Gündem

Yeni Şafak yazarı: AKP'nin fikren durduğu yer belirsiz, siyasinin köşe yazarıyla ağız dalaşı irrasyonel!

"AK Parti'de Alevilere karşı anlamsız bir 'Ali'yi sevme' söylemi tutturuldu"

18 Haziran 2015 14:00

Yeni Şafak yazarı Prof. Atilla Yayla, "AK Parti muazzam bir toplumsal tabana sahip ama fikren nerede durduğu belirsiz" dedi. "Bir köşe yazarı saçma sapan bir şey yazmış ise, ona başka bir köşe yazarı cevap verecektir" diyen Yayla, ""O yazarla bir siyasetçinin ağız kavgasına girmesi sadece yanlış değil, aynı zamanda irrasyonel bir tutum" ifadesini kullandı.

"AK Parti Alevi meselesinde de ilkesel tutarlılık gösteremedi" diyen Yayla, "Alevi çalıştaylarını gerçekleştirmesine rağmen din dersleri ve cemevleri konusunda kilitlenip kaldı, çözüme yönelik adımları atamadı. Kendi inancını saf ve diri tutma endişesini din özgürlüğünün önüne koydu. Alevilere karşı anlamsız bir 'Ali'yi sevme' söylemi tutturuldu" dedi. 

Yayla, şunları söyledi:

"AK Parti tabanı itibariyle bir merkez sağ parti olmak durumunda. Bu onu liberalizmden etkilenmiş, dindarlık ayağı da olan bir muhafazakâr çizgiye sürükler. Gel gör ki, AK Parti kapısını liberal fikirlere her zaman aynı derecede açık tutmadı. Oysa, liberal fikirlere yakın durduğunda başarılı oldu. Ne zaman liberal fikirlerden uzaklaştıysa hatalar yaptı ve bazı toplum kesimlerini ürküttü."

Yayla'nnın Yeni Şafak'ta "AK Parti’nin liberal demokrasi açısından başarıları ve hataları -2" başlığıyla yayımlanan (18 Haziran 2015) yazısı şöyle:

AK Parti kurmayları büyük bir ihtimâlle 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelmeyi beklemiyorlardı. Birdenbire kendilerini problemlerle dolu bir ülkeyi idare etme konumunda buldular. Mecburen, günlük işlere dalıp partinin uzun vadeli ihtiyaçlarını arka plana ittiler. Günün sonunda her partinin mutlaka bir fikriyata oturması gerekir. AK Parti bu konuda henüz yeterince mesafe alamadı. Muazzam bir toplumsal tabana sahip ama fikren nerede durduğu belirsiz. CHP Kemalist sosyal demokratım diyor. MHP milliyetçi. HDP milliyetçi sosyalist. Peki, AK Parti nerede duruyor? Birkaç unsura işaret edilebilir: Dindarlık bunlardan biri. Dindarlık iyi ama bir partiyi tek başına sürükleyemez. Muhafazakârlık desek, o da yeterince geliştirilemedi ve muhtevası büyük ölçüde belirsiz.

AK Parti tabanı itibariyle bir merkez sağ parti olmak durumunda. Bu onu liberalizmden etkilenmiş, dindarlık ayağı da olan bir muhafazakâr çizgiye sürükler. Gel gör ki, AK Parti kapısını liberal fikirlere her zaman aynı derecede açık tutmadı. Oysa, liberal fikirlere yakın durduğunda başarılı oldu. Ne zaman liberal fikirlerden uzaklaştıysa hatalar yaptı ve bazı toplum kesimlerini ürküttü. Meselâ, insanların hayat tarzlarına yönelik yersiz ve gereksiz eleştiriler sözlerin peşinden müdahalelerin geleceği endişelerini körükledi. Örneğin, yeni alkol regülasyonu savunulurken, dinî argümanlara da başvurulması dindar olmayan toplum kesimlerini korkuttu. Keza, köşe yazarlarına isim vererek meydanlarda cevap yetiştirmeye de hiç ihtiyaç yoktu. Bir köşe yazarı saçma sapan bir şey yazmış ise, ona başka bir köşe yazarı cevap verecektir. O yazarla bir siyasetçinin ağız kavgasına girmesi sadece yanlış değil, aynı zamanda irrasyonel bir tutum.

AK Parti birçok alanda reformist parti hüviyetini hak etmesini sağlayacak işler yaptı ama her alanda aynı ölçüde cesur olamadı. Çözüm/açılım sürecini muazzam riskleri göze alarak başlatmış olmasına rağmen, seçim kampanyasında kendi yaptığını yalanlayan bir “Kürt sorunu yok” söylemi tutturdu. Özellikle meydanlarda gayet devletçi, devleti hak sahibi bireye önceleyen bir dil kullandı. 7 Haziran seçimlerine doğru koşulurken sanki CHP ve HDP çözüm sürecini yürütmek isterken AK Parti buna engel olmaya çalışıyormuş havası oluştu. Aynı yanlış lisan PDY ile mücadelede de istihdam edildi. Demokrasi, hukukun hâkimiyeti, şeffaflık, idarenin bütünlüğü ve hesap verebilirliği ile âdil yargılanma hakkı adına verilmesi gereken mücadele insan hakları bakımından sicili pek de parlak olmayan bir devlet adına verilen bir mücadele olarak görüldü ve sunuldu.

AK Parti Alevi meselesinde de ilkesel tutarlılık gösteremedi. Alevi çalıştaylarını gerçekleştirmesine rağmen din dersleri ve cemevleri konusunda kilitlenip kaldı, çözüme yönelik adımları atamadı. Kendi inancını saf ve diri tutma endişesini din özgürlüğünün önüne koydu. Alevilere karşı anlamsız bir “Ali'yi sevme” söylemi tutturuldu. Hakların kardeş olmak veya olmamakla ilgisi bulunmadığı görülemedi. AK Parti maalesef küçük dinî gruplar konusunda daha da kötü bir performans sergiledi. Ateistler sık sık dışlandı, hatta aşağılandı. Bazı gruplar, sanki öyle olmak suçmuş gibi, Zerdüşt olmakla “suçlandı”. Bu, “din ve ırk milliyetçiliği dâhil her türlü milliyetçiliği reddediyoruz” diyen bir yaklaşımın belki de ne yaptığının tam farkında olmaksızın din milliyetçiliği yapması manasına geldi. Kamu otoritesi kullanan kişiler bir dinî inanca sahip olabilir ve dolayısıyla diğer dinî inançları kendince yanlış bulabilir. Ancak, liberal demokrasi, vatandaşlar arasında dinlerinden dolayı pozitif veya negatif ayrımcılık yapılmasına ruhsat vermez. Aynı çerçevede, AK Parti Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tartışmaya açılmasına da lüzumsuz derecede sert tepkiler verdi.

İfade özgürlüğü AK Parti hükümetleri zamanında genişledi, ama bazı dönemlerde daralmalar da oldu ve ifade özgürlüğüne darbe indirecek icraatlar gerçekleştirildi. Sosyal medya mecralarında doğan sorunlara aşırı tepki gösterildi. İnsan hakları ihlâli yapan bireysel linklerin idarî ve hukukî muameleye tâbi tutulması gerekirken adeta bir kolektif cezalandırmaya dönüşen erişimi toptan engelleme yoluna başvuruldu. Yargı bunları büyük ölçüde geri çevirdi fakat olan olmuştu.

AK Parti kurmayları liberal demokraside kamu düzeni ile özgürlük ve güvenlik arasındaki ilişkiyi tam olarak kavrayamadı. Kamu düzeninin bir amaç değil araç olduğunu göremedi. Sıkılaştırılmış polisiye tedbirlerin kamu düzenini sağlamakta gerçekte olabileceğinden daha etkili ve yararlı olacağını sandı. Bu yüzden, yeni çıkarılan iç güvenlik kanununda kantarın topuzu güvenlik endişesine doğru kaçtı. Ancak, kanun çıktıktan sonraki asayiş olayları çok umut bağlanan yeni düzenlemelerin beklendiği kadar yararlı olamayacağını kanıtladı.

En başta söylediğim gibi, politikacılara daha fazla oy kazanma konusunda akıl verebilecek durumda değilim. AK Parti kurmayları seçimlerden sonra gerekli değerlendirmeleri mutlaka yapmışlardır. Ben sadece liberal demokrasi açısından hatalı görülebilecek bazı tavır ve söylemlere dikkat çekmeye çalıştım. İşaret ettiğim yanlışların partinin oylarının artması veya azalmasıyla nasıl bir alâkası olduğunu tespit etmek zor. Zira, partilerin atacağı her adım, dile getireceği her söz seçmen kitleleri nezdinde farklı şekillerde algılanabilir. “Doğruları” yapmanın veya söylemenin tüm seçmenleri ikna edeceği garanti değildir. Ayrıca, değişik kitlelerin talepleri mükemmelen uyumlu olacak şekilde birbirine eklenmez. Bir kitlenin hoşuna giden başka bir kitlenin kızmasına yol açabilir. Bu yüzden, her seçmen kitlesini vaatleriyle ikna etmeye çalışan bir parti muhtemelen hiçbir kitleyi tam olarak ikna edemez. Ancak, seçmen kitlelerinin talep ve beklentilerinin çelişik olmasının doğuracağı problemler liberal demokrasinin temel ilkelerine sıkı sıkıya bağlanmakla önemli ölçüde giderilebilir. Yanlış söylemlerin ve icraatların önüne de bu şekilde geçilebilir.