T24 Haber Merkezi
Türkiye’nin gündemindeki yenidoğan çetesinin mağdur ettiği ailelerden biri de Kocaeli’de ortaya çıktı. Geçen yıl dördüz doğum yaptıktan sonra 3 çocuklarını kaybeden Okutucu ailesi, yenidoğan çetesi hakkında hazırlanan iddianamede sağ kalan bebeklerinin çetenin ihmali sebebiyle kör olduğunu öğrendi. Ailenin avukatı Tayfun Budak, Gebze’de 3 bebeğin ölümüne yol açan hastane hakkında 1 yıldır soruşturma izni alamadıklarını, yenidoğan çetesi davasına da müdahil olacaklarını söyledi.
Türkiye’nin gündemindeki yenidoğan çetesinin bilinmeyen mağdurları tek tek ortaya çıkmaya devam ediyor. Kocaeli’nin Darıca ilçesinde yaşayan Hamide ve Akın Okutucu çifti de yenidoğan çetesi tarafından mağdur edildiklerini öğrenerek yeniden yıkılan ailelerden biri oldu. Geçen yılın mayıs ayında Gebze’deki özel bir hastanede dördüz sahibi olan çiftin 3 bebeği, 3 ay içerisinde hayatını kaybetti. Okutucu ailesi, sağ kalan Cemre bebeği başka bir hastaneye naklettirdi. Yenidoğan çetesi soruşturması kapsamında ruhsatı iptal edilen Bağcılar Medilife Hastanesi’ne götürülen Cemre bebek, burada yapılan tedavisinin 15’inci gününde taburcu edildi. Ancak Cemre bebeğin sol gözü kalıcı olarak görme yetisini kaybetti. Aile, avukatları Tayfun Budak aracılığıyla Gebze’deki özel hastanede 3 bebeklerinin ölümüne ilişkin suç duyurusunda bulundu. Ancak aradan geçen 1 yıla rağmen Sağlık Bakanlığı tarafından soruşturma izni verilmedi.
Aile, yenidoğan çetesi soruşturması kapsamında ortaya çıkan dinleme kayıtlarıyla bir kez daha sarsıldı. Çete ile ilgili hazırlanan iddianamede çocuklarının adının geçtiğini ve Medilife Hastanesi’nde kaldıkları süreçte soruşturma kapsamında tutuklanan şüphelilerin ihmalleri sebebiyle Cemre bebeğin sol gözünde kalıcı görme kaybı oluştuğunu öğrenen aile, bu davaya da katılmak için başvuruda bulundu.
"Bir çocuğumun kafatası patladı"
Doğum ve sonrasında geçirdikleri süreci anlatan anne Hamide Okutucu, “Ben Mayıs 2023’te dördüz doğum yaptım, erken doğum oldu. 1 tanesi 2-3 gün sonra vefat etti. ‘Kanama oldu. Ondan dolayı öldü’ dediler. Onu kabullendik ama daha sonraki üçüz çocuklarım gayet sağlıklıydı. İlk önce Erdal bebeğimi kaybettim. Erdal bebek için ‘Mikrop kaptı’ dediler. Kafatası dahi patladı. Çocuğu almak istedik, çocuklarımı vermediler. Ben, ‘Hocam anlamadığınız bir şey vardır belki, alalım başka yere götürelim’ dedim. Kabul etmeyerek, ‘Burada gerekli tedavi yapılıyor. Mikrop kapmış, anne sütünden kaynaklanıyor’ dediler. Ben derin dondurucudaki bütün sütleri ‘Mikrop kapmış’ dedikleri için çöpe attım. Ondan sonra biz Erdal bebeğimizi kaybettik. Gömdükten sonra hastaneye gittiğimde Cemre'yle, Emre'nin gayet sağlıklı olduğunu söyleyerek benim kucağıma verdiler. ‘Bunlar gayet sağlıklı hiçbir şeyleri yok. Tahlilleri de temiz çıktı. Entübeden de çıkarttık’ dediler. Hatta benden tulum istediler. Hastanede tulum giydireceklerini söylediler. Ben ertesi gün tulum alıp gittiğimde ikisini de tekrardan entübe ettiler. Sonrasında da mikrop kaptığını söylediler. Ben, ‘Dün iyiydi bu çocuklar, nasıl bir günde mikrop kapıyor?’ dedim. Ondan sonra Emre git gide kötüleşti. Sürekli kan veriyoruz, sürekli antibiyotikler alıyor. Bu sefer, ‘Sütten değil, aileden irsi’ dediler. Bizim ailemizde ne eşimin tarafında ne benim tarafımda irsi hiçbir hastalık yok” dedi.
"Çocuğumu Gebze'deki özel hastaneden almak istediğimde vermek istemediler"
Çocuklarının birer birer ölüm haberini aldığını anlatan Okutucu, “Diğeri vefat etmeden önce bunların iyi olduğunu söylemişlerdi. O vefat etti, aradan 1 gün geçtikten sonra bunların da kötü olduğunu söylediler. Ben bebeklerimi almak isteyince, ‘Kendiniz hastane bulacaksınız’ dediler. Sonra ‘Alamazsınız’ dediler. Ben hastane aradım, fakat çocuklarda hastane mikrobu olduğu için bir türlü hastane bulamadım. O sırada Emre bebeğimizi kaybettik. Ondan sonra Cemre çok kötü oldu. Cemre'yi de kaybetmek üzereydik. Ondan sonra Cemre için Ümraniye Hastanesi'ne gittik. Ümraniye Hastanesi'nde yer olmadığını söylediler. Sonra Göztepe'ye gittik. Göztepe'de de Cemre’de de hastane mikrobu olduğu için hastaneye almak istemediler. Oradaki bir asistan bize yardımcı oldu. Sağlık Bakanlığını arayıp sevk ettirebileceğimizi söyledi. Çocuğumu Gebze’deki özel hastaneden almak istediğimde vermek istemediler. Ama asistan bayan telefonda doktor diliyle konuşunca hemen 112’ye bildirdiler. Ondan sonra bir hafta boyunca hastane bekledik. Bağcılar Medilife Hastanesi çocuğumuzu kabul etti. Oraya sevk edildi çocuk. Oraya gittiğimizde kolunun yanık olduğunu orada gördük, öğrendik biz. Burada söylemediler bize. Biz 1 hafta boyunca ‘Cemre ölecek’ diye bekledik. Çünkü hiç besleme yapmamışlar, çocuğun kolunu yakmışlar, mikrop almış, hastane mikrobu kapmış. 1 hafta sonra çocuk iyileşmeye başladı. Bağcılar Medilife Hastanesi’nde çocuğumuzu, kilo almış şekilde, 15 gün sonra teslim aldık. Gebze’deki hastanede çocuğumun gözü ROP olmuş. Biz öğrendiğimizde hastalık 4’üncü evredeydi. O sırada ameliyatı yapacak doktor Amerika'daydı. Geldiğinde 5’inci evre oldu ve Cemre’nin gözü görmüyor. Bu hastaneden kaynaklanıyor” diye konuştu.
"Çevremizde o kadar hastane varken neden oraya götürüldü?"
Gebze’deki özel hastane ile Bağcılar Medilife hastanesinin ortak çalıştığını düşündüğünü söyleyen baba Akın Okutucu ise “Ben 112 ile Gebze’deki hastane ve Özel Medilife Hastanesi’nin bir olduğunu düşünüyorum. Çünkü o kadar hastane varken çevremizde, neden Gebze’den direkt Medilife Hastanesi’ne çocuğum götürüldü? 2-3 gün içinde direkt oradaki doktor kabul ediyor. Akıl alır gibi değil. 112’nin onay vermesi o tarafın iyi olduğunu gösteriyor. Bu kadar şey o özel Medilife Hastanesi’nde yaşandığı halde, bu süreç devam ederken benim çocuğumu neden oraya gönderdiler? Sağlık Bakanı açıklamasında 2023’ün Mart ayında oraların denetlenmede olduğunu söyledi. Bizim naklimiz Ağustos'ta yapıldı. O hastanenin denetlemede olduğu dönemde 112 oraya nasıl onay veriyor? Oraya gitmesine nasıl onay verebilir? Biz Darıca'dayız. Darıca'dan Bağcılar'a kadar en az bin tane hastane varken direkt nasıl orası kabul ediyor? Akıl alır gibi değil. Ben bunların bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Gebze’deki hastanenin de bu 3 çocukta sırf para için bunu yaptığını düşünüyorum. İlk biri öldü. Sonra diğerlerini beklettiler. Bir şeyler yaptılar. Bunlar bir örgüt. Bizimle ilgilenen Muhammet Bey orada doktor bile değil. Biz onu sonradan öğrendik. Yeni doğan çocukların doktoru olarak gözüküyor ama orada kaydı yok. Ben diyorum ki mesela bunun kaydı niye yok sizde? ‘O dışarıdan gelen bir doktor’ diye cevap veriyorlar. Bunları nasıl yaptıklarını anlamadım” ifadelerini kullandı.
"Sorumluların hesap vermesi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışacağız"
Ailenin avukatı Tayfun Budak konuyla ilgili şöyle konuştu:
“Aile bize 2023 yılı Ekim ayında müracaat etti. Bu müracaatında 3 bebeklerinin vefat ettiğini, 1 bebeğinin de kolunda yanık ve gözünde de görme kaybı olduğunu söylediler. Biz hemen evraklarımızı toplayarak suç duyurusunda bulunduk. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki suç duyurumuz 1 yıldır devam etmekte. Hemen aynı gün savcılık tarafından bakanlığa soruşturma izin talepleri yazıldı. Soruşturma izniyle beraber dosyanın ilerleyeceği bize aktarıldı. Fakat 1 yıldır soruşturma izni dahi verilmedi. Bakanlıkta dosyamız bekletiliyor. Biz o dönemde sesimizi duyurmaya çalıştık. Bu hastanede başka ölümler olmasını istemedik. Hastanedeki faaliyetler bir an önce durdurulsun istedik. Çünkü bu bebeklerin hastanede enfeksiyon kaptığı, hastanede rahatsızlıklarının devam ettiği ve hastaneden gelen ihmallerden dolayı öldüğü iddiası, bizim iddiamızdır.
Gelinen aşamada şu anda yenidoğan çetesi olarak basında yer alan dosyada bizim 4’üncü bebeğimiz olan Cemre bebeğin tedavisiyle alakalı işlemlerin sürdüğünü biz öğrendik. İddianameyi inceledik. İddianamede geçen dinleme kayıtlarında doktor Ökkeş ile hemşire Çağla'nın telefon konuşmalarında açıkça aileye bazı bilgilerin söylenmemesi gerektiği, evraklarda değişiklik yapılması gerektiği, bu bebeğin sıkıntılı olduğu, bu bebekle uğraşmak istemediği açıkça geçiyor. Daha sonra da doktor İlker'le doktor Ökkeş'in birbirleriyle olan konuşmalarında çocuğun durumu değerlendiriliyor. Biz bu dosyada da mağduruz. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'yla ve Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’yle yaptığımız görüşmelerde dosyanın şu anda esas numarası alma aşamasında olduğunu öğrendik. Esas numarası aldıktan sonra biz müdahillik talebimizi oraya da belirteceğiz. Orada da mağduruz Cemre bebek açısından. yenidoğan çetesi davasında biz de varız. O çete içerisindeki yapılanmada biz de mağduruz. Bu mağduriyetimizin giderilmesi için ve sorumluların hesap vermesi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışacağız. Ayrıca Gebze’deki hastanenin de faaliyetlerinin durdurulması ve ruhsatının iptal edilmesi için biz bir an önce soruşturma izni verilmesini ve Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı'nda bu dosyanın derdest olarak devam etmesini biz talep ediyoruz”
İhmalden kaynaklı on günlük gecikme sebebiyle bebek kör oldu
Türkiye’nin gündemindeki yenidoğan çetesi soruşturmasının iddianamesinde, tutuklu sanıklar Çağla Durmuş, Ökkeş Baz ve İlker Gönen arasındaki telefon dinleme kayıtlarına da yer verildi. Kayıtlarda, şüphelilerin kendi aralarında Okutucu bebek diye bahsettikleri Cemre bebek hakkındaki konuşmaları yer aldı. Kayıtlara geçen konuşmalarda, Cemre bebeğin gözünün ileri derecede kötü olduğu ve bu konuda bazı bilgilerin aileye söylenmemesi gerektiğinin şüpheliler arasında konuşulduğu görüldü. Cumhuriyet Savcısı iddianamede yer alan değerlendirmesinde, “2 hafta sonraki muayenesinin 18.08.2023 günü yapılması gerekirken Çağla isimli hemşirenin bebeğin raporunda hastaneye geliş tarihini 13.08.2023 tarih olarak görmesi sebebiyle bebeği kontrole konuşmaların geçtiği 28.08.2023 günü çağırdıklarını ve ihmalden kaynaklı 10 günlük bir gecikmeden dolayı Okutucu bebeğin gözünün kör olma derecesine geldiği, Ökkeş Baz isimli göz doktorunun bu bebeğin başka bir hastaneye gitmesi halinde oradaki doktor aileye bilgi verirse Çağla isimli şahsın sıkıntı yaşayacağını söylediği” ifadelerine yer verdi. (DHA)
Ne olmuştu?İstanbul'da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede neler var?İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı. TIKLAYIN - 'Yeni doğan çetesi' soruşturmasında iddianame: Doktorun 266 yıl hapsi istendi Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı. Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi. 6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildiRaporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı. Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybettiRaporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı. Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi. Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi. Dehşete düşüren telefon kayıtlarıİddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı. Yenidoğan çetesinde yer alan doktor ve hemşirelerin ismi ortaya çıktı Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi. Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi. Aileler anlattıHazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı. "Bebeğimizi kaybettik"Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi. "Yenidoğan çetesi" nasıl deşifre edildi?İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi. Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti. İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, "Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık" dedi. Ne kadar ceza isteniyor?İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi. İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor. Savcı tehdit edilmiştiBüyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5'i tutuklanmış, 3'ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.
|