Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Sur ve Cizre’de yaşanan çatışmalar nedeniyle PKK’nın halk desteğini kaybettiğini ileri sürdü. Selvi, PKK’nın arkasına Rusya, İran ve ABD’nin desteğini alarak Suriye’deki kazanımlarını korumak istediğini, Irak ve Suriye yeniden dizayn edilirken Türkiye’yi oyalama amacında olduğunu ve Suriye’deki kanton yönetimlerini Türkiye’ye taşıma amacında olduğunu iddia ederken, ‘’Cizre'de, Sur'da sadece PKK ile değil, aynı zamanda İran'la, Rusya'yla, Kobani'ye kadar gidip PYD'den plaket alan müttefikimiz ABD ile mücadele ediyoruz’’ sözleri dikkat çekti.
Başbakan Davutoğlu’nun geçen hafta Mardin’de açıkladığı terörle mücadele master planına da değinen Selvi, Türkiye’nin ilk kez çatışma sonrasını sonrasını planladığına değinerek, ‘’Keşke bunu 90'lı yıllarda yapabilseydik’’ ifadelerini kullandı.
Selvi’nin bugün (10 Şubat) yayınlanan ‘’Yeni sürecin kilometre taşları’’ başlıklı yazısı şöyle:
Başbakan Davutoğlu tarafından Mardin'de açıklanan, ”Master Plan”la ilgili bakanlıklar kendilerini ilgilendiren alanlarda çalışmalara başladılar.
AK Parti grup toplantısı için Başbakan Davutoğlu'nu beklerken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ile konuştuk.
Master planın en önemli ayaklarından birini Aile bakanlığı oluşturuyor. Çatışmaların sürdüğü bölgelerde kadınların ve çocukların rehabilitasyonu büyük önem arz ediyor.
Aile Bakanı bölgede şu ana kadar yaptıkları çalışmaları ve bundan sonra yapılacakları anlatırken, soruna odaklanmış bir bakan portresi çizdi.
Sema Ramazanoğlu'nun zaten bir ayağı bölgede. İllerin yanı sıra çatışmaların yaşandığı ilçelere de giderek hem bölge halkına hem görev yapan elemanlarına moral vermenin çabası içinde.
Türkiye iki şeyi bir arada yapmaya çalışıyor.
1-Terörle mücadele
2-Terörizmle mücadele.
Cizre'de, Sur'da, Silopi'de yürütülen terörle mücadeleydi. Master Planla hedeflenen ise terörizmle mücadele. Bir yandan sivrisineklerle mücadele ederken diğer taraftan sivrisineklerin ürediği bataklığı kurutma. Master Planın eksiği, noksanı olabilir. Uygulamaya nasıl yansıyacağı ayrı bir sorun ancak şunu teslim etmek gerekiyor ki Türkiye ilk kez çatışmalardan sonrasını planlıyor. Keşke bunu 90'lı yıllarda yapabilseydik.
Suriye konjonktürünün de büyük oranda etkisiyle dış boyutu ilk kez bu denli yüksek bir terör saldırısı ile karşı karşıyayız.
Cizre'de, Sur'da sadece PKK ile değil, aynı zamanda İran'la, Rusya'yla, Kobani'ye kadar gidip PYD'den plaket alan müttefikimiz ABD ile mücadele ediyoruz.
Türkiye'yi Suriye denkleminin dışında tutmak için yapılıyor tüm bunlar. Uzun müzakerelerden sonra İncirlik Üssü'nü ABD'ye açtıktan sonra 20 Temmuz'da DEAŞ Suruç'ta, PKK Ceylanpınar'da DHKP-C ise İstanbul'da aynı anda saldırıya geçti.
Üç örgütü aynı anda Türkiye'ye saldırtan üçünün iplerini de elinde tutan güçten başkası olabilir mi?
Türkiye'yi Suriye denkleminin dışında tutmak için yapılıyor bunlar.
Arkasına Rusya, İran ve ABD'nin desteğini aldığını düşünen Kandil bir strateji yürütüyor.
1-Suriye'deki kazanımlarını korumak.
2-Irak ve Suriye dizayn edilirken Türkiye'yi oyalamak.
3-Şehir savaşları konseptine geçerek, Suriye'deki kanton yönetimlerini Türkiye'ye taşımak.
Ama Kandil'de yapılan hesap, Cizre'de tutmadı.
1-PKK'nın isyan ve kalkışma provası olan Serhildan çağrılarına bölge halkı itibar etmedi.
2-Örgüt Özerk ve Özyönetim ilan etti ama halk destek vermedi.
3-7 Haziran seçimlerinde sorunların demokrasi içinde diyalogla ve barış içinde çözülmesi ve Türkiyelileşme adına HDP'ye güçlü bir destek veren halk, HDP'nin bu rolü oynayamadığını görüp, 1 Kasım seçimlerinde HDP'ye ihtar verdi, desteğini azalttı.
Çözüm sürecinin en büyük yararı, bölge halkının huzur sağlandığı zaman neleri kazandığını görmesi oldu. O nedenle PKK'nın Serhildan çağrıları destek bulmadı. Bölge halkı AK Parti kadrolarının sivil yöntemlerle ve görüşmeler yoluyla Kürt sorununu çözme konusunda samimi olduğunu gördü. Önemli destek verdi.
Her sürecin kazanımları oluyor. Türkiye, çözüm süreciyle birlikte halkı nasıl kazanabildiğini gördü ama güvenlik konusundaki zaafın nelere mal olduğunu da tecrübe etmiş oldu. Bundan sonra başlatılacak olan sürecin adı ne olursa olsun, güvenlik boyutunu kimse göz ardı edemez. Çünkü ağır bir bedel ödüyoruz, bundan sonra daha ağır bir bedel ödeyemeyiz.
PKK ile şehirlerde amansız bir mücadele sürerken, gündemde olan iki önemli soru var?
1-Milli Birlik ve kardeşlik süreci ne zaman başlayacak?
2-HDP-PKK ve Öcalan bu sürece dahil edilecek mi?
Başbakan Davutoğlu, Mardin'de,”Muhatabımız millet. Elinde silah olanlar muhatabımız değil” demişti.
Başbakan'ın bu sözleri üzerine, Öcalan ile HDP/PKK yok sayılarak yürütülecek çözüm süreci başarılı olur mu? tartışması başladı.
Çözüm süreci açısından kritik bir nokta. Bu sorunun cevabını arıyorum. Bazı değerlendirmeleri yansıtmak isterim.
Şehirlerde çatışmalar sürerken, şehit haberleri gelirken Öcalan'la, HDP/PKK ile görüşmenin dile getirilmesi dahi sürece fayda değil zarar verir.
Sur'da, Cizre'de çatışmalara giren güvenlik görevlilerinin moralini bozar. PKK ile mücadeleyi kararlı bir şekilde yürüten güvenlik birimlerinde moral bozukluğuna ve motivasyonsuzluğa yol açar. Her şeyin doğru zamanda yapılması ve doğru zeminde gündeme getirilmesi gerekiyor. Şehit cenazeleri gelirken, bunu dile getirmenin yeri de zamanı da değil.
Gün, güvenlik birimlerinin arkasında kararlı bir şekilde durma günü.
Peki bu ilanihaye böyle mi devam edecek?
Bütün adımların atılabilmesi için öncelikle silahlı unsurların etkisiz hale getirilmesi gerekiyor. PKK; şehir savaşlarında ağır bir yenilgiye uğratılmalı. Dosta düşmana, içeriye, dışarıya bu gösterilip, moral üstünlük sağlandıktan sonra hızla bölgenin normalleşmesi için çaba gösterilmeli.
Bölgede hayatın normalleşmesi ve silahlı unsurların tasfiye edilmesinden sonra olmalı.
Eğer bu taşlar yerine oturmadan süreç başlatılırsa, başarısız olacağı belli. O nedenle arabayı atın önüne koymak yerine at arabanın önüne konulmalı.
Kürt sorununa görüşmeler yoluyla sivil çözümler bulmak AK Parti'nin projesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güçlü liderliği sayesinde Kürt sorunu, askerin konusu olmaktan çıkarıldı. AK Parti, kendi başarı hikayesine dönecek. Ancak şartların hazırlanması süreç kadar büyük önem arz ediyor. Ondan sonra Öcalan'ın rolü, HDP'nin pozisyonu yeniden gözden geçirilecek.
“Bu maç 90 dakika değil” sözünü bir yere kaydetmek gerekiyor. Tabi Ankara, her şeyin planlandığı gibi yürüyeceğinden emin değil. Dış boyutu daha baskın olan bir saldırı süreci ile karşı karşıya olduğumuz için üst aklın PKK'ya yeni siparişler vermesi mümkün.
Ona göre de bir hazırlık yürütülüyor.
PKK, şehir savaşları konseptine geçerek ne sağladı?
Türkiye'yi oyaladı. Çözüm sürecinin zeminini ortadan kaldırdı. Bölgeyi ağır bir terör iklimine soktu. Türkiye'nin ağır bedeller ödemesine neden oldu. Ama bu savaşı kazanamadı. Tam aksine halkı kaybetti.