Yeni Şafak yazarı Faruk Beşer, kadınların çalışma hayatını hedef alan bir yazı yazdı. Beşer, “Kadını kocasına karşı kışkırtanlar da, ona; senin de bir maaşın olsun, ayaklarının üzerinde durabilesin, kocanın eline bakma, diyenler de şiddeti körükleyenlerdir” ifadelerini kullandı.
Beşer’in 9 Şubat’ta kaleme aldığı “Erkek mesele oldukça kadın da mesele olacaktır” başlıklı yazı şöyle:
Şiddeti konuşuyorduk. Hukuk adaleti sağlamak ve zulmü ortadan kaldırmak için vardır dedik. Hukuki düzenlemeler bunun için değil de siyasi, ekonomik ve hazza dayalı özel çıkarlar için yapılırsa bir haksızlık gider, yerine on tanesi gelir. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un bu açıdan problemlerle dolu olduğu anlaşılıyor. Bunu İslam Hukuku ile karşılaştırmalı bir yüksek lisans tezi yaptırmayı düşünüyordum, sıramız gelmedi. İmkânı olanlara tavsiye ederim.
Kadın meselesi söz konusu edilince işin içine ideoloji de giriyor. Her olumsuz durumda diğer tarafı suçlamak isteyenler bunun kendileri gibi olmayanlardan kaynaklandığını iddia ediyorlar. Vakıa ise kimi destekliyor belli değil. Ben de ilgililere bir teklifte bulunuyorum, tarafsız bir araştırma kuruluşuna kapsamlı bir kamuoyu araştırması yaptırın. Her yönüyle şiddetin boyutları nelerdir? Kim kime neden şiddet uyguluyor? Daha çok şiddet uygulayan kesimler hangileridir? Kadına şiddetin ahlaki boyutları ve sonuçları ve bunların sebepleri nelerdir? Bu sebepler nasıl ortadan kaldırılır? Mevcut kanun şiddeti azalttı mı, çoğalttı mı? Önemli olan erkeğin de kadının da huzuru ve mutluluğu ise hangi erkekler ve hangi kadınlar daha mutlu yaşıyorlar?
Bu konuda bu kadar cesur ve iddialı olmamın sebebi doksanlı yıllarda sanırım Boğaziçi Üniversitesi’nin yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasıdır. Sonucunu ben söylemeyeyim, aradan yıllar geçti, durum değişmiş olabilir.
Şu kadarını söyleyelim; özellikle kadınla ilgili olumsuzluklar söz konusu olduğunda bunun daha çok dinle ve dindarlarla alakasının kurulması ya bir cehaletin ya da bir kastın eseridir. Eğer dinin, dolayısıyla da dindarların bu konuda farklı anlayışları, farklı mahremiyet çizgileri, farklı aile yapılanmaları var ve bizimkine uymuyor diyorlarsa bu gayet tabiidir ve din zaten bunun için vardır. Bu farklılıkları koruyarak din de dindarlar da kendi varoluş mücadelesini vermek durumundadır, bu onların tabii hakkıdır. Kimsenin öbürüne, siz de bizim gibi olmak zorundasınız deme hakkı yok.
Sözünü ettiğimiz kamuoyu araştırmasında meselenin bu boyutunun da ortaya konması gerekir. Bakalım dindarlığın şiddetle ne tür bir ilişkisi vardır? Dindar olanlar mı olmayanlar mı daha çok şiddet uyguluyorlar?
Sonuçta elbette şiddet dindar kesimde de görülecektir, ama bunun sebebi din midir, yoksa herkesin yaşadığı cehalet ve gelenekler midir? Aynı şey daha fazlası ile diğerlerinde de varsa bunu dine bağlamanın anlamı nedir? Hatta kadını dövme meselesi de bu araştırmaya dâhil edilebilir. Kadını dövme şiddetini hangi kesim ve hangi sebeplerle daha çok uyguluyor, bir bakılsın.
İşin başka boyutları da var. Mesela gençlerimizin idolü (putu) haline gelen ve adına sanatçı denen insanlar her gün bir sevgili değiştiriyor ve bizim dinimizin esaslarına göre gayrimeşru ilişki, yani zina hayatı yaşıyorlar. Az sonra birini bırakıp bir başkasını buluyor, kızdığı zaman dövüyor morartıyor. Ama bunlar fazla tepki almıyor. Çünkü bunu modernlik adına yapıyorlar. Bizim ulemamız da onlara bir şey demeye kalkışırlarsa modernliğe karşı çıkma, ‘yaşam tarzına karışma’ suçunu işlemiş oluyorlar. Ama onlar dindarların mahremlerine ve temel inançlarına her gün saldırıyorlar. İnancına göre bir fiilin kötü olduğunu söylemekle, o kötü fiili yapana müdahale etmeye kalkışmak farklı şeylerdir.
Şiddet aşağılamadır, aldatma daha da büyük bir aşağılamadır
Evinde eşiyle karşı karşıya otururken bile çaktırmadan telefonundan bir başka kadınla mesajlaşma da bir aşağılamadır. Bu akşam toplantım var deyip ayarttığı kadınla yemeğe çıkma, onlarla güle oynaya eğlenip kendi eşini azarlama da şiddet ve aşağılamadır.
Evinin ihtiyaçlarını karşılamadığı halde kendisi lüks lokantalarda yiyip, içip eğlenme de öyle. Hatta eşlerden birinin sigara içmesi bile diğerine şiddet uygulamasıdır. Diğeri bu ağır kokuya ya ömür boyu dayanacak yahut o da sigaraya alışmak zorunda kalıp zararını ikiye katlayacaktır.
Karısının çalışmasını isteyip, sonra ev işlerini de ona yaptırma ve maaşına el koyma şiddet değil midir?
Kadını kocasına karşı kışkırtanlar da, ona; senin de bir maaşın olsun, ayaklarının üzerinde durabilesin, kocanın eline bakma, diyenler de şiddeti körükleyenlerdir. Yani, kocanın eline bakma, ama başka erkeklerin eline bak, kariyerin için onlara kompliman yap, emirlerine itiraz etme, işini sağlama al, ama kocan en ufak bir laf ederse restini çek, korkma maaşın var ve aile kanunu da senden yanadır, ayrılırsan ömür boyu nafaka alırsın, diyenler de şiddeti ve ailenin dağılmasını körükleyenlerdir. Oysa eşlerden her biri diğerinin eline bakmak zorundadır, her biri ötekine muhtaçtır.