-YILMAZ: ÖNLEMLER GEREKLİ ANCAK YETERLİ DEĞİL İSTANBUL (A.A) - 13.01.2011 - Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası'nın bugüne kadar aldığı ve gelecekte alacağını açıkladığı önlemlerin, mevcut konjonktürde finansal istikrarın korunması için gerekli ancak tek başına yeterli olmadığını belirterek, ''Bu konuda düzenleme, denetleme ve dengeleme kapasitesine sahip tüm yetkili organların eşgüdüm içinde hareket etmesi büyük önem taşımaktadır'' dedi. Yılmaz, Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) tarafından düzenlenen ''Finansal Yönetim Zaviyesinden Türkiye Ekonomisi 2011'' konulu toplantıda yaptığı konuşmada, önümüzdeki dönemde para politikası duruşunun sadece politika faizinin seviyesi tarafından değil, politika araçlarının tümünün bileşimi tarafından belirleneceğinin vurgulanmasının önemine işaret etti. Özellikle zorunlu karşılık oranında gerçekleşen ortalama artışın maliyet ve likidite kanalından kredi büyümesi üzerinden sınırlayıcı etkisinin, bu yılın Ocak ayından itibaren gözlenmeye başlayacağının beklendiğini kaydeden Yılmaz, şöyle konuştu: ''Alınan kararların fiyat istikrarı ve finansal istikrar üzerindeki etkileri yakından izlenecek ve gerektiğinde ilave tedbirler devreye sokulabilecektir. Merkez Bankası'nın bugüne kadar aldığı ve gelecekte alacağını açıkladığı önlemler, mevcut konjonktürde finansal istikrarın korunması için gereklidir ancak tek başına yeterli değildir. Bu konuda düzenleme, denetleme ve dengeleme kapasitesine sahip tüm yetkili organların eş güdüm içinde hareket etmesi büyük önem taşımaktadır. İlgili diğer kurumların özellikle kredi arzını sıkılaştırıcı ve finansal sistemde vade uzatımını teşvik edici önlemlere destek vermesi para politikasının hareket alanını genişletecek ve etkinliğini artıracaktır.'' -FİNANSAL İSTİKRARIN KORUNMASI VE SÜRDÜRÜLMESİ HEDEFİ- Yılmaz, ''Merkez Bankası olarak finansal sistemde istikrarın korunması ile sürdürülmesi de bizim için bir hedeftir. Bunu bir hedef olarak görüyoruz ve önemsiyoruz'' dedi. Bu çerçevede finansal istikrar açısından takip ettikleri 4 konuya ilişkin olarak Yılmaz, şunları belirtti: ''Bunlardan ilki gerek bankaların gerek reel sektörün borçluluk oranlarının ılımlı seviyede tutularak özkaynak kullanımının teşvik edilmesidir. Bu çerçevede çıkış stratejimizin bir parçası olarak kredilerdeki genişleme hızının finansal istikrarı zayıflatıcı bir seviyeye çıkması halinde zorunlu karşılık oranlarını daha aktif bir şekilde kullanabileceğimizi açıkladık. Benzer bir şekilde teknik faiz ayarlaması yoluyla bankaların daha etkin bir likidite yönetimi uygulamaya başlamalarını ve borçlanma oranlarının makul seviyede seyretmesine destek verebilecek diğer bir politika aracı olarak görüyoruz likidite yönetimini...' Küresel krizin olumsuz etkisi bankacılık sektöründe yüksek kaldıraç oranlarına sahip ve hane halkının özellikle yabancı para cinsi borçlarında aşırı artışlar yaşanan ülkelerde daha fazla hissedildiğine dikkati çeken Yılmaz, ''Ülkemizde gerek banka kredilerinin gerekse hane halkı yükümlülüğünün milli gelire oranlarının diğer ülkelere kıyasla düşük olması, hane halkının Türk Lirası cinsi borçlanarak döviz riskini üstlenmemesi küresel finansal krizin göreli olarak Türkiye'yi daha az etkilemesine katkıda bulunmuştur'' dedi. Durmuş Yılmaz, borçluluk oranlarının önümüzdeki dönemde ılımlı bir seviyede seyretmesini temel amaç olarak gördüklerini ifade etti. Finansal istikrar hedefleriyle ilgili önem verdikleri ikinci konunun yurt içi ve yurt dışı borçlanma vadelerinin uzatılması ve mevduat yapısının daha uzun vadeye yayılması olduğunu belirten Yılmaz, ''Gerek firmaların yurt dışından sağladığı kredilerde gerekse kamu kesiminin borçlanmasında vadelerin oldukça uzun olduğu görülmektedir. Mevduatın vade yapısının ise oldukça kısa olduğunu görüyoruz ve de kısalmaya devam ediyor'' dedi. Üçüncü olarak vurgulamak istediği konunun gerek kamu gerek özel sektörün döviz pozisyonunun güçlendirilmesi olduğunu söyleyen Yılmaz, kamu kesimi ve finansal sektörün döviz pozisyonunun dengede bulunduğu, hanehalkının toplam borçluluk oranının varlıklarıyla yükümlülükleri netleştirildikten sonra kalan kısmının yüzde 8 daha fazla olduğunu belirtti. Yılmaz, firmaların açığı bulunduğunu, finansal sektörün aşağı yukarı dengeli, kamu kesiminin de dengeli olduğunu kaydetti. Özel sektörün döviz pozisyonunun dengeli bir seyir izlemesiyle, döviz geliri olmayan kişi ve kurumların döviz cinsi borçlanmamasının finansal istikrara katkıda bulunduğunu belirten Yılmaz, ''Dolayısıyla bizim sizlere tavsiyemiz, vatandaşlara tavsiyemiz, ihracatınız yoksa, döviz geliriniz yoksa Türk Lirası ile işlem yapın, Türk Lirası ile borçlanın, Türk Lirası ile ev alın, Türk Lirası ile otomobil alın, Türk Lirası ile yatırım yapın, Türk Lirası ile işlem yapın. Finansal istikrar kapsamında değinmek istediğim son husus kur riskinin daha iyi yönetilmesinin gerektiğidir'' ifadesini kullandı. -KREDİ FAİZLERİ- Durmuş Yılmaz, kredi piyasalarındaki sıkılaşmanın bugün itibariyle son bulduğunu ifade ederek, ''Toplam ticari kredilerinin faiz hadlerine baktığımızda yüzde 24 ile 25 seviyelerine kadar çıkan kredi faizleri, bugün itibariyle tüketici kredilerinde yüzde 11-12 seviyelerine, sanayicimizin, iş adamımızın muhatap olduğu ticari krediler ise yüzde 8-8,5 seviyelerine kadar gerilemiştir'' şeklinde konuştu. İktisadi faaliyetteki toparlanma eğilimine paralel olarak karşılıksız çek adetinin gerilediğini bildiren Yılmaz, iktisadi faaliyetin beklenenden güçlü bir biçimde toparlanmasının sağladığı ek gelir artışının, büyük ölçüde kamu borcunun azaltılmasında kullanıldığını gördüklerini, bu durumun Türkiye'de mali disiplinin süreceğine ilişkin beklentileri olumlu yönde etkilediğini söyledi. Döviz kurundaki gelişmelere de değinen Yılmaz, 2009 yılı başından bu yana birçok gelişmekte olan ülkenin para biriminin ABD Doları karşısında değer kazanırken, TL'nin bu dönemde oldukça sınırlı bir değişim gösterdiğini, 2010 yılı başından bu yana TL'nin değerinde meydana gelen değişimin diğer gelişmekte olan ülke para birimlerine kıyasla yine sınırlı olduğunu gördüklerini ifade etti. Yılmaz, ''Son aldığımız tedbirlerden etkisinin ne olduğuna bakacak olursak, Kasım 2010'dan bu tarafa ne oldu diye bakarsak TL en fazla değer kaybeden paralar arasında yer alıyor'' dedi. -EKONOMİDEKİ SON GELİŞMELER- Durmuş Yılmaz, küresel ekonomideki son gelinen noktaya değinerek, gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde toparlanma hızına ilişkin aşağı yönlü risklerin sürdüğünü söyledi. Küresel piyasalarda risk iştahının son dönemde tekrar artış eğilimine girdiğini ve global risk iştahı endeksine göre bugün itibarıyla dünyanın daha ziyade olumlu bir resim çizdiğini vurgulayan Yılmaz, kamu borcu yönünden İrlanda, İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi çevre ülkelerde bütçe açıklarının yüksek seyretmesinin borçların sürdürülebilirliğine dair endişeler yarattığını ve Avrupa'nın büyüme görünümüne yönelik aşağı yönlü risk oluşturduğunu ifade etti. Türkiye'de bu borcun düşük seviyesinin ülkenin olumlu yönde ayrışmasına destek olduğunun altını çizen Yılmaz, kamu borcunun milli gelire oranı açısından bakıldığında, Türkiye'nin dünyada en iyi olan ülkelerden biri olarak öne çıktığını söyledi. Dünya genelinde istihdam gelişmelerine de değinen Yılmaz, gelişmiş ülkelerdeki emek piyasalarındaki olumsuz görünümün devam ettiğini, Türkiye'de ise istihdam koşullarındaki iyileşmenin devam etmesiyle beraber işsizlik oranlarının bir süre daha kriz öncesine oranla yüksek seviyelerde seyredeceğini tahmin ettiklerini belirtti. -''NİÇİN TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI?'' Dün Ankara'da İNTES'in toplantısında kendisine ''Niçin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası değil de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası?'' diye soru sorulduğunu kaydeden Yılmaz, ''Bizim ismimiz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. İ'nin olmayışının nedeni de 1930'lu yıllarda Merkez Bankası kurulurken i sıfat belirttiği için, Merkez Bankası'nın bağımsızlığını vurgulamak için i kaldırılmış. Paranın üzerinde Cumhuriyet Merkez Bankası yazar'' diye konuştu. -İHTİYAÇ DUYULURSA ZORUNLU KARŞILIK GELEBİLİR ''Kredi hacmindeki seyir, 'yeni önlemlere devam' mı, yoksa 'önlemler şimdilik tamam' mı mesajı veriyor? Yeni önlemler kapsamında bilanço dışı hesaplarda zorunlu karşılık uygulaması gelir mi?'' şeklindeki bir soru üzerine ise Yılmaz, ''Bunun üzerinde çalışılıyor. İhtiyaç duyulursa gelebilir, ama bugün itibariyle böyle bir şey söz konusu değil. Bu her an için masada'' karşılığını verdi. Bugün itibariyle kredi hacminde bir yavaşlamanın söz konusu olmadığını belirten Yılmaz, ''Aldığımız tedbirler henüz uygulamaya girmedi. Ayın 21'inde zorunlu karşılıklarla ilgili olarak 7,6 milyar lira piyasadan çekilecek. Bunun etkilerini önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz. Dolayısıyla eğer burada alınan tedbirler, önlemler yeterli olmadığı ortaya çıkarsa ilave tedbirler alınacaktır'' diye konuştu. Yılmaz, bugün itibarıyla ekonomide bir ısınma görmediklerini, aldıkları tedbirlerin ileriye yönelik ortaya çıkması muhtemel konjonktürel bir hazırlık olduğunu söyledi. ''Zorunlu karşılık oranlarındaki artış genel mi, yoksa bankaların durumuna göre özelleştirilebilir mi?'' şeklindeki soruya Yılmaz, ''Teknik olarak banka bazında zorunlu karşılık uygulamak mümkün. Fakat bugün itibarıyla biz böyle bir uygulama yapmadık. Bankaların genelinde, pasiflerinde bulunan varlıkların, yükümlülüklerin üzerine bir zorunlu karşılık getirdik. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde teknik olarak yapılabilecek bazı uygulamalar var. Bunların üzerinde de çalışıyoruz'' yanıtını verdi. -''BİZ BOŞLUKTA YAŞAMIYORUZ''- Türkiye'nin 2. çeyrek sonu itibariyle krizden çıktığını işaret eden Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Şu anda yapmamız gereken şey mali disiplinden taviz vermeden elde ettiğimiz kazanımları konsolide etmektir. Ancak biz boşlukta yaşamıyoruz. Biz de uluslararası camianın saygın bir üyesiyiz ve etrafımızda bir takım sorunlar var. Özellikle Avrupa'daki borç sorunu ciddi bir sorun. İhracatımızın önemli bir kısmını Avrupa'ya yapıyoruz. Oradaki gelişmeler bizi etkileyebilir. O nedenle oradaki gelişmeleri dikkatli bir şekilde takip etmek durumdayız. Son aldığımız kararlar da zaten ileriye yönelik, olması muhtemel sorunlara karşı alınmış birtakım önlemler...'' -SİCİL AFFI Yılmaz, konuşmanın ardından kredi kartı borçlarına ilişkin bir soru üzerine, Meclis'in iki kez sicil affına ilişkin yasa getirdiğini hatırlattı. Sicil affının sonucunda Merkez Bankası'ndaki kayıtların silindiğini kaydeden Yılmaz, şöyle konuştu: ''Yasa bunu emrediyordu. Ama bankalarımızın elindeki kayıtlar olduğu gibi duruyor ve bence durması da gerekir. 1950'li yılların ortasında Türkiye'de pozitif ve negatif nitelikli kredilerle ilgili bir risk merkezi kurulmuş. Bu bilgiler toplandı. Mali sistemin sıhhati ve sağlığı açısından bu bilgi son derece önemli. Hayat inişli, çıkışlı. Bugün işleri iyi giden yarın kötüleşebilir. Dolayısıyla sizin yapmanız gereken, bankanızla oturup görüşmeniz. Yapabileceğiniz bir şey var mı? Yapılabilecek çok fazla bir şey yok. Ben şahsen bu sicillerin bankaların kayıtlarından silinmesini doğru bulmuyorum. Zaten onlar da silmiyorlar. Durmasında fayda var, finansal istikrarın sıhhati ve sağlığı açısından...'' -''ENFLASYONU ZATPURAPT ALTINA ALMAK...''- TL ile borçlanma konusundaki önerisine ilişkin, ''Siz neden böyle bir tavsiyede bulundunuz? Dövizde aşırı bir yükseliş mi bekliyorsunuz?'' sorusunu Yılmaz, şöyle yanıtladı: ''Hayır biz böyle bir beklenti içinde değiliz. Biz diyoruz ki faizler düşük olabilir, ama üstlendiğin risk sadece faiz riski değil. Bir de kur riski var. Kur aşağı da yukarı da gidebilir. Ortada bir kur riski var. Biz diyoruz ki işlemlerinizi TL ile yapın, kur riski almayın. Burada bize düşen görev, sizin kendi ulusal paramıza olan güveninizi artırmak. Bunun yolu da Türkiye'de enflasyonu zapturapt altına almak, paranın ise alım gücünü korumak, muhafaza etmek. Onun için enflasyonla mücadele önemli.'' Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, başka bir soru üzerine ise ''Biz mali disipline riayet ettiğimiz ve bunu da daha güçlendirdiğimiz sürece Türkiye bugün içinde bulunduğu ortamı güçlendirerek sürdürecektir. Burada anahtar kelime 'mali disiplin'... Borçluluk oranlarını aşağı çekmek, popülist politikalardan kaçınmak, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak, ama zaman zaman ayağı dışarı çıkarıp, yorganın küçük olduğunu görüp daha nasıl büyütürüz sorusunu kendimize sormak...'' şeklinde konuştu. Kur riskinin daha iyi yönetilmesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, ''Şu anda Türkiye'de kendinizi hedge edebileceğiniz bir piyasa var. Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası'nda kendinizi olası kur dalgalanmalarına karşı koruyabileceğiniz bir mekanizma var. Buradan yararlanabilirsiniz'' dedi. -''CARİ AÇIK, DİKKATLE İZLENMESİ GEREKEN RİSK UNSURU''- Cari açığın şu anda artan bir trend gösterdiğini, Türkiye'de cari açığın finansal istikrara ilişkin dikkatle izlenmesi gereken bir risk unsuru olduğunu ifade eden Yılmaz, Merkez Bankası'nın temel politika aracı olan kısa vadeli faizleri tek başına kullanarak, cari açıktaki genişlemeyi durdurmanın mümkün olmadığını söyledi. Yılmaz, bu nedenle bir yandan faiz dışı araçları, kredilerdeki ivmelenmeyi önlemek için sıkılaştırırken, diğer yandan kısa vadeli faizleri kurlardaki değerlenme eğilimini sınırlamak amacıyla kontrollü bir şekilde indirmenin cari açıktaki artışa karşı ideal politika bileşimi olarak ortaya çıktığını vurguladı. Bugün itibariyle, döviz alım ihalelerine başladıkları 4 Ağustos 2009'dan bu yana 19,6 milyar dolara ulaştıklarının altını çizen Yılmaz, ülkede ve dünyada gelecek dönemde yaşanılacak değişimlere bağlı olarak politika duruşunda gerekli görüldüğü takdirde değişikliğe gidilebileceğini belirtti. Mevcut ortamda daha düşük politika faizi, daha geniş bir faiz koridoru ve daha yüksek zorunlu karşılık oranlarının uygun bir politika bileşimi olacağını değerlendirdiklerini dile getiren Yılmaz, ''Uygulanan politika faizlerinin amaçlarından biri kredi artış hızını yavaşlatmaktır. Bu doğrultuda zorunlu karşılık oranlarının aktif bir politika aracı olarak kullanılmasına karar verilmiş, zorunlu karşılık oranlarının ağırlıklı ortalamasında artışa gidilmiştir. Önümüzdeki dönemde gelişmelere bağlı olarak bu artışlar devam edecektir, edebilir'' şeklinde konuştu. -''TÜRKİYE KREDİBİLİTE BİRİKTİRİYOR, STOKLUYOR''- Durmuş Yılmaz, yatırım yapılabilir seviyeye ilişkin de piyasanın Türkiye'yi şu anda yatırım yapılabilir ülke konumuna getirdiğini, ülkeye bu şekilde muamele yapıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti: ''Fakat halen derecelendirme kuruluşları bizim notumuzu yükseltmedi. Risk primlerimiz, CDS oranlarımıza baktığımızda piyasanın önemli bir kesimi bizi bugün yatırım yapılabilir ülke kategorisine koymuş durumda. Peki niçin notumuzu artırmıyor sorusunu sorarsak, herhalde cevap şu; cari açıkla ilgili birtakım endişeler var. Fakat asıl bizim geçmişte söz verip de yapmadığımız, uymadığımız birtakım tutarsızlıklarımız var. Yani sicilimiz çok temiz değil. IMF ile anlaşma yapmışız. Son ikisi hariç hiçbirini sonlandırmamışız, söz vermişiz, yerine getirmemişiz. Bu iş bir kredibilite meselesi, güven meselesi. Bunu biriktirmeniz, kazanmanız lazım. Türkiye son 7-8 yıldır da yaptığı ile kredibilite biriktiriyor, kazandırıyor ve bunu stokluyor.'' -ENFLASYONUN HESAPLANMASI Enflasyonun hesaplanmasıyla ilgili Türkiye İstatistik Kurumu'nun son derece duyarlı olduğunu ifade eden Yılmaz, ''Teknik yardım, işbirliği olursa ki işbirliğimiz de var, her türlü işbirliğini yapmaya hazırız. Mesela şu anda Mercedes E200'ün bugünkü fiyatı ile 20 yıl önceki fiyatını kıyasladığımızda bugünkü Mercedes pahalı. 20 yıl öncesinden bugüne Mercedes'in fiyatını getirdiğimizde fiyat artışını enflasyon olarak mı görmemiz lazım, yoksa kalite artışı olarak mı görmemiz lazım? Dolayısıyla fiyatlardaki bütün artışlar enflasyon değil, bunun bir kısmı da kalitedeki iyileşme. İyiye para veriyoruz. Bütün bunlar teknik konular, ayrıştırılması gerekir. Akademik dünya da bunun üzerinde çalışıyor'' şeklinde konuştu. -TL'DEKİ DEĞER KAYBI- Yılmaz, TL'nin son dönemdeki değer kaybını değerlendirirken, ''Bunun bir miktarı bizim aldığımız kararlar, bir kısmı da uluslararası konjonktüre bağlı. Bizim amacımız böyle bir sonucu elde etmekti. Bugün itibariyle bu uygulamaya koyduğumuz politikanın çalıştığını görüyoruz. Ama bir haftalık, bir aylık verilerle bunları test etmek kolay değil. Bir miktar daha, uzun müddet veri biriktirmeye ihtiyacımız var ki bunun etkili çalışıp çalışmadığını görelim. Ama bugün itibariyle çalışıyor görünüyor'' şeklinde konuştu. Bir katılımcının ''TL'deki değer kaybının daha da sürmesi durumunda ne tür bir enflasyonist tepki olur, buna politika tepkisi ne olur?'' sorusu üzerine, şunları kaydetti: ''Eğer emtia fiyatları yükselmeye devam ederse, yani petrol fiyatları şu anda 90'lı seviyelerde, 100 dolarların üzerine çıkarsa, kur da 1.60'lara, 1.60'ların üzerine doğru giderse elbette ithal malların dolar fiyatları artıyor. TL değer kaybettiği için TL cinsinden fiyatları da artacak. Bunların fiyatlara birtakım yansımaları olabilir. Bunun dikkatlice takip etmemiz gerekir. Onun dışında bunun sabit gelirler üzerinde de bir etkisi olur. Eğer kur 1.60'ların üzerine çıkarsa, petrol fiyatları da 110-120 dolarlara çıkarsa tabii ki tüpgaz, benzin, dolmuş fiyatları vesaire her şey etkilenebilir. Dolayısıyla ekonomide bir değişkeni değiştirdiğiniz zaman sadece o değişkenin hedeflediği büyüklüğü etkilemiyor. belki bir değişkeni değiştirdiğiniz anda 30 tane değişken birden etkileniyor. Dolayısıyla her şeyi birden düşünmek zorundasınız. Keşke şöyle olsa; kurlarla ilgili bir tedbir aldığımızda sadece kurlar değişse ve bunun üzerinden de sadece ihracatımız olumlu etkilense, onun dışında hiçbir şey etkilenmezse, kamu maliyesi etkilenmese, faizler etkilenmese, tüketici bundan zarar görmese... Her şey istediğiniz şekilde olur. Ama gerçek hayat böyle çalışmıyor. Bir taşı değiştirdiğiniz zaman 30 taş birden yerini değiştirmek durumunda. O nedenle bunun toplamına bakmak lazım ve kararı ona göre vermek lazım ve son derece dikkatli olmak gerekiyor.''