Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Türkiye ile Rusya arasında başlayan uçak krizinin, “Rusya'nın hesaplarını, İran'ın hedeflerini görünür hale getirdiğini” öne sürerek, “Böyle bir ortamda Türkiye'yi eleştirmek, yapıp ettiklerini sorgulamak artık ihanettir” dedi.
Karagül yazısında, “Bütün coğrafya yüz yıl sonra yeniden şekillenirken bu şekillenme yeni bir Türkiye'yi de ortaya çıkaracak” diyerek, “Bu aşamadan sonra hem Selçukluyuz hem Osmanlı” ifadelerini kullandı.
İbrahim Karagül’ün Yeni Şafak’ta “Yeni dayanışma hattı: Hem Selçukluyuz hem Osmanlı..” başlığıyla yayımlanan (9 Aralık 2015) yazısı şöyle:
Her ülke imparatorluk haritasına geri dönüyor. Coğrafyasına, etkinlik alanlarına, geçmişteki ortaklıklarına, en güçlü olduğu alanlara, en tanıdık olanlara dönüyor.
20. yüzyıl boyunca devam eden zoraki haritalar, zoraki iktidarlar, zoraki ülkeler, zoraki dönüşüm programları bir kenara itildi. Artık herkes kendi kimliğine sarıldı. Bunu güçlendirmek, ayakta kalmak, geleceğin fırtınalı dünyasına direnmek için 20. yüzyılda aklımıza bile gelmeyen ortaklıklara, ulus üstü yapılanmalara, bölgesel ittifaklara girmek bir zorunluluk haline geldi.
Artık hiçbir ülke tek başına ayakta kalamaz. Hiçbir ülke tek başına bir güç merkezi olamaz. Hiçbir ülke, sadece kendi imkanlarıyla, etrafından soyutlanarak 21. yüzyıl dünyasına direnemez.
İşte bu yüzden, her ülke, imparatorluk dosyalarını tozlu raflardan indirmek, kendi haritasına dönmek zorunda. Dikkat ederseniz, Rusya aynısını yapıyor, İran aynısını yapıyor, İngiltere ve Fransa aynısını yapıp eski sömürge bölgelerine dönüyor.
Rusya ve İran'ın yayılma haritası
Türkiye de aynısını yapıyor. Yapmak zorunda, yapacaktır da. Bunu yapmazsa Anadolu bile elimizde kalmayacak çünkü. Anadolu'ya sahip çıkmak için Araplarla, Kürtlerle, İran'la ya da coğrafyamızda kim varsa hepsiyle yeni bir ilişki modeli geliştirmek zorunda.
Eğer Putin Rusya'sını Çarlık Rusya'sı ile kıyaslıyorsak, eğer Moskova'nın yeni emperyal haritası üzerine kafa yoruyorsak, eğer Ukrayna'ya, Güney Kafkaslar'a neden yöneldiğini, Akdeniz'e ve Suriye üzerinden Ortadoğu'ya bu kadar saldırgan şekilde müdahale ettiğini anlamaya çalışıyorsak bundandır. O da imparatorluk geçmişine dönmüştür.
Eğer Tahran'ı artık 1979 devriminden farklı görüyorsak, yeni bir Fars yayılmacılığı olarak izliyorsak, Yemen'den Lübnan'a ve son olarak da Suriye'ye müdahalesinin anlamını kavramaya çalışıyorsak bundandır. O da İslami İran olmak yerine emperyal İran olmayı, geleneksel Fars haritasının dışına taşmayı, bölgesel bir hegemon olmayı seçmiştir.
O da eski hesaplarını raflardan indirmiş, Basra Körfezi'nden Akdeniz'e ve Kızıldeniz'e kadar bütün bölgede ihtiraslı bir yayılma haritası izler olmuştur.
Anadolu, Şam ve yeni dayanışma haritamız
Bu aşamadan sonra Türkiye'yi sadece Anadolu sınırlarına hapsetmek mümkün değildir. 20. yüzyıl Türkiye'si bizim için bir gelecek güvencesi vermemektedir. Kızıldeniz'de ne varsa, Basra Körfezi'nde ne varsa, Doğu Akdeniz nasıl bir hükümranlık alanıysa doğrudan bizimle ilgilidir. Kafkaslardan elimizi çektiğimiz an, Balkanlardan uzaklaştığımız an, Irak'tan Suriye'ye uzanan yeni harita çalışmalarını uzaktan seyrettiğimiz an elimizde Anadolu bile kalmayacaktır. Suriye sınırı boyunca oluşturulan yeni cepheyi sınırlarımızın sıfır noktasında karşılamayı seçtiğimiz an, bu cephe Anadolu içlerine, şehirlerimize, köylerimize gelecektir.
Biz biliyoruz ki, Anadolu'nun savunması Saraybosna'dan, Bakü'den, Şam'dan, Bağdat'tan başlar. Dahası Kızıldeniz'den, Hazar'dan, Süveyş'ten başlar. Bizim jeopolitik hafızamız bize bunu söyler. PKK üzerinden güney ilçelerimizin Suriyeleştirilmesi, o savunma hattının ülkemizin kalbine kadar geriletildiğinin işaretidir. Çok acıdır ama bu böyledir.
Türkiye için yeni bir coğrafya haritası en azından siyasi aklımızı şekillendirir olmalıdır. Bizim coğrafyamız sadece Anadolu değildir. Ortak tarihimiz, ortak mirasımız, ortak şehirlerimiz, bir emperyal hırsın değil, coğrafyanın istila edilmesine karşı yeni ortak dayanışma haritamız olmalıdır.
Bu haritalar on yıl sonra olmayacak
Bu aşamadan sonra Türkiye bir Selçukludur. Bu aşamadan sonra Türkiye bir Osmanlı'dır. Fatih'i de olması gereken, Yavuz'u da olması gereken, coğrafyayı zihnen birleştirme amacı güden bir ortak akıl, ortak iradedir. Böyle olmak zorundadır. Türkiye dahil, bölgede hiçbir ülke tek başına ayakta kalma şansı bulamayacaktır.
Her ülkenin, her toplumun birbirine ihtiyacı vardır. Çünkü ilmik ilmik işlenen çözülme, ayrıştırma, çatıştırma stratejilerinin üstesinden gelemezsek bütün coğrafya Moğol istilasından daha kötü bir dağılma sürecine girecektir. Dağılma, sınırlarımıza kadar dayanmıştır ve bunu sınırlarımızdan uzaklaştırmak, dahası coğrafyamızdan uzaklaştırmak belki yüzlerce yıllık yeni tarihin başlangıcı olacaktır.
Açık konuşma ve gerçeği tüm ürperticiliği ile de olsa ortaya koyma vaktidir. Yirmi yıldır devam eden yıkıcı fırtınanın bugün geldiği nokta bütün coğrafyanın haritasının yeniden çizilmesidir. Bugün gördüğünüz siyasi haritaların, ülkelerin sınırlarının birçoğu on yıl sonra, yirmi yıl sonra olmayacaktır.
Küçük devletler, büyük cepheler
O zaman küçük devletler ve büyük cepheler göreceğiz. Öyleyse bu haritaya müdahale etme zamanıdır. Bu bir yayılmacılık, emperyal hırs değil, kendimizi koruma kavgasıdır. Eğer bugün haritaya müdahale etmezsek, edemezsek, bir yüz yıl boyunca bizim için çizilen haritalar için savaşlar veriyor olacağız.
Türkiye'nin siyasi aklı, yüzyıllara dayanan birikimi bütün coğrafya için bir yol çizebilir, bir ortak akla dönüşebilir, bir savunma kalkanı oluşturabilir. Tekrar söyleyeyim, coğrafyayı kurtarmak Türkiye'yi kurtarmaktır. Coğrafyadan koparılan bir Türkiye asla ayakta kalamayacaktır.
Türkiye ile Rusya arasında başlayan uçak krizi, derinlerde devam eden savaşın üstündeki örtüyü kaldırdı. Her ülkenin gizlediği niyetleri ortaya çıkardı. Rusya'nın hesaplarını, İran'ın hedeflerini görünür hale getirdi. Böyle bir ortamda Türkiye'yi eleştirmek, yapıp ettiklerini sorgulamak artık ihanettir. Çünkü Türkiye bu emperyal hırsların ortasında uysal bir ülke olarak kalamaz. Yapması gereken ne varsa yapmak, cesur adımlar atmak zorundadır. Çünkü bu, ülkenin varlığı ya da yokluğu meselesidir.
Suriye sonrası hedef Körfez ve S. Arabistan
Rusya ve İran açıktan Türkiye'yi hedef alıyor. Suriye'de Türkiye'ye karşı savaş veriyor. Suriye'de istediklerini elde ettikleri anda Basra Körfezi'ne yönelecekler, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan'ı vuracaklardır. O dönemde de Türkiye'yi hala PKK ve PYD üzerinden etnik terörle mücadele etme zorunda bırakacaklar. Kuzey Suriye Koridoru'nu bu yüzden inşa etmeye çalışıyorlar. Türkiye'nin coğrafya ile bütün bağlantı noktalarını bu yüzden denetim altına almaya çalışıyorlar.
Türkiye'nin Musul'a asker gönderme meselesinde Bağdat'ın sert tavrı doğrudan Tahran'ın tavrıdır. “O zaman biz de Rusya ve İran'ı davet ederiz" blöfü aslında oluşan cepheyi deşifre eden bir tutumdur. Rusya, İran ve Irak ortak bir cephe haline gelmiştir. Buna bir de Suriye eklenirse ortaya nasıl bir harita çıkacak, bir düşünün derim.
Biz de kendi haritamızı çizelim
Kartlar açık oynanıyor artık. Diplomasi değil güç kendini hissettiriyor. Her ülke bu ölümcül satrançta bütün yeteneklerini göstermek zorunda. Bu, Türkiye için de böyle. Küçücük bir ihmal, bir basiretsizlik geleceğin tarihinde çok ağır bedeller anlamına geliyor.
Bütün coğrafya yüz yıl sonra yeniden şekillenirken bu şekillenme yeni bir Türkiye'yi de ortaya çıkaracak. İşte bugün bizler, bu yeni Türkiye'nin nasıl olacağına karar vereceğiz. Küçük, yönetilen ve kontrol altında olan bir ülke mi, yoksa yüz yıl sonra kendini yeniden kuran bir Türkiye mi? Bu haritanın Türkiyesiz çizilmesine asla izin vermemeliyiz. Yoksa Anadolu haritası da yeniden çizilecektir.
Bu aşamadan sonra hem Selçukluyuz hem Osmanlı. Bize harita dayatanlara kendi haritamızı dayatmanın başkaca hiçbir yolu kalmadı.