Gündem

Yeni Şafak'tan: Şık ve Şener neden tutuklandı? Operasyon yapanlar yargılanacak!

Yeni Şafak yazarı Cem Küçük: Türkiye'nin çok yakın tarihinde Ergenekon, Balyoz gibi önemli davalar görüldü, bunlar haklı davalardı; ne var ki haksızlıklar da yaşanmadı değil

02 Aralık 2013 15:05

Yeni Şafak yazarı Cem Küçük, “askeri vesayetin bitirildiğini ancak hükümete karşı ittifakların yargıda sürdüğünü” ileri sürdü. “KCK soruşturmalarında ve Hanefi Avcı davasında kafaları kurcalayan çokça sorular olduğunu” söyleyen Küçük, Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı gibi pek çok ismin neden tutuklandığını sorgularken Ahmet Şık ve Nedim Şener için de “niçin tutuklandıklarını hala anlayabilmiş değilim” dedi. Cem Küçük, Balyoz ve Ergenekon davaları için “Haklı davalardı, fakat kurunun yanında yaş da yandı” ifadesini kullanırken “hükümetin kararlarına itiraz edip operasyon yapanların er ya da geç yargı önüne çıkacaklarını” ileri sürdü. Ayrıca, Küçük, “Bazı güvenlik bürokratlarının hükümete meydan okurken bazı yargı mensuplarından destek gördüklerini” savundu.

Cem Küçük’ün Yeni Şafak’ta “Yeni Ergenekon çetesi ve yargıdaki uzantıları” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Dünkü yazımda demokrasiyi içine sindirememiş yapıların medyadaki kutsal ittifaklarını yazmıştım. Altını çizmekte fayda var. Demokrasilerde yetki seçilmiş hükümetindir. Başbakan'ın emrinde çalışan bürokratlar Başbakan'ın kararlarını asla sorgulayamazlar. Yakın tarihte bazı bürokratlar bunu açıkça denediler. Ama hükümet aldığı önlemlerle bunun önüne geçti.

Tabii bu iş sadece güvenlik bürokratlarıyla olmaz. İşin bir de yargı ayağı var. Eski Türkiye'de hukuk maalesef garabetti. Evrensel kriterlere göre değil Kemalizm ideolojine göre şekillenirdi. Vural Savaş, Nuh Mete Yüksel, Abdurrahman Yalçınkaya ve Nusret Demiral gibi isimler Kemalist ideoloji anlayışına göre hareket ediyorlardı. Parti kapatmalar, ağır ceza mahkemelerinde yargılamalar, gece yarısı ev baskınları hep bu ideolojiye göre şekilleniyordu.

Türkiye askeri vesayeti ve onun uzantılarını bitirdi. Artık sivillerin dediğinin olduğu bir döneme girdik. Ne yazık ki seçilmiş meşru hükümete karşı bu kez başka ittifaklar oluştu. Bu ittifakı oluşturanların derdi hiçbir zaman demokrasi olmadı. Demokraside en önemli şartın yasama-yürütme-yargının ayrılığı olduğunu bilmeyen yok. Usul esasa mukaddemdir. Bu ilkeyi aklından çıkarıp kendini yargıç yerine koyanlar hep yanlış yaparlar. Başbakan Erdoğan Özel Yetkili Mahkemelerle ilgili düzenleme çıkardığında, 'Biz kanun çıkarıyoruz ama yargıçlar buna uymuyor' demişti. Geldiğimiz durum itibariyle yargının durumunda da sıkıntı var.

Yargı mensupları benimsedikleri ideoloji ya da itikatlarına göre değil evrensel hukuk kurallarına göre hareket etmelidir. Türkiye'nin çok yakın tarihinde Ergenekon, Balyoz gibi önemli davalar görüldü. Bunlar haklı davalardı. Ne var ki haksızlıklar da yaşanmadı değil.

KCK soruşturmalarında, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ta, Hanefi Avcı davasında hala kafaları kurcalayan çokça sorular var. Mesela KCK davasında Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu'nun niçin tutuklandığına dair makul bir açıklama yok. Aynı davada Ferhat Kentel, Şehir Üniversitesi'nden Mesut Yeğen ve gazeteci Cengiz Çandar'ın tutuklanacağı bile söyleniyordu. Hatta Nagehan Alçı bu isimlerin Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan sayesinde tutuklanmaktan kurtarıldığını 26 Mayıs'ta Milliyet'teki köşesinde şöyle yazmıştı.

'İki değerli entelektüel Ferhat Kentel ve Mesut Yeğen hiçbir suçları yokken sadece BDP'nin bir konferansına davetli oldukları için tutuklanmanın eşiğinden döndüler. Hikaye şu:

Ersanlı ve Zarakolu'nun tutuklanmasından sonra Ferhat Kentel'e devlette çalışan bir yakını KCK soruşturmasında isminin geçtiğini söyler. Kentel bu durumu Ali Bayramoğlu'na anlatır. Bayramoğlu böyle bir çılgınlığa ihtimal vermez ama yine de Mustafa Karaalioğlu'na da iletir Kentel'in duyumunu. Karaalioğlu da buna ihtimal vermez ama yine de meşhur bir polis şefine anlatır durumu. Anlatınca da karşı tarafın söyledikleri karşısında şaşırıp kalır. O polis şefi Kentel ve Yeğen'in KCK'nın teorik elebaşlarından olduğunu söyler. BDP ile her temasa geçene KCK'lı diye bakan bir zihniyet vardır ortada...

Bunun üzerine Karaalioğlu ve Bayramoğlu telaşlanır ve konuyu en üst düzey yetkili makamlara iletirler. Bu durumdan hem Başbakan Tayyip Erdoğan hem de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çok rahatsız olur ve böyle bir hukuksuzluk karşısında inisiyatif kullanır. Böylece bu saçmalık mahkeme aşamasına intikal etmeden durdurulur.'

Aynı şekilde o dönem odatv davasından Ahmet Hakan Coşkun'un bile tutuklanacağı söyleniyordu. Bunu o dönemdeki her polis-adliye muhabiri duymuştu, çünkü polisler öyle söylüyorlardı. Bunu o zaman haber7.com'da ilk yazanlardan biriydim. Kendi adıma o davada dosyasını okuduğumda Ahmet Şık ya da Nedim Şener'in niçin tutuklandığını hala anlayabilmiş değilim. Hanefi Avcı'nın kitabının bir kısmını yazmak suçlamasıyla (kitap yazmak suç mu tabii) gazeteci Ruşen Çakır bile hedefe konmuştu.

Gelin görün ki, Ahmet Hakan, Cengiz Çandar gibi isimler kendilerini tutuklamak isteyen bu iradeyi hiçbir zaman sorgulamak istemediler. Seçilmiş hükümetin yaptıklarını sorguladılar ama yargıdaki bu hukuksuzluklara hiç değinmediler.

Türkiye artık eski günlere dönemez. Hiçbir vesayet kabul edilemez. Hükümetin kararlarına itiraz edip operasyon yapanlar iddia ediyorum ki er ya da geç yargı önüne çıkacaklar. Ama hangi yargının? Ergenekon, Balyoz haklı davalardı. Ne yazık ki kurunun yanında yaşlar da yandı. Bazı güvenlik bürokratları hükümete meydan okurken bazı yargı mensuplarından da destek gördüler.

Türkiye'de yargının baştan aşağıya reforme edilmesi lazım. Yerel seçimlerden sonra mutlaka yargıya el atılması şart. Eğer bundan sonra yargılamalar yapılacaksa, yargı mensupları için öncelik aidiyetleri değil evrensel hukuk kuralları olmalı. AİHM'in kararlarını da asla göz ardı etmemek lazım.

Seçilmiş hükümetin kararlarına saygı duyulmalı. Evrensel hukuk kurallarına bağlı bir yargı olmalı. İçine demokrasiyi sindirmiş medya sağlanmalı. Gerisini halk seçimlerde halleder.