Eski Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in "Erdoğan, İslami Kemalist oldu. Bizim savunduğumuz noktaya geldi" açıklamasına tepki gösterdi. Öztürk, "AK Parti’yi ısrarla bir yerlere çekmek isteyen çevrelere tepki gösterilmesi bir yana, ilgi gösterilmesi tuhaf. Kafalar bu yüzden karışıyor işte. Bakalım 2019 seçimlerine kadar AK Parti’yi başka kim, ne tarafa çekecek?" dedi.
Kemal Öztürk'ün "AK Parti’nin kimliğine ne oldu?" başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2017) yazısı şöyle:
"Erdoğan, İslami Kemalist oldu. Bizim savunduğumuz noktaya geldi”. Doğu Perinçek Ulusal Kanal’da yaptığı bu açıklama ile AK Parti’yi bir yere çekmek istenler grubuna dahil oldu. Sanırım en uç ve şaşırtıcı tanımlama bu olsa gerek: “İslami Kemalist”.Siyaset kulvarında görülmemiş yeni bir yol.
AK Parti'yi yeniden tanımlama girişimleri
Nedense son dönemlerde AK Parti’yi yeniden tanımlama, yeniden konumlandırma ve yeniden kimliğini belirlemeye yönelik çok girişim var.
Hatırlayınız, ‘AK Parti’den İslamcıları tasfiye etmek gerek’ diyen birileri çıkmıştı. Her ne kadar o sözü sarf eden kişi ciddiye alınmasa da, ona bu sözleri söyleten, bu konuyu tartışan başka isimlerin olduğu biliniyor.
Bu kişilerin, AK Parti’yi daha geniş kitlelere ulaştırmak için, muhafazakar ve dindar yönünü törpüleyip, seküler bir yüzle kendini yenilemesini arzu ediyorlar. O tartışmalar esnasında Erdoğan’ın, “tekkeye mürit aramıyoruz” açıklaması da buna tuz biber ekmişti. Gelen yoğun tepkiler üzerine bu tartışma devam etmedi ama bu niyetten vazgeçildi mi, bilemiyorum.
Referandum sürecinde de milliyetçi çizgisi belirginleşmişti AK Parti’nin. Oradan gelecek oylar için söylemler, eylemler ve semboller oldukça belirgin biçimde milliyetçi hatlara kaymıştı. Zımni MHP-AK Parti ittifakında, AK Parti MHP’ye yaklaşırken, MHP daha fazla muhafazakar değil de, daha çok devletçi olmuş, neredeyse söylemler birbirine karışmıştı. AK Parti’nin ‘devletçi’ olduğu yönündeki eleştirileri de yine o dönemde okumuştuk.
Neyse ki referandumda bu milliyetçi söylem, Doğu ve Güneydoğu’da Kürt oylarını etkilemedi. Şaşırtıcı bir şekilde Kürt oylarında artış oldu. Hatta referandumun ‘evet’ yönüne geçmesinde hayati rol oynadı. AK Parti, referandumda milliyetçi oylardan beklendiği düzeyde destek almadığı ortaya çıkmasına rağmen, halen bu çizgisini belirginleştirmeye devam ediyor. Barzani tartışmasında bu kendisini gösteriyor. Bu kez Kürt tabanında rahatsızlık yarattığı kesin.
Muhafazakâr demokrat kimliğe ne oldu?
Anlaşılan o ki birileri oturup, AK Parti’nin 15 yıllık kimliğini, karakterini, misyonunu, siyasette konumladığı yeri değiştirmek için kafa yoruyor ve çaba sarf ediyor.
Şu ana kadar, ‘İslamcı AK Parti (batılılar bu etiketi kullanıyor), ‘Milliyetçi AK Parti’, ‘Seküler AK Parti’ ve son olarak ‘İslami Kemalist AK Parti’ tanımlamalarıyla karşılaştık.
AK Parti’nin kendini üzerine bina ettiği kimlik olan, ‘muhafazakar demokrat’ tanımlamasından kim, neden rahatsız oldu acaba? Bu kimliği ile girdiği tüm seçimleri kazanan, liberallerden ülkücülere, İslamcılardan Kemalistlere, Kürtlerden Araplara kadar, kimseye nasip olmayan bir siyasi yelpazede oy alan AK Parti’yi, birileri neden, başka yerlere çekmek istiyor ki? Partiyi daha da güçlendirmek için yaptıklarını iddia ediyorlarsa, bu pek akla yatkın değil. AK Parti’nin ilk on yılı en güçlü olduğu yıllardı.
O zaman bu yeniden tanımlama girişimlerini, AK Parti’yi güçlendirmek yerine, zayıflatmak için yapılmış çabalar olarak görmek daha akla yatkın.
Benim şaşırdığım ise, AK Parti’nin kendini tanımlamada kurumsal inisiyatifini az kullanıyor olması. Parti yöneticileri çıkıp, ‘bizim muhafazakar demokrat kimliğimizden başka tanımlamamız yoktur’ diye, üstüne basa basa açıklama yapsa, kimse ‘İslami Kemalist’ gibi uyduruk tanımlamalara cüret etmezdi.
AK Parti'nin sorunu kimlik mi, kurumsal mı?
AK Parti bir süreden beri kendi içinde sorgulama ve özeleştiri süreci yaşıyor. Bunu en çok yapan da Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Erdoğan. ‘Metal yorgunluğu’ ile başlayan eleştirileri, “Bu hırsızı nereden buldunuz dedirtmemek lazım” gibi olukça sert mesajlara kadar devam etti.
Parti üst düzey yönetimi, sorunun teşkilatlarda yaşanan yorgunluk olduğu yönündeki tespitinde ısrarlı olsa gerek. Son zamanlarda il başkanlarının görevden alınması bu yüzden.
Ancak sorunun tam olarak bu olmadığı parti kulislerinde bile konuşuluyor. ‘On beş yıldan beri bakan, genel başkan yardımcısı ve üst düzey yönetici olan kişilerde neden metal yorgunluğu yok?’ diye soran çok sayıda teşkilat mensubu var.
Kulislerde daha çok liyakat ve ehliyet sorunu, kurumsallaşma sorunu, yolsuzluk, iltimas, klikleşme, koordinasyon sorunu, hedefsizlik gibi, son derece ciddi sorunlar da tartışılıyor.
Sanırım bunlar arasında neredeyse hiç konuşulmayan şey, kurucu ilkeler, kurucu kimlik ve kurucu vizyon konularıdır. ‘Fabrika ayarları’ diye özetlenen bu konuma dönmeyi, içinde bulunulan sorunlara çözüm olarak gösteren hayli parti yöneticisi var.
Peki neden AK Parti teşkilatlarında konuşulan sorunlar değil de, hiç üzerinde durulmayan kimlik ve siyasi konumu tartışmaya açıyor birileri?
Çünkü bir boşluk ve bir kaotik durum hissettiler. ‘Buradan nasıl olur da AK Parti’yi ana yörüngesinden kaydırabiliriz’ diye uğraşıyorlar. Zira o ana yörünge, tüm seçimlerde AK Parti’yi neredeyse yenilmez yaptı.
Şaşırdığım son konu da şudur: AK Parti’yi ısrarla bir yerlere çekmek isteyen çevrelere tepki gösterilmesi bir yana, ilgi gösterilmesi tuhaf. Kafalar bu yüzden karışıyor işte.
Bakalım 2019 seçimlerine kadar AK Parti’yi başka kim, ne tarafa çekecek?