Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, ırkçı, aşırı sağcı ideolojiyle mücadelenin ancak küresel dayanışma içerisinde yürütülebileceğini söyledi. Yeni Zelanda'da iki camiyi hedef alan ve 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan silahlı saldırının ardından BBC'ye bir röportaj veren Ardern, göçün ırkçılığı körüklediği iddialarını ise reddetti.
BBC'den Clive Myrie'in sorularını yanıtlayan Ardern, "Küresel bir çağrı yapıyorum. Yeni Zelanda'nın başına gelen şey, başka bir yerde büyüyen bir kişinin başka bir yerde öğrendiği ideolojiyle gelip bize karşı şiddet kullanmasıdır. Dolayısıyla küresel anlamda güvenli, hoşgörülü ve kapsayıcı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, sınırlarla düşünmemeliyiz. Bu konuda görmek istediğimiz liderlik bu" dedi.
BBC: Zanlının adını anmayacağınızı söylediniz. Neden?
Bu şahsın yayınladığı manifestosundan, Müslüman toplumun üzerine korku salmak dışında, ün kazanmak istediğini de anlıyoruz ve kendisinin bu amaca ulaşmasını sağlamaya hiç niyetimiz yok.
BBC: Buradaki tutumu anlamaya çalışıyorum. Aslında böyle yaparak bu durumu hafifletmiş olmuyor musunuz?
Burada yaşanan olaydan aldığımız dersler ile bunun failinin isteklerini yerine getirmeyi birbirinden ayrıştırmamız gerekiyor. Bu şahsın bu çirkin ideolojisinin yükselişte olmasının nedenlerinden ve nasıl bir ortamın bunun büyümesine ve muhtemelen de yayılmasına yol açtığından kesinlikle dersler çıkarmalıyız. Ancak bunu bu iğrenç eyleminden dolayı meşhur olma arzusundan ayrıştırmamız gerekiyor. Ben de bu ayrımı yapıyorum.
BBC: Olayı duyunca ne düşündünüz?
Dünyadaki hiçbir liderin kendisini böyle bir ana gerçekten de hazırlayabileceğini zannetmiyorum. Üstelik ben özellikle huzurlu ve kapsayıcı bir ulusun, 200'den fazla etnik grubun yaşadığı, 160 dilin konuşulduğu bir ülkenin başbakanıyım. Biz gelenleri hoş karşılayan bir ülke olmakla övünürüz. Aslında bu teröriste tam olarak böyle olduğumuz için bu terör eylemi için bizi seçti. Dolayısıyla ilk tepki şoke olmak oldu. Bu toplumda böylesi bir şey nasıl olabilirdi?
BBC: Daha önce hazırlanan iki istihbarat raporunda terör ve aşırılıkçı grupların adı geçiyor. Ancak böyle birşeyden bahsedilmiyor. Bu, çok büyük bir başarısızlık değil mi?
Ben buna da aşırılıkçı derim. Bu da bir çeşit aşırılıkçılık ve terör.
BBC: Ama bu raporlarda beyaz ırkın üstünlüğüne inanan aşırılıkçı hareketler yoktu.
Elbette, tüm bu yıllık raporların, istihbarat servislerimizin adım adım yaptıklarını anlatmasını bekleyemezsiniz. Bu tarz grupların varlığı sadece Yeni Zelanda'da değil, dünyada da son dönemde sıkça gündeme geliyor. Ancak bu, elbette sorular sorulmaycağı anlamına gelmiyor. Bu kişi, Yeni Zelanda'da ya da doğduğu ve yaşadığı yer olan Avustralya'da herhangi bir izleme listesinde değildi. Zaman zaman Yeni Zelanda'ya gelip gittiği olmuş ancak ideolojisinin büyüdüğü yer burası değil.
Ama elbette hala yanıtlanması gereken sorular var. Neler yaşandığına, nelerden haberimiz olması gerektiğine, olabileceğine dair bağımsız bir soruşturma yürütüleceğini açıkladık. Böyle birşeyin olmasının önüne geçmek için neler yapılabilirdi?
Bu bağımsız incelemenin yapılmasını sağlayacağım çünkü insanların içinin rahatlaması gerekiyor. Ancak aynı zamanda kendi kurumlarımızın bu bağımsız değerlendirmeye ihtiyacı var.
BBC: Kapatılması gereken ne gibi boşluklar var?
En aşikar olanı, Yeni Zelanda'da askeri tipte yarı otomatik silahların satın alınabiliyor olması. evet, özellikle kırsal alanda yaşayanlar için gayet meşru gerekçeleri içeren silahlanma yasalarımız var ancak bu kesimin de can almak için tasarlandığı çok aşikar olan silahlara erişimin sınırlanması konusunda bizi destekleyeceğini düşünüyorum.
BBC: Bir kişinin satın alabileceği silah sayısında herhangi bir sınırlama yok. Bu da reformun bir parçası mı?
Bununla ilgili çok geniş bir yelpazede bir dizi konu var ve uzun yıllardır mevcut yasanın unsurlarıyla ilgili birçok sorunun ortaya atıldığını söylemek yanlış olmaz. Bu, 10 yılı aşkın bir zamandır devam eden siyasi bir tartışma. Çok geniş yelpazede bir dizi mesele var ve silahla ilgili yasalarımızı çok geniş bir açıdan ele alıyoruz.
BBC: Yeni Zelanda'da beyaz milliyetçiliğin yükselişinden ne kadar kaygılısınız?
Benim çağrım küresel bir çağrı. Evet bu kişi Avustralya vatandaşı olabilir ama bu, Yeni Zelanda'da çoğunluğunun kabul etmeyeceği, Yeni Zelandalıların büyük bir çoğunluğu tarafından reddedilecek bir ideolojinin var olmadığı anlamına gelmiyor. Ama yine de bunun var olduğu yerde kökünü kazıma ve beslenebileceği bir ortamın bir daha asla yaratılmamasını sağlama sorumluluğumuz var.
Ancak bu konuda küresel bir çağrı yapıyorum. Yeni Zelanda'nın başına gelen şey, başka bir yerde büyüyen bir kişinin başka bir yerde öğrendiği ideolojiyle gelip bize karşı şiddet kullanmasıdır.
Dolayısıyla küresel anlamda güvenli, hoşgörülü ve kapsayıcı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, sınırlarla düşünmemeliyiz. Bu konuda görmek istediğimiz liderlik bu.
BBC: Peki ya göçle ilgili tartışmalar? Belki de bu ideolojinin beslenmesini sağlıyor olabilir. Partiniz, İşçi Partisi göçü sınırlamak istiyor.
Sizi burada durdurmam gerekiyor. Seçildiğimiz günden beri yaptığımız en önemli açıklama mülteci kotasını yükseltmek ve özellikle de çatışmalar nedeniyle güvenli ve kalıcı evi olmayan ve sığınmak isteyenleri kabul etmek oldu.
Biz başkalarını hoş karşılayan bir ülkeyiz. Biz Yeni Zelanda'yı evi olarak görenleri koruyan bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz. Bu tarz bir ideolojinin doğmasına neden olan bir ortamın var olduğu görüşünü net bir dille reddediyorum.
Yeni Zelanda'da camilere düzenlenen saldırılarda hayatını kaybedenlerin cenazeleri ailelerine verilmeye başlandı. İlk cenaze törenleri sabaha karşı gerçekleşti.
BBC: Göç sonucunda Sosyal hizmetler, barınma gibi alanların üizernde baskı ooluştuğu ve bunun sonucunda da sizin partinizin göçün azaltılması çaprısı yapmasından bahsediyorum. koalison ortağınız Önce Yeni Zelanda Partisi. Lideri de göçün etnik köken ve ırkla ilgili olduğunu açıkça söyleyen bir isim. Muhtemelen azınlık da olsa bazılarının aklında bu ülkedeki siyasi üslubun bu tarz bir şeyin olmasına neden olabilecek bir ortamı pekiştirdiği yönünde bir düşünce olabileceğini söylüyorum.
Seçildiğimizden bu yana yaptığımız belki de en önemli açıklama, Yeni Zelanda'ya kabul edilen mültecilerin sayısını artırmak oldu. Bunu özellikle söylüyorum çünkü ortaya koyduğunuz fikre kesinlikle katılmıyorum. Sizden buradaki siyasi ortamın bu durumu besleyip beslemediğini Yeni Zelandalılara da sormanızı istiyorum.
BBC: Sorduk. Bir aile, son yaşananlardan dolayı özellikle kadınların korku duyduğunu söyledi.
Etnik kökeni ya da dini inancı ne olursa olsun Yeni Zelanda'yı vatanı olarak gören herkesin kendini güvende hissetmesini istiyorum. Kadınlar ve çocuklar konusunda ise özellikle hassasım.
Wellington'daki camiyi ziyaretim sırasında dönerken, bir çocuk "Başbakan güvende miyiz" diye bana seslendi. Benim görevim Yeni Zelanda'yı vatanı gören toplumun her kesiminden insanın güvende olmasını sağlamak.
BBC: Konuştuğumuz Müslümanların ezici çoğunluğu böyle düşünüyor.
Bir topluluğu doğrudan hedef alan böylesine korkunç bir olayın sonrasında kuşkusuz böyle hisler olmasını, insanların kendilerini güvende hissetmemesini normal karşılıyorum.
Elbette polisimiz hemen karşılık verdi ve camilerimizde ibadet saatlerinde polis bulunmaya başladı. Bir süre daha camilerde kalmaya devam edecekler.
Ancak benim görevim güvenliğin yeniden oluşmasını sağlamaya devam etmek. Tüm Yeni Zelandalılar'a güvende olduklarını hissettirmek benim işim ve buna nerede olursa olsun ırkçılığın her türüne karşı çıkmak da dahil.
BBC: Bu toplumu nasıl bir araya getireceksiniz?
Bence bu toplum zaten bir arada bulunuyor ve benim görevim parçalanmamasını sağlamak.
BBC: Bunu başarabilecek misiniz?
Evet, çünkü Yeni Zelanda bu.