Gündem

Yeni Akit yazarı: Başbakan'ı yuhalayan kafa, İsrail dölü sözünü hak etmiştir

Ali Karahasanoğlu: Her insanoğlu adaydır; 'İsrail dölü' olmaya.. Hiçbir insanın 'İsrail dölü' olmamaya, garantisi yoktur... 'Biyolojik' değil, 'iradi' bir kavramdır, 'İsrail dölü' olmak!

05 Haziran 2014 18:12

Yeni Akit yazar Ali Karahasanoğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisini yuhalayan bir kişi için “İsrail dölü” sözünü yalanladığını belirtirken “Başbakan’ı yuhalayan kafa, ‘İsrail dölü’ nitelemesini tam hak etmiştir” ifadesini kullandı.

“İsrail dölü” ifadesini biyolojik anlamda kullanmadığını belirten Karahasanoğlu’nun Yeni Akit’te “İsrail dölü”nü biyolojik bir kavram mı sandınız?” başlığıyla yayımlanan (5 Haziran 2014) yazısı şöyle:

 

“İsrail dölü”nü biyolojik bir kavram mı sandınız?

 

Başbakan Tayyip Erdoğan, Soma komplosunun hemen ardından, yurtdışı ziyaretini de iptal ederek, ilçeye geliyor..

Daha cenazeler bile, tümü ile madenden çıkarılamamış.

Hangi acılı aile, böylesi bir ortamda, Başbakan’a tepki gösterebilir?

İlçe dışından gelen soytarılar, bindirilmiş kıtalar halinde, “Yuh” çektiler..

Hakaret ettiler..

Başbakan’a saldırmaya çalıştılar..

Böylesi bir ortamda, iddia edildi ki, Başbakan bir protestocuyu kovaladı.. Ve iddia o ki, göstericinin kaçması üzerine de, “Nereye kaçıyorsun ulan İsrail dölü” diye bağırdı..

Her ne kadar Başbakanlık böyle bir söz söylendiğini yalanladı ise de..

Parantez içinde de olsa.. Bu cümlede ben bir sorun olmadığını, ilk günlerde belirtmiş- geçmiştim.

Şimdi tam “İsrail dölü” nitelemesini hakeden yeni tekrarlar yaşarken..

Bu konuya dönme zarureti hasıl oldu..

Peşinen söyleyeyim..

Başbakanlık kabul etmese de..

178 kişinin cenazesinin çıkarıldığı, tahminen bir o kadarının da madende ölü veya diri bulunduğu açıklanan saatlerde, Başbakan’ı yuhalayan kafa, “İsrail dölü” nitelemesini tam haketmiştir.

Ama ikinci olarak, şu notu da vermeliyim: “İsrail dölü” nitelemesi, bir biyolojik kavram değildir.

İsrail vatandaşı herkes “İsrail dölü” değildir..

İsrail vatandaşı olmayan herkes, “İsrail dölü” olmaktan kurtulmuş değildir..

Peki nedir İsrail dölü?

Filistin örneğinden çıkar bu kavram..

En gelişmiş silahlarla, tekerlekli sandalyedeki 80 yaşındaki insanı vurmaktır, “İsrail dölü” olmak.

Kamplara girip, binlercesini bir anda öldürüp, akan nehrin rengini kırmızıya çevirmektir, İsrail dölü olmak..

Hiç uzatmayalım..

Katili mağdur göstermektir..

Mağduru ise, fail göstermektir..

Cinayeti kaza.. Kazayı ise cinayet gibi göstermektir..

Dayak atarken, “Beni dövüyorlar” diye bağırmaktır..

Acımasızlıktır.. 

Kan dökerken, elin hiç titrememesidir. 

Zalimlikte zirve yapmaktır. 

İstismarda hiçbir sınır tanımamaktır.. 

Karşıt gördüğü kişinin en temel insani haklarını kullandırmamak, yandaş gördüğü kişinin ise rüzgardan saçı dağılsa, kıyameti koparmaktır; “İsrail dölü” olmak!

Ve her insanoğlu adaydır; “İsrail dölü” olmaya..

Hiçbir insanın “İsrail dölü”  olmamaya, garantisi yoktur...

“Biyolojik” değil, “iradi” bir kavramdır, “İsrail dölü” olmak!

Konu kapanmışken.

Niye döndüm bu kavrama?

Örnekleri sergileniyor da onun için..

Nedir örnek?

Çok..

İkisini vereyim..

İstanbul Okmeydanı, riskli alan ilan edilmiş. Muhtemel bir depremde, binaların büyük çoğunluğunun yıkılabileceği rapor edilmiş ve bu karar alınmış.

Soma’daki 301 işçimizin ölümüne yalandan ağlayanların.. O ölümler gerekçe gösterip, sanki daha önce bu tür ölümler hiç yaşanmamış gibi.. Hükümetin istifasını isteyenler.. Türkiye’ye çağ atlatan siyasi liderin görevini bırakmasını isteyenler..

“Okmeydanı kararı siyasidir. Burda risk yoktur” diye ayaklanıyorlarsa. Gazete sayfalarından, “Deprem olsa bile, Okmeydanı’na bir şeycik olmaz” diye manşetler atıyorlarsa..

Bunu söylerken de, somut bir bilimsel rapor da sunamıyorlarsa..

Yaşanacak depremde, Okmeydanı’nda ölecek insanların sorumluluğunu almadan, bol keseden “binalar sağlam” propagandası yapıyorlarsa..

Kusura bakmayın..

Bu ikircikli tavrı sergileyenlere, “İsrail dölü”  demeyeceksiniz de, ne diyeceksiniz?

Bir başka örnek..

İşçilerin hakkının takipçisi gibi görünenler..

Özel bir maden şirketindeki ölümlerden dolayı, direkt hükümeti suçlayıp, Başbakan’ın istifasını isteyenler.

Maden ocağındaki işçiye, o şirketin patronunun reva gördüğü kötü koşullardaki çalışma şartlarından dolayı, Başbakan’ı sorumlu tutanlar..

SÜTAŞ’ta hakkını arayan işçilerin eylem yapamaması için, yerlere hayvan pisliği döken patronu savunurlarsa..

O patronun, kendisini bile savunamayıp, TÜSİAD başkanlığından istifa ettiği bir ortamda. Alelacele yazılar kaleme alıp, “SÜTAŞ’ta vergi incelemesi mi var” diye ahlaksızca değerlendirmeler yaparlarsa.. Bunlara “İsrail dölü” nitelemesini yapmayacaksınız da, ne diyeceksiniz?

Düşünebiliyor musunuz?

Bir tarafta, hayatının sonuna kadar yatsa, kazandığı parayı bitiremeyecek olan bir patron. Ve bu patronun işten attığı 56 işçi. 56 işçinin eylem yaptığı alana, o gözü doymaz patronun “hayvan pisliği” döktürmesi.

Ve bunu yazamayan gazeteler.. Bunu dillendiremeyen televizyonlar..

Dahası, burda da “hükümeti sorumlu tutma” girişimleri..

Kimse kızmasın..

“İsrail dölü” olmak, işte böyle bir şey!