Eski Deniz Kuvvetleri Komutanları emekli oramiraller Metin Ataç ile Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddiasıyla ikinci kez gözaltına alınırken 19 Aralık 2009 günü intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın kızı Gökçen Tatar, “Çok özlüyorum babamı. Keşke hayatta olsa, üçümüz birlikte olsaydık. Ama olmuyor, bir şey yapamıyorum ki. Ben sadece onun isteğini yerine getirebilirim. Benim iyi okullarda okumamı istemişti. Ben de onun için uğraşıyorum. Babamın isteğini yerine getirmek istiyorum. Babam için hukuk okumak istiyorum” dedi.
Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ölümünün üzerinden 5 yıl geçti. Cumhuriyet Gazetesi Haber Merkezi Müdürü Aykut Küçükkaya, Tatar ailesiyle görüştü.
Aykut Küçükkaya’nın Tatar ailesiyle yaptığı röportaj şöyle:
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanları emekli oramiraller Metin Ataç ile Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddiasıyla ikinci kez gözaltına alınırken 19 Aralık 2009 günü intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ölümünün üzerinden 5 yıl geçti.
İntiharından önce yukarıdaki satırları kaleme alan Tatar’ın ölümünün ardından “19 gün sonra” savcılık kayıtlarına şu not düşülecekti:
“Dosyada mevcut Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 07/01/2010 tarihli raporunda şüpheliler Faruk Akın ve Sinan Efe Noyan’ın kullandıkları ikametgâhta ele geçirilen üzerinde ‘Alb. Tayfun Duman’dan gelecek fizibiliteye göre Uğur ve Metin Paşa’ya yapılacak operasyonun detay ve tarihlerini Levent Bektaş, Orhan Yücel Albay üzerinden iletecek. Size teslim edilen malzemeleri korunaklı bir yerde tutunuz’ şeklinde yazı bulunan notun şüpheli Ali Tatar’ın eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Soruşturma başlatılmasına esas alınan ihbar mektubuna konu edilen, şüpheli Tatar’ın muvazzaf teğmenler ve askeri öğrencilerin uyuşturucu satışına göz yumduğu, bu suretle uyuşturucu satışını kolaylaştırdığı iddiasını teyit eden delil ve emare bulunmadığı, bu suçla ilgili olarak hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.”
Tatar ailesinin acısı ise hala ilk günkü gibi, dinmiyor. Aile ölüm yıldönümünde Ali Tatar’ı bugün saat 12.30’da Ankara Karşıyaka’daki mezarı başında anacak, pazar günü de yine Ankara'da “can aşı” verecek. Anma öncesinde Tatar ailesi duygularını Cumhuriyet'le paylaştı...
Keşke üçümüz birlikte olsaydık
Yarbay Ali Tatar'ı ölüme sürükleyen süreç aklıma geldiğinde hep kızı Gökçen'i düşünürüm. Bir de Tatar'ın kızına yazdığı o satırları: “Canım kızım; çok iyi çalış, iyi yerlerde ol ki benim hesabımı sorabilesin!..” Ali Tatar sanki ölümünden sonra yaşanacakları tahmin edercesine veda mektubunda bu satırları kaleme almıştı. Babası ölümü seçtiğinde 10 yaşındaydı Gökçen. Peki şimdilerde ne düşünüyor. Hepinizin tahmin edebileceği gibi Tatar ailesi Gökçen'in üzerine titriyor. Onun gündeme gelmesini istemiyor. 15 yaşına basan Gökçen kısa da olsa bizlerle duygularını paylaşıyor. İşte Gökçen'in 5 yıl sonra babasına seslenişi:
"Çok özlüyorum babamı. Keşke hayatta olsa, üçümüz birlikte olsaydık. Ama olmuyor, bir şey yapamıyorum ki. Ben sadece onun isteğini yerine getirebilirim. Benim iyi okullarda okumamı istemişti. Ben de onun için uğraşıyorum. Babamın isteğini yerine getirmek istiyorum. Babam için hukuk okumak istiyorum...”
'Anne ben geldim demiyor'
"Herkesin askeri çıktı geldi. Karısına çocuğuna kavuştu. Bekliyorum. Benim Alim gelmiyor. Pencereme vurup “Anne ben geldim” demiyor. Bunu anası ölmesin de ne yapsın. Gitti. Beni de yanına almıyor."
Kızımı babasız bırakanlar mesleklerinden men edilsin
"Kısmen de olsa bir şeyler değişmeye başladı. Kumpası kuran, Ali’yi haksız yere suçlu ilan eden çetenin yaptıkları teker teker ortaya çıkmaya başladı. Polislerin tutuklanması ile başlayan operasyonların, savcı ve hakimlerle de devam etmesini bekliyorum. Özellikle Süleyman Pehlivan adı benim zihnimde hiç kaybolmadı ve kaybolmayacak. Bu organize çetenin içinde yer alan kişilerin en yüksek cezaları almalarını ama adil yargılanmalarını istiyorum. Bizden esirgendi. Ama herkese gerekeceğini söyledik. Şimdi haklılığımız ortaya çıkıyor. Bizim yüreğimizi yakan, kızımı babasız bırakanlar görevlerinden men edilmelidirler. Men edilmeliler ki, başka canları yakamasınlar. Başka ocak söndüremesinler. Ali’nin vasiyeti kızımın okuyup önemli görevlere gelmesiydi. Bunun için elimden geleni yapıyorum. Babamızın yokluğu evimizde hep hissediliyor. Fakat dimdik ayakta duracağız ve hesap soracağız. Bunlar yargılanırken bizde takipçileri olacağız. 5 yılın ardında hukukun uygulanmasını, adaletin yerine getirilmesini bekliyoruz. Gelişmeleri bize umut vermeye başladı."
'Yüreğimin yangını Ali,
derdimin dermanı adalet'
"Geçmez dediğimiz aylar, yıllar akıp gidiyor. Beş yıl geçti Ali’yi kaybetmemizin üzerinden. Acıyla, özlemle ama bir o kadar da mücadeleyle geçen 5 yıl. Ali’nin ardından iki seçeneğimiz vardı. Ya olup biteni kabullenip “daha fazla zarar görmeyin” telkinleriyle susmak, yada Ali’nin isyanıyla haksızlığın hukuksuzluğun karşısına dikilmek. Biz ikinciyi seçtik. Davamızı, isyanımızı Türkiye’nin hukuk mağdurlarının davasına isyanına kattık. Çünkü bu topraklarda bir arada yaşayacaksak eğer, evrensel hukuk ve demokrasiye sımsıkı sarılmak zorundayız. Bu değerleri yok sayarak farklılıklara rağmen, barış içinde, bir arada yaşayamayız. Hukuku işimize geldiği gibi kullanırsak bir devran süreriz. Ama baki değildir. Devran döner. Yıkılmaz denen kaleler yıkılır ve hukuka muhtaç olursunuz. Dün hukuku, siyasi iktidarın desteği ile bir intikam aracı olarak kullananların düştükleri durum bu bakımdan ibret vericidir. Dün, insanların yaşam haklarına özgürlüklerine pervasızca saldıranların “masumiyetine”, destek çağrılarına kimse itibar etmiyor. Elleri temiz değil. Ellerinde Ali Tatar’ın, Murat Özenalp’in, Berk Erden’in, Kuddusi Okkır’ın kanı var. Boyunlarında İlhan Selçuk’un, Türkan Saylam’ın, yüzlerce aydının, gazetecinin, askerin ve onların ailelerinin vebali var. Kuru “Helalleşmelerle” yada “özürlerle” bundan kurtulmak mümkün değil. Yapılanların hukuk önünde hesabı verilmedikçe adalet yerini bulmaz. Gidenleri geri getiremeyiz ancak hukuku bu ülkede hakim olmasın sağlayabiliriz. Buna hepimizin ihtiyacı var. Onun için biz Ali’nin Hakka yürüyüşünün 5. Yılında “Herkes için hukuk, herkes için adalet” talep ediyoruz. “Derdimizin dermanı, yaramızın merhemi” hukuk ve adalettir."