Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, yerel seçimin sonuçlarına dair değerlendirmelerde bulundu. "Bizim derdimiz, bizim davamız AK Parti’den büyüktü" diyen Öztürk, Enfal Suresi 46. ayetinden "Sonra birbiriyle çekişen insanların bulaştırdığı hastalığa kapıldık. Sonra içimize korku düştü, şimdi de gücümüz elimizden gidiyor" ifadesini paylaştı.
Eski Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü de olan Öztürk, Yeni Şafak'ta "Ne demek lazım gelir bilmiyorum" başlığıyla yayımlanan yazısında "Yazacak o kadar çok şey olmasına rağmen, yazmakta zorlandığım ilk yazım olacak sanırım. Neyi, nasıl söyleyelim, ne demek lazım gelir, bir türlü karar veremedim. Kelimeler havada uçuşuyor, cümleler düzensiz nizamda" dedi.
Öztürk yazısının devamında şunları paylaştı:
Yazacak o kadar çok şey olmasına rağmen, yazmakta zorlandığım ilk yazım olacak sanırım. Neyi, nasıl söyleyelim, ne demek lazım gelir, bir türlü karar veremedim. Kelimeler havada uçuşuyor, cümleler düzensiz nizamda.
Ne söylemek istediğimi biliyorum. Yapılacak çok analiz var. Sandıktan çıkan çok mesaj var biliyorum. Belki de siz okuyucularım böyle bir analiz bekliyorsunuz.
Ancak kafamdaki düşünceleri kelimelere giydirmek, cümlelerde nizama sokmakta zorlanıyorum. Zira son derece duygusalım.
Zihnimin tüm kargaşası içinde, iki şey mıh gibi çakılı duruyor. Sanırım son 20 günde seçim sahasını dolaştığım her yerde, bu iki konu hep dilimden döküldüğünden olsa gerek.
Erzurum’da karlı Palandöken’in eteklerinde, bir grup dertli adamla otururken en son dillendirmiştim bu iki şeyi.
Bize ne oldu? Partimize ne oldu? Seçmene ne oldu?... Sorular havada uçuşurken, benden siyasi bir analiz bekleyen bu arkadaşlara ilk söylediğim şey, “Enfal Suresi 46. ayet tecelli oluyor, onu yaşıyoruz” demek oldu. Şaşırdılar. Dinleyince hak verdiler.
İşte şu anda kafamda mıh gibi çakılı duran ve beni etkisine alan şey bu.
Sanırım son yıllarda en çok etkilendiğim ve her fırsatta çevremdekilere anlattığım ayet budur:
“Birbirinizle çekişmeyin, sonra içinize korku düşer, gücünüz elinizden gider.”
Ankara’da, henüz AK Parti içinde büyük tartışmaların olmadığı zamanlarda, partinin üç önemli ismi, Erdoğan, Gül, Arınç’ın etrafındaki danışmanların ya da kadroların birbiriyle uğraştığı zamanlarda başlamıştım bu ayeti söylemeye.
“Siyasetin ve bürokrasinin doğasında bu çekişme vardır” derlerdi bana. Bense hep buna itiraz ederdim.
Onları ikna edeceğimize, onlar hepimize bu hastalığı bulaştırdı. Partinin büyükleri de bu hastalığı iyileştireceklerine, görmezden geldi. Sonunda muhteris insanların başlattığı bir hastalık, önce gizliden tüm bünyeye yayıldı, sonra da ilk krizde ortaya çıktı.
Gezi olaylarıyla başlayan krizden beri, AK Parti içinde birbiriyle uğraşan, bu çekişmeden kişisel çıkar elde etmeye çalışan ve bu karmaşayı daha çok tahrik edenlerin yüzünden, Enfal 46. ayetin tecelli edeceğini düşündüm hep.
Son yıllarda Ankara’ya geldiğimde ayetin ilk kısmının gerçekleştiğini gördüm. “İçinize korku düşer…” Konuşmaya, bir söz söylemeye, gördüğü yanlışa yanlış demeye, eleştirmeye korkan arkadaşlarımı gördüm. Kimse kimseye güvenmiyordu, kimse riskli hiçbir şey yapmıyordu.
İşte o günde, şimdi kafamda mıh gibi çakılı olan ikinci kelime belirdi zihnimde: Üzgünüm.
“Üzgünüm ama Enfel Suresi 46. ayetin tecellisini yaşıyoruz…” Bu cümleyi kaç defa kurdum, kaç defa söyledim, kaç defa yazdım hatırlamıyorum. Dün seçim sonuçları üzerine bu ayeti yeniden yazdım Twitter hesabımdan. Birisi, iki yıl önce aynı şekilde yazdığım tivitin kopyasını gönderdi. Biraz uğraşsa 5 yıl önce yazdığımı da bulabilirdi belki.
Duygusallık benimkisi… Analizlerine önem verdiğim bir profesör dostum aradı yazı esnasında. “Sosyal medyada paylaşımlarından üzgün olduğunu görüyorum. Oysa bu sonuçlar ülkemiz için daha iyi şeyler yapmamıza fırsat verecek inşallah” dedi.
“Bizim AK Parti ve Erdoğan’la ilişkimiz başka türlüydü. Biz bu işe siyaseten bakmadık hiç. Duygusallığımız bundan olsa gerek” dedim.
Öyleyiz. Benim gibi, AK Parti’nin ilk on yılında yüzlerce insan bu partiye ve liderine politik açından hiç bakmadı. Biz yüz yıldır beklediğimiz büyük hayalleri gerçekleştirecek bir fırsatı verdi Allah bize diye sarıldık bu işe.
Ülke kazanacak, millet kazanacak ve sonunda ümmet kazanacak… İnsanlığa anlatacak bir derdimiz ve sözümüz vardı yani. Böyle baktık bu işe. Allah bize bir fırsat verdi de biz bunu nasıl değerlendirdik?...
Şimdi üzgünüz…
Türlü iftiralara, ahlaksızlıklara, karalamalara, adaletsizliklere maruz kaldığımız için değil üzüntümüz inanın. O büyük hayale inanmış Mısır’dan Filistin’e, Malezya’dan Bosna’ya kadar milyonlarca insana artık söyleyecek bir sözümüz kalmadığı için üzgünüz.
Bizim derdimiz, bizim davamız AK Parti’den büyüktü. Ve biz Erdoğan’ı tüm İslam dünyasının acı çeken insanlarına dermen olacak diye sevdik, peşinden gittik. Az kalmıştı, derman olacaktı ve başaracaktık.
İşte sonra birbiriyle çekişen insanların bulaştırdığı hastalığa kapıldık. Sonra içimize korku düştü, şimdi de gücümüz elimizden gidiyor. Kendimize gelmezsek, kifayetsiz muhterisleri durdurmazsak daha da kötüye gidecek. Üzülerek görüyorum ki, hala sandıktan ders çıkarmayanlar var.
Velhasıl bugün duygusalız. Bizimkisi gerçek bir aşk hikayesiydi ve henüz şarkı olarak dillere düşmemişti. Gözümüzün önünde erimesinden dolayı olsa gerek, duygusalız.
Kusura bakmayın. Yarın soğuk kanlı analizlere devam ederiz.