Gündem

Yeni Şafak yazarı: HDP'nin çaycısı, çorbacısı bile potansiyel teröristtir, etkisiz hale getirilmeli!

"Bunlarla mücadele için yeni bir saldırı beklenmemeli"

19 Şubat 2016 15:48

Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz, 28 kişinin hayatını kaybettiği Ankara saldırısı üzerinden HDP'yi hedef aldı. "Suriyeli bir sığınmacının bunu tek başına gerçekleştirmesi mümkün değil" diyen Lekesiz, "O halde onu getirenler, yöneten ve yönlendirenler Ankara'nın içinde. PKK'nın siyasi kanadı olan partiden biri ya da birileri, belki de bir milletvekili veya bir il, ilçe başkanı, partinin çaycısı, çorbacısı…" görüşünü savundu. "Angajman kuralları içeriye uygulanamayacağına göre, doğrudan onunla bağlantılı olarak içeride de teröre karşı yeni kuralların ve savaşma şartlarının belirlenmesi gerekir" diyen Lekesiz, tartışma yaratacak şu çağrıyı yaptı:

"Bir partinin çaycısı, çorbacısı bile potansiyel terörist olabileceğine göre, bunlarla mücadele için yeni bir saldırının beklenmemesi, teröristlerin bizzat o partiye mahsus mekanlarda etkisizleştirilmesi gerekir."

Lekesiz'in Yeni Şafak'ta "İçeriyi temizlemek" başlığıyla yayımlanan (19 Şubat 2016) yazısı şöyle:

Ankara'daki son terör saldırısının faili YPG bağlantılı Salih Neccar.

YPG dediğimizde iş PKK'ya dayanıyor.

PKK dediğimizde de Esed'e, İran'a ve Amerika'ya…

Dolayısıyla bombanın kimin tarafından patlattığı kadar, kimler tarafından Ankara'nın merkezine konulduğu ve katilin içeriden kimlerle iş tuttuğu önemli.

Çünkü, Suriyeli bir sığınmacının bunu tek başına gerçekleştirmesi mümkün değil.

O halde onu getirenler, yöneten ve yönlendirenler Ankara'nın içinde.

PKK'nın siyasi kanadı olan partiden biri ya da birileri, belki de bir milletvekili veya bir il, ilçe başkanı, partinin çaycısı, çorbacısı…

Neticede o onlardan ve o orada, Ankara'nın içinde ve malum partinin kanatları altında olmalı.

Bunun aksini düşündürecek hiçbir şey yok.

İbre, içerideki katilin, “hendek kazın, lamba söndürün, açlık grevi gösterisi yapın, şehirlerde kaos yaratın” diyenlerden ve diyebileceklerden biri olduğunu ayan beyan gösteriyor.

Onların iplerini elinde tutan kişiler de son terör saldırısı için “bu, Türkiye'nin teröristleri temizlemek üzere doğuda yaptığı operasyonlara bir misillemedir” demediler mi zaten.

Yüz üç kişinin canına mal olan saldırı da neticede bir misillemeydi ve böyle bir desteğin, yardım ve yataklığın ürünüydü.

Başka bir örgüte bağlı oldukları belirlenen o iki teröristi Ankara'ya getirenler, eğitenler ve saldırtanlar da neticede onlardı.

Suruç'ta otuz dört kişinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısında da yine onlar vardı.

Onlar sadece beraber olduklarıyla değil beraber olmadıklarıyla da maruflar.

AK Parti, CHP ve MHP, Ankara'daki son terör saldırısının hemen ardından ortak deklarasyon yayımladılar. Bir parti ortak deklarasyona katılmadı, onu imzalamadı.

O parti neden yoktu?

Çünkü, o ortak deklerasyonda menfur olarak nitelenen terör saldırısı kınanıyor, şehitlere rahmet, vatanseverlere başsağlığı dileniyordu. Ülkede huzur ve güvenliğin korunmasına vurgu yapılarak Türkiye'nin bu vb. oyunları bozacak güce sahip ve kararlılıkta olduğu belirtiliyordu.

Terörün üreticileri, destekçileri, hamileri bunlara katılamazlardı.

O nedenle ortak deklarasyona da katılamadılar.

Katılacak olsalar PKK, YPG, PYD, Esed ve başlarının bağlı olduğu New York'tan, Moskova'dan, Tahran'dan zılgıt yerlerdi ayrıca.

Kendilerine verilen işlere bakmalıydılar onlar. Teröristleri şehirlere taşıma, besleme, barındırma, eğitme işlerine… Onları arkalamaya, savunmaya, saldırı planlarının başarıyla uygulanmasına ayırmalıydılar güçlerini, imkanlarını.

Şer cephesinin ve etki alanının bunca genişlemesinden, PYD'nin Kandil'deki ve içerideki uzantılarıyla birlikte Ankara'daki son saldırıyı yapmasından sonra, angajman kurallarının genişletilmesi gündeme geldi.

En basit tanımıyla angajman kuralları, ülkenin, kendisine yönelebilecek dış tehditlere karşı verebileceği askerî cevaplara mahsus şartların ve sınırların belirlenmesidir.

Yukarıdaki sıcak örnekleri üzerinden baktığımızda, dış tehditlerin içeride kendisine taraf, yandaş bulabildiği de çok aşikardır.

Bu durumda angajman kuralları içeriye uygulanamayacağına göre, doğrudan onunla bağlantılı olarak içeride de teröre karşı yeni kuralların ve savaşma şartlarının belirlenmesi gerekir.

Bir partinin çaycısı, çorbacısı bile potansiyel terörist olabileceğine göre, bunlarla mücadele için yeni bir saldırının beklenmemesi, teröristlerin bizzat o partiye mahsus mekanlarda etkisizleştirilmesi gerekir.

Fiilen bir savaşın içindeyiz ve bunun şakası, savsaklaması olamaz.

Angajman kurallarının doğru uygulanması ve ondan etkili sonuçların üretilebilmesi için de öncelikle içeriyi sağlama almak, temiz tutmak gerekir.

Angajman kurallarını işlettiğiniz terör örgütlerinin, terör destekçisi devletlerin içerideki sivil partili görünümlü elemanlarını etkisizi hale getirmeden bunun sağlanması imkansızdır.

Bunlardan kastımız demokrasinin askıya alınması değildir. Bilakissavaş şartlarında onun doğru işleyebilmesi için alan temizliğinin kesintisiz olarak, kararlılıkla sürdürülmesidir.

Bu konuda, bölgemizeki terör örgütlerini destekleyen Amerikalıların, kendi ülkeleri için aldıkları tedbirlere bakmak yeterli olacaktır.

Terör örgütünün siyasi kanadı olarak faaliyet gösteren malum partinin elemanları Amerika'da olsalardı, şimdiye kadar yüz defa ortadan kaldırılırlar, akıbetlerinin ne olduğunu soracak kimse de çıkmazdı.

Savaş şartlarında sistem kendini ancak böyle korur ki, hainler (gösteriye dünüştürülmeksizin) bir bir temizlenirken, gündelik hayatın akışında da olumsuz bir etki, kesinti olmaz.

Türkiye'nin, “savaştayız” diyorsa ki, bu böyledir, dışarıda angajman kurallarına, içeride savaş şartlarına göre davranması gerekir.

İhanet ihmal edilemez ve hainlerin hak ettikleri sonuç ertelenemez.