Britanyalıların Avrupa Birliği'ni (AB) terk etmeye karar vermelerinden sonra söylenecek şey kaldı mı? Kararın üzücü olduğu doğrudur. Alıştığımız bir ortağı kaybediyoruz. Britanya oldum olası Avrupa ailesinin haşarı ferdiydi. Kendi başına buyruk, rahatsızlık veren ve mızıkçı bir AB üyesiydi. Yine de ailenin bir ferdini kaybetmesi hoş bir şey değil.
Ancak karar verilmiştir ve bunun bir karşılığı olacaktır. Angela Merkel, François Hollande ve Matteo Renzi de bunu yapıyorlar. Üç liderin AB zirvesinin hazırlıklarını tamamlamak üzere Berlin'de bir araya gelmeleri tesadüf değildi. Almanya, Fransa ve İtalya AB'nin selefi olan Avrupa Ekonomik Toplulukları'nın kurucu üyesi olduğu gibi Birliğin nüfusça en kalabalık ülkeleridir de. Böylelikle AB'nin içinde bulunduğu tarihi krizde bu üç ülkeye özel sorumluluk düşmektedir.
Dik durmak
Birleşik Krallığın ayrılmasından sonra AB'deki siyasi ağırlığın yeniden paylaştırılması gerekecek. Almanya, Fransa ve İtalya'yı farklı bir önderlik rolü bekliyor.
Bu önce, sözü geçen üçlünün 24 Birlik ülkesine Britanya'nın yaklaşan ayrılışına nasıl tepki gösterileceğine ve durumla nasıl başa çıkılacağına yol gösterici olması demektir. Soğukkanlı kalmak başka, ailenin geri kalan bölümünde birliği korumak başkadır.
Önce Britanya'ya kesin tavır alınmalıdır. Londra hükümeti AB antlaşmasının 50'inci maddesine uygun olarak ayrılma başvurusunda bulunacak olsa da Britanya eşit hak ve görevleri haiz AB üyesidir. Bu adımdan önce resmi ya da gayrı resmi ön görüşme ve sözleşmeler yapılamayacağı da açıktır. Durum budur ve değiştirilemez.
Yüzsüzce talepler
Britanyalıların AB'den ayrılmayı müzakere konusu yapmaları ve hiçbir yükümlülük almadan tam üyeliğin avantajlarından yararlanmak istemeleri karşısında hayrete düşmemek mümkün değil. Bu tutum yüzsüzlük olduğu kadar sorumsuzluktur da. Böyle taleplerde bulunan AB'nin pazarlığa razı olamayacağını bilmelidir. Önemli olan ibretlik bir emsal yaratmaktır. AB bünyesinde siyasi huzursuzluk ve ayrılma düşüncesi hüküm sürüyor. Diğer AB üyeleri de tadına varıp ayrılmayı gündeme getirebilir.
Britanyalılar ekonomik nedenlerle AB ile gelecekte de iyi ilişkiler sürdürmeye mecbur olduklarını bilmelidirler. Bunun için karşılıklı adımların atılması gerekecektir. Kimse yüzsüzlük eden ortakla konuşmak istemez. Hele 27 ülkenin Britanya'nın cezalandırılması mı yoksa pragmacı bir tutumla yola devam edilmesi mi gerektiğine henüz karar vermediği düşünülecek olursa. Brüksel zirvesinde bu konu da tartışılacak.
Yeni arayışlar
Almanya, Fransa ve İtalya pragmacı olmayı ve AB vatandaşlarına yeni perspektifler açmayı tercih ediyor. Liderler bundan böyle sıkıntılara daha fazla kulak verileceği, endişelerin ciddiye alınacağı, daha çabuk, daha şeffaf ve daha esnek olunacağı mesajını veriyorlar. Ekonomik büyüme, AB'nin dış sınırlarının daha iyi korunması ve gençler arasındaki işsizlikle mücadele öncelikli konular. AB'nin sadece bankalar değil, aynı zamanda kreşler, müzeler ve kültür kuruluşları diyarı olması da hedefleniyor.
Bu vaatlerin fiiliyata dökülmesi kaçınılmaz olacak. Kaybın üzüntüsü, Britanya'nın ayrılmasının AB için bir fırsat olarak değerlendirilmesiyle giderilebilir. Her son bir başlangıcın da habercisidir. Basmakalıp da olsa bu söz üzerinde düşünülmeye değerdir. Başarıldığı takdirde Britanyalılar belki ilerde 2016 yılında verdikleri karardan pişmanlık duyarlar.