bir ‘bomba‘ diye lanse edebilmek mümkün değil. Ancak Brüksel'deki 12 saatlik müzakerelerden fazlası da beklenmiyordu. Zira Türk teklifi çok ani geldi ve pek çok ayrıntı açıkta kaldı.
Merkel'in işi zor
Doğu Avrupa ülkeleri, arkasında Almanya'nın bulunduğunu iddia ettikleri bu teklif karşısında kendilerini dışlanmış hissedip, yine kavga çıkarmak için balıklama atladılar. Almanya Başbakanı bu iddiaları yalanlasa da bazı hükümetler her yerde nüfuz oluşturdukları düşüncesiyle direnmeye devam ediyor. Macaristan, Suriyelilerin Avrupa'ya yerleştirilmesine karşı çıkıyor, Budapeşte ‘yabancılara‘ karşı mücadelesinde geri adım atmıyor.
Ancak gerçekten de Türkiye'nin teklifinde bir tarihe yer verilmemesi bir eksiklik. Yunanistan'dan sığınmacıların Türkiye'ye geri kabulüne ne zaman başlanabilecek? Ve tabii bazı üye ülkeler için bunun bedeli yüksek. Türkiye'de yaşayan Suriyeli sığınmacılara 3 milyar daha ödemek mi? Üç ay içinde vizesiz seyahat mi? AB'ye üyelik müzakereleri hızlandırılacak mı? Tüm bu konularda çekinceler vardı. Halbuki gelecek diğer sığınmacılara karşı Avrupa'nın kapısını mümkün olduğunca hızlı bir şekilde kapatmak konusunda hepsi hemfikir.
Ama Avusturya ve Balkan ülkeleri Makedonya sınırının kapatılmasını bile tecrübe edilmiş bir araç olarak görüyor. Hem de Türklere başka taviz vermeden de işe yarıyor.
Değerlerin son bulduğu yer
Bu zirvede pek yer bulmayan konu, tam da içeride basın özgürlüğünü kışkırtıcı bir şekilde fesheden bir Türkiye ile halı pazarlığına nasıl girişilebildiği konusu ve bu konudaki tartışmalardı.
Aslında bu durumda AB üyelik müzakerelerinin derhal yeniden durdurulması gerekirdi. Tabii bu ilke AB'nin temel ilkeler kataloğundan bir çırpıda çıkarılmadıysa. AB kendisini sığımacılardan kurtaracak bir anlaşma konusunda o kadar hırslı ki, ondan bu bile beklenir.
İnsanlık öldü
Aynı hızla insanlık da tümden toprağa verilmiş oldu. Şu an Yunanistan'ın Makedonya sınırındaki Idomeni'de sıkışıp kalmış, çaresiz, umutsuz bu kadar insana ne olacağı konusunda tek söz dahi edilmedi. Türkiye'nin tamamen ‘güvenli ülke‘ olarak görülemeyeceği konusunda da birşey söylenmedi. Her halükarda Türkiye kendisi de şu sıralar kanıtladığı üzere bir hukuk devleti değil.
Artık Irak'tan gelen sığınmacılar topluca Musul'a doğru sınırdan topluca kapı dışarı mı edilecek? Bütün Afganlar büyük kamyonlarla Kabil'e mi gönderilecek ya da İranlılar sebepsiz yere ülkelerine mi dönmek zorunda kalacak?
Almanya'da kişiler, bireysel kaçış nedenlerinin ayrı ayrı incelenmesi hakkına sahip ve AB bir bütün olarak Cenevre Sözleşmesi'nin yükümlülüklerine tabidir. Şu an tek hedef sığınmacı sayısını sıfırlamak haline geldiğinden gerisi fark etmiyor.
Aşırı sağcıların idealine doğru hızla yol alıyoruz. Bu ideal kale halinde bir Avrupadır. AB daha bir milyon sığınmacı kabul etti diye bu kavga ortamında kendi geleceğini sorguya açıyor, Türkiye ile her tür kirli anlaşmaya hazır duruyor, kendi sınırlarındaki köprüleri kaldırıyor. Bu ne açıdan bakılırsa bakılsın zavallı bir tiyatro oyunu.