Dünya

Yorum: AB’nin milli egoistleri

DW’den Felix Steiner, mevcut sığınmacı krizi karşısında AB’nin ortak siyasi fiyasko sergilediğini belirterek, milli çıkarların herşeyin üstünde tutulmasını eleştiriyor.

17 Eylül 2015 18:48


Bugün Avrupa Birliği olarak bildiğimiz yapı, geçmişte çeşitli adlarla mevcuttu. Bunlardan biri de AET idi. Yani Avrupa Ekonomik Topluluğu. Dolayısıyla burada konu başından beri ortak değerlerden ziyade ekonomi ve ekonomik çıkarlar oldu.

Avrupa uzlaşmasının çıkış noktası, Almanya’nın komşularının ülke ekonomisinin yeniden inşasında kontrolü ellerinde tutma istekleriydi. Nasyonalsosyalizmin çöküşünün üzerinden daha on yıl geçmemişti ve bu anlaşılabilir bir durumdu. AB’nin milletlerüstü organizasyon yapısı bu dönemden gelir. Daha öncesinde ulus devletlerin sorumluluğunda olan konular, üye devletlerin üzerindeki bir yapıya devredildi. Yani bugünkü AB Komisyonu’na.

Kurucuların umudu boşa çıktı

O dönem iyimserler, bu modelin başarılı olması durumunda ulus devletlerin otomatik olarak siyasetteki başka alanları da Brüksel’deki kurumlara devredeceği umudu taşıyordu. Ama mutlar boşa çıktı.

Çünkü AB’nin asıl güç merkezi Komisyon değil, AB Konseyi. Yani üye ülke devlet ve hükümet başkanları ile ilgili bakanları bir araya getiren, önemli kararların alındığı yapı. Konsey oturumlarında çetin tartışmalar yürütülür, bazen de banal pazarlıklar yapılır. Burada konu Avrupa’nın ‘ortak değerleri‘ değil, ulusal çıkarlardır. Her ülke kendisi için avantaj elde etmeye çalışır. Sonuçta AB on yıllardır tam da böyle işliyor. Farklı bir şekilde değil. Ama son derece başarılı bir şekilde. Batı Avrupa’da 70 yıldır savaş çıkmıyor, eşsiz bir refah bölgesi haline gelmiş durumda.

Ortak siyasi fiyasko

Tabii ki Almanya genelde daha fazla ödemeye razı olarak pek çok uzlaşıyı mümkün kıldı. Ama sonuçta bu da milli egoizmden başka birşey değildi. Sonuçta ihracatı güçlü Alman ekonomisi için Avrupa’nın iyi bir şekilde işlemesi gerekiyordu. Avrupa’nın başarısızlığı çok daha pahalıya mal olurdu.

Şimdiye kadar her üye ülke, Brüksel’e çok fazla yetki devretmeme konusunda itinalı davrandı. Ortak dış politika ve güvenlik mi? Bu adı gerçekten hak edecek birşey yok ortada. Tam da bu nedenden dolayı mevcut sığınmacı krizi ne tesadüf ne de kaderdir. Tersine, ortak siyasi fiyaskonun tecellisidir.

Kriz geliyorum dedi

Tabii ki AB mevcut sığınmacı hareketlerinin önemli bir bölümünü engelleyebilirdi. Örneğin BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Ürdün, Lübnan ve Türkiye’deki sığınmacı kampları ile ilgili yardım çağrılarını zamanında dikkate alarak. Bu kamplarda ne çocuklar için okul eğitimi var, ne de artık yeterli yiyecek. Haftalardır binlerce kişinin yollara koyulmasında hayret edecek ne var? Kamplara yardım para demekti. Şimdi ise katıyla para harcanmak zorunda!

Ve şimdi olup biten hala anlaşılamamış gibi herkes kendi milli çıkarlarına odaklanmaya devam ediyor. Yunanistan ve İtalya sığınmacıları sınırlarından Avrupa’ya geçirmeyi sürdürüyor, Macaristan dikenli tel çekiyor, Doğu Avrupa görmezden geliyor ve Angela Merkel kimseye danışıp sormadan tüm Suriyelileri Almanya’ya davet ediyor, aynı zamanda yine de yükün dağıtılmasını isteyip bir hafta sonra kısmen de olsa pes ediyor. Çünkü ortadaki ödevin boyutları son derece büyük. Brüksel'de ise bakanlar 160 bin sığınmacının nasıl dağıtılacağı konusunda bir uzlaşmaya bile varamıyor. Çok daha fazlası çoktan giriş yapmış durumda, gerisi de gelecek. Kim oldukları, nereden geldikleri, nereye gittikleri konusunda kimse kontrol sahibi değil. Siyasetin şekillendirici gücü bugünlerde Avrupa'da devre dışı kalmış durumda.

Sırada Schengen'in ölümü var

Peki nereye kadar? Bu işin nasıl sonuçlanacağını kimse bilmiyor. Çünkü kimsenin elinde bir plan ya da konsept yok. Dublin çoktan öldü. Sırada Schengen var. Çünkü sınırların açık olduğu bir bölgede bir sığınmacıyı istemediği bir ülkede kim tutabilir ki? Bu, Avrupa'nın temel değerlerinden birinin yitip gitmesi anlamına mı geliyor? Serbest dolaşım gerçi güzel birşey ama daha öncesinde de rahat bir yaşam sürmek mümkündü. Yeni sınır kontrolleri özellikle de mal nakliyatını büyük ölçüde pahalılaştıracak. Ekonomik çıkarlar tehlikeye girerse belki harekete geçen olur.