Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert zamanlamanın ne kadar önemli olduğunun güzel bir örneğini verdi. Lammert aynı zamanda neyin ne zaman söyleneceğine de örnek oldu. Almanya Meclisi tam bir hafta önce 1915 olaylarını Ermeni soykırımı olarak nitelendiren kararı ezici çoğunlukla kabul etmişti. Aradan geçen bir hafta süresince Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan karara ‘evet' oyu veren Türk asıllı milletvekillerine sözlü ırkça saldırılarda bulundu. Meclis Başkanı Lammert sarf edilen sözlere net bir karşılık verdi.
Her milletvekili bütün meclisi temsil eder
Federal Meclis Başkanı milletvekillerin iftira etmenin, onlara tehditler savurmanın ve itibarlarını ayaklar altına almaya çalışmanın bütün meclisi hedef almak ve meclisle kavgaya tutuşmanın bu ülkedeki bütün demokratlarla kavgaya tutuşmak anlamına geldiğini söyledi. Bravo, Norbert Lammert! Dört dörtlük demokratik tehdit dediğin böyle olur. Bütün meclis grupları adına mesnetsiz kışkırtmaya böyle cevap verilebilir.
Soykırımın tanınması Türkler açısından ne kadar tartışmalı olursa olsun Ermeni kararı parlamenter demokrasinin kurallarına uygun alınmıştır. Parlamento ezici çoğunlukla 1,5 milyon Ermeni'nin soykırıma uğraması suçuna Almanların da ortak olduğunu teyit etmiştir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Alman Meclisi'nin Türk asıllı mensuplarını kavgacılara ve ölüm tehdidi savuranlara hedef gösterebileceğini sanıyorsa, buna fırsat tanınmamalıdır. Derhal ve kararlı bir şekilde karşılık verilmesi, ‘Dur. Buraya kadar! Daha ileri gidemezsin!' denmesi gerekir.
Merkel ve Türk derneklerinin zamanlama hatası
Herkesin doğru zamanda doğru sözü söyleme yetisi olmaz. Onların arasında maalesef Almanya Başbakanı Angela Merkel'i de sayabiliriz. Erdoğan'ın kullandığı ‘kanı bozuklar' ifadesini benimsemenin mümkün olmadığı şeklindeki yorumu bu ifadeyi açık bir şekilde iade etme fırsatının kaçtığını gösterir. Meclis Başkanı Lammert haklı olarak, her fırsatta bağırıp çağıran Almanya'daki Türk kuruluşlarından da ses çıkmadığına işaret etti.
Türk asıllı demokratlar olarak Alman toplumunun parçası haline geldiklerini iddia edenler neden Erdoğan'ın kışkırtmalarına ses çıkartmıyorlar? Zamanlamayı beceremediklerinden mi, yoksa demokrasi kültüründen yoksun oldukları için mi? Alman halkının demokratik seçilmiş temsilcilerine bağlılık duymamalarından mı? Sadece küçük bir grubu temsil eden Almanya Türk Toplumu bu cesareti gösterebildi. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nin (DİTİB) ise sesi çıkmadı.
Diyalogdan kaçılmamalıydı
DİTİB bununla kalmayıp perşembe günkü iftar davetini de iptal etti. İftara Meclis Başkanı Lammert de davetliydi. DİTİB'in basın bildirisinde, ‘nefret ve saldırganlığın nelere yol açabildiğinin görüldüğüne ve iftar davetine tehditler yağdığına' yer verildi. DİTİB farklı düşüncede olanlarla konuşup barışma vesilesi sayılan iftar buluşmasının iptal edilmesinin bir ihtar olarak kabul edilmesini istiyor. Oysa buluşmanın polis tarafından korunmasını istemek daha isabetli bir karar olurdu. Ama şimdi, Ermeni kararından sonra Türk İslam cemaatinin meclis başkanıyla bir araya gelmek istemediği izlenimi doğdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hezeyanlarından sonra böyle bir adımın atılmış olması son derece tehlikelidir. Fikir ayrılıklarını meclis başkanıyla tartışmak istemeyene, zamanlama hatası dâhil bir dizi soru sormak gerekir.