Düzenli olarak şiddet gördüğü kocasını, kendisini ve çocuğunu boğmak üzereyken bıçakla öldürdükten sonra tıutuklu olarak yargılanan Yasemin Çakal ile ilgili davanın 5. celsesi sonuçlandı. Mahkeme, Çakal'ın şiddet gördüğünü tespit için Adli Tıp raporu alınması talebini kabul etti. Bu celseye kadar cinayeti "meşru müdafaa" olarak görmeyen ve daha önce üniversite tıp fakültelerinden "şiddetin tespitine" yönelik rapor alınması talebini reddeden mahkemenin kararı, Çakal'ın kocasından gördüğü şiddetle cinayet arasında bağlantı kurulması adına bir adım olarak görüldü. İstanbul Femist Kolektif'in "Erkek adalet değil, gerçek adalet" istediği davanın bir sonraki duruşması 16 Eylül'de görülecek.
Avukat Cevahir: Sevinçliyiz
Çakal'ın avukatlarından Diren Cevahir, T24'e "Biz raporun İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı'ndan alınmasını talep etmiştik. Ancak mahkeme raporun Adli Tıp Kurumu'ndan alınması yönünde karar verdi. Yine de süreci tersine çevirdiğimiz için sevinçliyiz" ifadesini kullandı.
Davanın birinci celsesinde, mahkemenin gerekenleri yapmadan mütalaa istediğini hatırlatan Cevahir, "İkinci celsede 'delillerin toplanmadığı ve tanıkların dinlenmediği' gerekçesiyle bu kararı erteleme talebini kabul ettirmiştik. Geçen celselerde bu aşamalar tamamlandı. Adli Tıp Kurumu'nun duygusal ve fiziksel şiddete dair hazırlayacağı rapor 16 Eylül'deki duruşmaya yetişirse, mahkeme raporu değerlendirecek" dedi.
'Şiddetin izleri hâlâ geçmemiş durumda'
İstanbul Feminist Kollektif'in duruşmadan önce yaptığı "Yasemin Çakal öldürmeseydi öldürülecekti" başlıklı çağrıda Çakal için "Olay günü maruz kaldığı şiddetin izleri hâlâ geçmemiş durumda" ifadesi kullanılmıştı.
'Mahkemeler, kadınların meşru müdafaa haklarını tanımıyor'
Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman da duruşma için "Yine her zamanki gibi erkeğe indirim, kadına müebbet olmasın diye dua ediyoruz. Bilinmeli ki, biz kadınlar bu davanın takipçisiyiz!" diye yazdı. Arman'ın konuyla ilgili görüştüğü İstanbul Feminist Kolektif Üyesi İrem Yılmaz "Yasemin gibi hayatlarını savunmak için, yani 'meşru müdafaa' olarak bu cinayetleri işlemek zorunda kalıyorlar. Buna rağmen kadınlar bu davalarda, erkek katillerin yararlandığı indirimlerden yararlanamıyor" dedi.
Ayşe Arman'ın Hürriyet'te "Yine erkeğe indirim kadına müebbet olmasın" başlığıyla yayımlanan (24 Haziran 2015) söyleşisinin bir bölümü şöyle:
2015'in ilk 5 ayında kaç kadın öldürüldü?
Türkiye'de kadın cinayetleri konusunda sağlıklı veriye ulaşmak mümkün değil...
Neden?
Veri yetersizliği, istatiksel bilgilerin sağlıklı tutulmaması, resmi otoritelerin veri kaydetme konusundaki keyfi tutumları, erkek şiddetine maruz kalan kadınların şiddeti rapor ettirmekteki isteksizliği, rapor ettirme süreçlerinde yaşadıkları ikincil mağduriyetler...
Çok fena...
Gerçi bu konudaki bilgilere -çok sağlıklı olmasa da- gazete haberlerinden ulaşıyoruz. Bianet'in tuttuğu çeteleye göre, 5 ayda 120 kadın öldürüldü.
Gerçek rakam daha fazla olabilir... Öyle mi?
Evet. Çünkü bu rakamalar, medya derlemeleri sonucu ortaya çıktı. Biliyoruz ki, "İntihar etti!" diyerek saklanan, eziyet edilerek öldürülen ve adli bir olay olarak kaydedilmeyen, hiç bilmediğimiz, basına yansımayan, resmi bir kurum nezdinde de kayıtları tutulmayan daha bir sürü kadın cinayeti var...
Bu dava Nevin'inki gibi olmasın
Siz, İstanbul Feminist Kolektif olarak, 2015'in başından beri, kendini erkek şiddetine karşı savunan kadınların hikâyelerini topluyorsunuz. Amacınız ne?
Her gün çoğunlukla en yakını tarafından erkek şiddetine maruz kalan pek çok kadın bu şiddete, işkenceye direniyor, hayatına sahip çıkıyor. Nasıl yapıyor? Karşı geliyor, "Hayır!" diyor, bağırıyor, boşanmak istiyor, savcılığa şikâyette bulunuyor, koruma kararı alıyor, sığınma evinde kalıyor, yakınındaki başka kadınlardan destek istiyor. Ama çoğu zaman bir çıkış yolu bulunamıyor. Kadınların tüm çıkış yolları kapatılıyor. Bu sıkıştırılmışlık içinde kalan kadınlar, şiddetten ve hatta öldürülmekten kendini korumak için erkeği yaralamak ve bazen de öldürmek zorunda kalıyor. Biz bu raporla, aile-medya-yargı-devlet, tüm sistem kendisine karşıyken, hayatına sahip çıkan kadınların hikâyesini, rakamların ötesinde görünür kılmayı amaçladık...
Yasemin'in hikâyesi de onlardan biri...
Evet. Duruşması da bugün. Erkekler kadınları keyfi bahanelerle öldürüyor. Kadınlarsa, tıpkı Yasemin gibi hayatlarını savunmak için, yani "meşru müdafaa" olarak bu cinayetleri işlemek zorunda kalıyorlar. Buna rağmen kadınlar bu davalarda, erkek katillerin yararlandığı indirimlerden yararlanamıyor. Bunun en yakın örneğini Nevin Yıldırım davasında gördük. 24 yıldır evli olduğu Fatma'yı öldüren katil Kemal Balaban'a, cinayeti "haksız tahrik" altında işlediği gerekçesiyle indirim uygulayıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını 10 yıla indiren yargı, bir gün sonra Nevin'e müebbet hapis cezasını eli titremeden verebildi! Şunu anlatmaya çalışıyorum, Nevin'i, Yasemin'i yargılayan mahkemeler, kadınların meşru müdafaa haklarını tanımıyor...
Bu dava önemli çünkü...
Yasemin davası neden önemli?
Kadın cinayeti davalarını sürekli medyadan takip ediyoruz. Kadınları öldüren erkeklerin, "Yemek yapmadı", "İyi anne değildi", "Başkasıyla mesajlaştı", "Ne biçim erkeksin dedi" gibi savunmaları, mahkemelerce cezada indirim sebebi sayılabiliyor. Sanki sanık kadınlarmış gibi, öldürülen bu kadınlar yargılanıyor. Tıpkı Nevin'de olduğu gibi, Yasemin'in davası da aynı erkek şiddetinin bir sonucunu gösteriyor bize: Bu kadınlar, erkek şiddeti karşısında başka çareleri olmadığı için öldürüyorlar. Kendilerini, bazen çocuklarını da savunmak için verdikleri mücadelede bir son durak. Erkeklerden farklı olarak, öldürmek zorunda kalan bu kadınlar, savcıya, mahkemeye başvurmuş, kimi zaman sığınma evinde kalmış veya boşanmış ancak kocalarından kurtulamamış kadınlar. Yani aynı erkek şiddetinin sonucunda ya ölecekler ya da öldürecekler! Kadın cinayetleri sayısıyla birlikte erkekleri öldüren kadınların sayısı da artmaya başladı. Daha ne bekleniyor bu şiddeti durdurmak için? İşte bu yüzden Yasemin'in davası önemli! Mahkeme bu şiddeti tanıyıp Yasemin'in hayatını savunduğunu görecek mi, yoksa erkeklere indirim, kadınlara ağırlaştırılmış müebbet mi diyecek?
İFK: Öldürülmese öldürülecekti
İstanbul Feminist Kolektif'in duruşma öncesi yaptığı Yasemin Çakal öldürmeseydi öldürülecekti" başlıklı çağrının tem metni şöyle:
Yasemin, hamilelik dönemi dahil evliliği boyunca "kocası" Özkan Kaymaklı'nın şiddetine maruz kaldı. Çocuğu doğduğunda aynı şiddet bu sefer çocuğa da yöneldi. Nişanlılık döneminde işten ayrılmaya zorlandı. Adam onu evlerinin penceresinden atmaya çalıştı, sahilde onlarca kişinin içinde ayağından bıçakladı.
Yasemin, Özkan Kaymaklı'yı şikayet etmek için karakola gitti. Karakolda doldurduğu aile içi şiddet formunda, “Kocanız sizi öldürmeye teşebbüs etti mi?” sorusunu, “Evet” diye cevapladı.
Yasemin erkek şiddetine maruz kaldığını, ölümle burun buruna olduğunu ailesinden, komşularından, arkadaşlarından ve hatta Özkan'ın ailesinden gizlemedi. "Kol kırılır yen içinde kalır," demedi. Karakola gitti. Koruma kararı aldı. Sığınakta kaldı. Ama ailesi de şiddetten sonra bir şans daha vermesini istedi! Zorunlu olarak “bir şans daha” verdi, ancak şiddetin arkası kesilmedi.
Özkan Kaymaklı bir gece önce Yasemin’i yine hırpaladı, yetmedi oğluyla bir odaya kilitleyerek aç susuz bıraktı. Sabah şiddet “kaldığı yerden” devam etti. Yasemin, Özkan Kaymaklı tarafından yere devrilmiş kahvaltı masasından savrulan yerdeki bıçağı yakaladı. Kendisini ve çocuğunu, kendilerini boğmak üzere olan Özkan Kaymaklı'ya karşı savundu. Onlarca kadının yaşadığı gibi hiçbir çıkış yolu kalmamıştı.
13 Mayıs'ta görülen dördüncü duruşmada Yasemin'in abisi tanık sıfatıyla dinlendi. İfadesinde, Yasemin'in gördüğü şiddeti kendilerine anlattığını, çevrelerinde boşanan kadının iyi karşılanmadığı için ona kocasına dönmesi ve ölecekse kocasının yanında ölmesi gerektiğini söylediklerini, ne kadar hatalı olduklarını çok geç fark ettiklerini anlattı.
Suç değil, meşru müdafaa! Yasemin serbest bırakılsın!
Daha ikinci duruşmada mütalaasını açıklayan savcı ve bunun meşru müdafaa olmadığına çok emin görünen mahkeme heyeti, Yasemin’in ne yaşadığını, olay günü olanları, bu noktaya nasıl gelindiğini, dolayısıyla meşru müdafaanın bulunup bulunmadığını tespit açısından gerekli olan uzman raporu alınması, bunun için dosyanın Üniversite Tıp Fakültelerinden birine gönderilmesi talebini yine gerekçesiz olarak reddetti. Oysa, olay günü maruz kaldığı şiddetin izleri hala geçmemiş durumda…
Uzun yıllardır kadın cinayetleri davalarını takip ediyoruz. Kadınları öldüren erkeklerin "yemek yapmadı", "iyi anne değildi", "başkasıyla mesajlaştı", "ne biçim erkeksin dedi" gibi savunmaları mahkemelerce cezada indirim sebebi sayılıyor. Davalarda katil erkekler değil, öldürülen bu kadınlar yargılanıyor. Tıpkı Nevin Yıldırım'da olduğu gibi, Yasemin Çakal'ın davası da aynı erkek şiddetinin sonucunu: kadınlar erkek şiddeti karşısında başka çareleri olmadığı için öldürüyorlar. Bu, kendilerini, bazen çocuklarını da savunmak için verdikleri mücadelede bir son durak. Erkeklerden farklı olarak, öldürmek zorunda kalan bu kadınlar, savcıya mahkemeye başvurmuş, kimi zaman sığınakta kalmış veya boşanmış, ancak kocalarından kurtulamamış kadınlar. Yani, tıpkı yüzlerce binlerce kadının başına geldiği gibi, erkek şiddetinin sonucunda ya ölecekler ya da öldürecekler!
24 Haziran günü karar çıkabilir. Kadın cinayetlerinde davalar cinsiyetçi taleplerle uzatılıp erkeklerin şiddeti meşrulaştırılırken kadınların meşru müdafasında davalar tez elden bitirilmek isteniyor. Aynı sistematik erkek şiddetinin kadınların öldürmesine de sebep olabileceği göz ardı ediliyor. Yasemin’in davasında da Mahkeme daha ilk duruşmada dosyayı, mütalaayı hazırlaması için savcıya vermişti. Güçlü bir kadın dayanışması kuramasaydık muhtemelen ikinci duruşmada dosya çoktan bitmiş olacaktı!
Çünkü bu ülkede sıradanlaşan erkek şiddeti mahkemelerce de sorgulanmıyor, ciddiye alınmıyor. Kadın cinayetlerinde erkeklerin bahaneleri ne zaman ki cezada indirim sebebi olmayacak, ne zaman ki kadınların maruz kaldıkları şiddet karşısında kendilerini savunmaları adaletle yargılanabilecek, işte o zaman gerçek adaletten söz edebileceğiz!
Erkek adalet değil gerçek adalet!
Yasemin'e beraat!