Yeni Şafak yazarı Hasan Öztürk, IKBY Başkanı Mesut Barzani'nin bağımsızlık referandumuna mecbur bırakıldığını yazdı. Öztürk, Barzani'ye şantaj yapıldığını söyleyerek "Çünkü, bu kararı almazsa Kuzey Irak’ta bir darbe girişimi olacak" iddiasında bulundu.
Yeni Şafak'ta Hasan Öztürk'ün "Barzani göz göre göre intiharı neden göze aldı" başlığıyla (3 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Kuzey Irak yönetimi referandum kararında ısrarlı. İsrail’in açıktan desteği dışında yüksek sesle “sizi destekliyoruz” diyen devlet sayısı yok gibi. Ancak Amerika’nın bölgedeki hesapları açısından referandumu alttan alta desteklediği de muhakkak.
Mesut Barzani’nin “Türkiye kapıları kapatsa bir hafta ayakta duramayız” dediği günlerden, “Bağımsızlık referandumunu yapacağız. Bundan dönüş yok. Eğer olmazsa istifa ederim. Çünkü gayem kalmaz” sözlerineevrilen sürecin tetikleyicisi ise elbette Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG-PKK oluşumu ve o oluşumun stratejik hedefleri.
Kuzey Suriye’deki oluşumun kurmay aklının Amerika olduğu, Kuzey Irak’ı da açıktan destekleyenin İsrail olduğu düşünülürse, uzun vadeli stratejik hedefler anlamında Kürtlerin yine dolduruşa geldiğini söylemek yanlış olmaz. Kürtler dedimse burada genelleme yapmak istemem. Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki durumu tespit anlamında söylüyorum.
Yoksa PYD/YPG-PKK ile Mesut Barzani zihniyetinin aynı olmadığını biliyoruz.
Kürt bölgeleri olarak anılan coğrafyanın etnisite olarak yekpare olmadığını da...
Baksanıza Kerkük dahil, Tuzhurmatu dahil Türkmen şehirlerini de “Kürdistan’ın parçası” olarak referanduma dahil etmeye çalışıyorlar.
Açıkçası ne Mesut Barzani’nin ne de Kuzey Irak yönetiminin Türkiye ile büyük bir gerginlik yaşamak istediğine inanıyorum. Hatta Türkiye’ye rağmen bir adım atmak istemediklerini düşünüyorum.
Ancak, Arap Baharı’nın Libya’dan sonra Suriye ile birlikte dönüşümü... Bölgenin yeni dizaynı ve halkların çizilen yeni haritada sadece “kurbanlar olarak” kullanılıyor olması durumu değiştirmiş görünüyor.
Kürtler, Türkmenler, Araplar, hasılı bütün halklar bölgenin haritasını yeniden çizme hesabında olanların birer enstürümanı haline gelmiş. Her biri bir amaç için sahaya sürülmüş görünüyor.
Bazıları kullanılmaya ziyadesiyle heveskâr. Bazılarıysa zorunluluktan kullanılıyor.
İşte böyle bir atmosferde Kuzey Irak’ın bağımsızlık referandumunu “Kürtlerin kendi haklarını tayini” gibi afili izahlarla açıklamanın ne manası ne de değeri var.
Çünkü şunu biliyoruz, Mesut Barzani’ye ya da Kuzey Irak yönetimine bırakılsa göz göre göre Türkiye ile geliştirilen onca iyi ilişki bir çırpıda yıkılıp atılmaz.
Etraf ateş çemberine dönmüşken en büyük tedarikçi ile arayı bozmak, hiçbir akıllı siyasetçinin yapacağı bir şey değildir.
Ama oldu. Ama yaptı. Ama kararında ısrarlı.
Neden?
Çünkü, mecbur bırakıldı. Çünkü şantaj yapılıyor. Çünkü, bu kararı almazsa Kuzey Irak’ta bir darbe girişimi olacak.
Nerden mi uyduruyorum?
Sadece şunu hatırlayın yeter.
2014 yılında bir muhabir ile Kanada’da yaşayan bir FETÖ’cü arasındaki telefon kayıtları ortaya çıkmıştı. FETÖ’cü Süleyman Müftügil, o kayıtta, “Güneydeki sevdiğim ülke” diye İsrail’e atıf yapmış... Yakın gelecekte Türkiye ve bölgenin kan gölüne döneceğini söylemiş... Tayyip Erdoğan’a ve Mesut Barzani’ye darbe yapılacağını ilan etmiş... O zamanki adıyla BDP bugünkü HDP’nin batı başkentleri nezdinde itibarının artacağı kehanetinde bulunmuştu.
Süleyman Müftügil’in kehanetlerinin bir kısmı çıktı!
Türkiye’de bir darbe girişimi yaşandı. FETÖ’cü alçaklar kullanılarak 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya kalkıştılar. Bunun bir benzerinin yaşanacağı imasını ise Mesut Barzani’ye defalarca söylediler. Goran hareketi gibi hareketlerin söylemlerini takip etmek bile bize bir şey ifade eder.
Diyeceğim o ki Mesut Barzani yönetimindeki Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bugün bağımsızlığın önünü açacak referandum kararını almak zorunda kaldı.
Sonuçları açısından çok kanlı, çok geniş bir savaşın fitilinin ateşleneceğini bile bile Mesut Barzani’nin referandum kararında ısrarının arkasındaki nedenin bu olduğunu düşünüyorum.
Ha bir de şunu düşünüyorum.
Acaba referandumda “Bağımsızlık mı yoksa bir şekliyle Türkiye ile entegrasyonu mu” diye sorulsa nasıl bir sonuç çıkar?
Erbil’i, Doha’yı, Süleymaniye’yi bilenler bize bu konuda bir şey söyleyebilir sanırım.
Coğrafyamızda sınırları yeniden çizmek isteyen, yeni yeni butik devletler kurarak enerji koridorlarını ve güç odaklarını kontrol altında tutmak isteyenlerle bu coğrafyanın kadim sakinleri arasındaki meydan muhaberebesi şiddetlenerek devam ediyor.
Bakalım, bu bölgeye sonradan gelip nüfuz oluşturanlarla buranın çocukları arasındaki savaşın galibi kim olacak?