T24 - Vatan gazetesi yazarı Aydın Ayaydın, Akbank'ın Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas üyesi Suzan Sabancı Dinçer ile bir söyleşi de bulundu. Ayaydın'ın sorularını yanıtlayan Dinçer kişisel hobilerini, çalışma tarzını, ailesi ve daha bir çok konuda açıklamalar yaptı.
İşte Aydın Ayaydın'ın Suzan Sabancı Dinçer ile yaptığı söyleşi:
(5 Eylül 2010)
Yaşam tarzım ve rutinim bana çok doğal geliyor, yorulup yorulmadığımı hissetmiyorum
Babasından aldığı bayrağı daha ileriye taşıyan bir iş kadını... Suzan Sabancı Dinçer
Bu haftaki konuğum Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer. Suzan Sabancı Dinçer ile İstanbul Emirgan Korusu’nda bulunan Sakıp Sabancı Müzesi’nde buluştuk. Çok keyifli geçen sohbetimizi Vatan gazetesinin başarılı foto muhabiri Barış Acarlı görüntüledi. İşte Suzan Sabancı Dinçer’e sorularım ve aldığım yanıtlar.
* Suzan Hanım kimdir, bize biraz özgeçmişinizden bahseder misiniz?
Aydın Bey, ben 1965 yılında Adana’da doğdum. Kalabalık ve iç içe yaşayan bir ailenin ferdi olarak özellikle Adana döneminde çocukluğum çok canlı ve keyifli geçti. Bol sohbet, bol paylaşım, çiftlikler, fabrika gezileri ile dolu dolu, mutlu bir çocukluğum oldu. 8 yaşından itibaren babamın bankadaki görevinden dolayı İstanbul’da yaşamaya başladık. Çekirdek aile olarak anne, baba, kardeş ilişkilerinde çok mutlu, sevgi ve saygı dolu, keyifli bir aile hayatım oldu. Orta sona kadar Şişli Terakki Lisesi’nde okudum. Ardından, önce İngiltere, daha sonra Amerika olmak üzere eğitimimi yurt dışında tamamladım. İngiltere’deki 7 senelik eğitim hayatım bana şu an çok kullandığım ve bende çok öne çıkan disiplin ve zaman yönetimini kazandırmış oldu. 22 seneyi aşkın bir süredir bankacılık sektöründeyim. Bankacılık mesleğinin yanında sosyal sorumluluk faaliyetlerinde de hep aktif oldum. İş hayatıma ek olarak farklı kulvarlarda da yer almayı önemsiyorum. Aynı anda çeşitli faaliyetlerde bulunmak benim dinamik yapıma uygun.
Bir konudan bir konuya geçiş beni adeta dinlendiriyor. Nasıl ki çalışma hayatımda farklılıklar beni dinlendiriyor, farklı kulvarlarda bulunmak beni mutlu ediyor ise farklı arkadaşlıklar da beni çeşitli alanlarda besliyor diye düşünüyorum. Hem de her arkadaşımdan farklı meziyetler kaparak kendimi geliştirdiğime inanıyorum. Bu nedenle olsa gerek çeşitli alanlarda çalışan, her biri farklı özelliklere sahip bir arkadaş çevrem var. Kendimi arkadaşlarım açısından zengin ve şanslı hissediyorum. Konulara farklı açılardan bakmayı çok severim. Sadece eleştiri yapanları sevmem.
Çözüm üretmeyi, çözüm odaklı olmayı ilke edinmişimdir. Dolayısıyla her eleştirinin yanında çözümü de ararım. Çözüm üretenlere karşı ayrı bir saygım vardır. İş konusunda prensiplerimde katıyımdır. İş hayatında disipline, ciddiyete, bilgiye ve öncelikleri iyi belirlemeye inanırım. Bence bu prensipler olmazsa olmaz. Genelde “Her zaman iyinin daha iyisi vardır” prensibiyle hep daha iyi yapmak için çalışmayı ilke edinmiş bir kişiliğim var. Arkadaşlarımda da bu özelliği ararım.
Şehir insanıyımdır. İstanbul’a hayranım ve böylesine zengin bir tarihi barındıran bu özel şehirde yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çocuklarım ve ailem benim için çok önemli. Özellikle çocukları kendilerine, ailelerine ve ülkelerine yararlı bireyler olarak yetiştirmeyi en önemli mesuliyetlerimden biri olarak görüyorum. Biz insanların hayatta birçok şeyi aynı anda yapabilecek kapasitede olduğumuza inanıyorum. Bunun için de dengeleri iyi kurabilmenin, öncelikleri iyi belirleyebilmenin, zamanı iyi yönetebilmenin önemli olduğuna inanıyorum. Bizim gibi donanımlı insanların verimli olması yaşadığımız toplum ve gelecek nesiller için çok önemli. Ben bu mesuliyetimizi her an kendime hatırlatmaya çalışıyorum. Bu hisle şevk alıp yaşamayı tercih ediyorum. Gençler ve girişimciler ile ilgili her türlü konu bana çok heyecan veriyor. Bu iki alanda elimden geldiğince aktif olmaya çalışıyorum. Gençler ve girişimciler geleceği simgeliyor. Geleceğe yatırım yapmaktan büyük heyecan duyuyorum.
Akbank olarak kurulduğumuz günden beri sürdürülebilir değer yaratma önceliğimiz oldu
* Suzan Sabancı Dinçer, hep sosyal sorumluluk projeleri ile gündeme gelen biri. Gerek kendiniz, gerekse Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Aza Suzan Sabancı Dinçer olarak bu projelerinizden bahseder misiniz? Sürdürülebilirlik konusuna özellikle önem verdiğinizi biliyoruz.
Son yıllarda dünyada önemli bazı gelişmeler oldu. Nufüsun artması, kaynakların azalması, iklim değişikliğinin etkilerini giderek daha fazla hissettirmesi ile şu andaki gidişatın sürdürülemez olduğu bilinci oluştu. Diğer taraftan küresel şirketlerin arka bahçelerinin temiz olmadığına tanık olduk. Önce Enron, ardından 2008 mali krizi. Dünya çapındaki şirketlerin, sürdürülebilirliklerini sağlayabilecek düzeyde şeffaf ve hesap verebilir şekilde yönetilmediklerini gördük.
Bilgi paylaşımı arttıkça dünya giderek şeffaflaştı ve eskiden kapalı kapılar ardında kalan gerçeklere herkes ulaştı. Bazı şirketlerin Uzak Doğu’da çocuk işçi çalıştırdığı, Yunanistan’ın kamu borcunu düşük gösterdiği anlaşıldı. Globalleşme ve teknoloji iyi davranışı daha önemli hale getirdi, artık kötü davranışı saklamak mümkün değil. Günümüzde şirketlerin, yaratmakta oldukları değeri “sürdürülebilir” hale getirmelerinin ancak tüm paydaşlarının geleceğini gözetmeleri, bu konuda iyileştirici, geliştirici aksiyonlar almaları ile mümkün olduğu bilinci giderek artıyor. Araştırmalar paydaşlarına önem veren, çıkarlarını dengeleyen şirketlerin mali performanslarının da başarılı olduğunu göstermekte. Bu nedenle dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kurumların sorumlu yaklaşımlara olan ilgisi giderek artıyor.
Akbank olarak kurulduğumuz günden beri -geçmişte ismine ne demiş olursak olalım- sürdürülebilir değer yaratma önceliğimiz olmuştur. Sürdürülebilirlik Akbank’ın DNA’sında vardır. Sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumlulukla ilgili performans alanlarında kendimizi daha da geliştirebilmek amacıyla 2009 yılında Yönetim Kurulu’na bağlı bir “Kurumsal Yönetim ve Sosyal Sorumluluk Komitesi” kurduk.
Geçtiğimiz Nisan ayında ise Akbank olarak mevduat bankaları arasında ülkemizde bir ilk olan Sürdürülebilirlik Raporu’muzu yayınladık. Rapor tüm dünyada yaygın biçimde kabul gören GRI (Global Reporting Initiative) raporlama standardı ile hazırlandı. Bizim için de ilk olan bu raporda Akbank’ın sosyal, çevresel ve yaygın ekonomik sorumluluk alanları ve bu alanlarla ilgili 2009 yılı performansı anlatıldı. Raporda hissedarlarımız, çalışanlarımız, müşterilerimiz ve diğer paydaşlarımızla ilişkilerimiz ve kendilerine yönelik uygulamalarımız detaylı olarak ele alınıyor. Ayrıca çevre konusunda ülkemizde öncü olarak, karbon ayak izi ile ilgili ön çalışmamızı raporda paylaşıyoruz.
Raporumuzun Türkiye’de bankacılık sektöründe uluslararası standartlarda yayınlanan bir rapor olması dolayısıyla birçok kişi, kurum ve kuruluş için örnek alınacağını, içeriğinin ülkemizdeki sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk alanlarında yaşanacak gelişmelere ışık tutacağını umuyoruz.
Seri çalışmayı severim, uzun toplantıları verimsiz bulurum
* Suzan Sabancı Dinçer’in bir günü nasıl geçer? Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Her gün sabah saat 06.00’da kalkar, 40 dakika kadar kardiyo ve gym yapar, çocuklarla ve eşimle kahvaltı yaptıktan sonra 08.00 gibi evden çıkarım. Ofiste iş tempom dinamik ve yoğundur. Seri çalışmayı severim. Uzun toplantıları sevmem, verimsiz bulurum. Dolayısıyla az, öz, kısa, sonuç odaklı toplantı serilerim vardır. Günlük tempomda işin yanında sosyal sorumluluk faaliyetlerine de zaman ayırmaya çalışırım. Bir yandan ailem, bir yandan işim, diğer yandan sosyal faaliyetler ve sorumluluklarım derken çok tempolu bir yaşantım var. Hem iş hayatında hem de özel hayatta başarılı ve mutlu olmanın ilk kuralının hayatın çeşitli boyutları arasında doğru bir denge kurabilme, çeşitli sorumlulukları uyumlu bir şekilde bir araya getirebilme olduğuna inanıyorum. Bu dengeyi yakalamak, ancak zamanı iyi yönettiğiniz ve önceliklerinizi iyi belirlediğiniz sürece mümkün.
İş seyahatlerim nedeniyle zaman zaman yoğun temponun getirdiği yorgunluklar tabii ki oluyor. Ancak hafta sonlarını daha çok aileme zaman ayırarak kullanıyor ve dengeyi bu şekilde sağlamaya çalışıyorum. Hafta içi de akşamları mümkün olduğunca eve erken dönmeye ve uzun gecelere katılmamaya çalışıyorum. Katılsam da erken kalkmaya çalışıyorum. Diğer taraftan kişisel gelişime değer verdiğim ve sürekli gelişimin önemine inandığım için, kendime de zaman ayırmaya dikkat ediyorum. En çok yoğunlaştığım ve keyif aldığım alanlar kültür-sanat faaliyetleri, tarihsel geziler, doğa aktiviteleri. Ek olarak kişisel gelişimime destek olacak kitaplar, dergiler, araştırma raporları okuyorum. Yönetim, ekonomi, finans alanlarında yayınlanan McKinsey Quarterly gibi yayınları ve uluslararası ekonomi dergilerini yakından takip ederim. Financial Times gazetesini okumaktan ve web sayfasını takip etmekten ayrı bir zevk alırım.
Yemeği, kültürü ve insanları ile İtalya’nın tüm sahil şeridine hayranım
* Spor yapar mısınız, ne tür sporları yapmaktan hoşlanırsınız?
Her gün spor yapıyorum. Zaman içinde sporun yaşam kalitemi artırmada ve geliştirmede kilit bir rol oynadığı sonucuna vardım. Düzenli bir şekilde spor yapmak vücudunuzun sağlıklı olmasını sağladığı kadar, zihninizin de daha canlı, dinamik olmasını sağlıyor. Özellikle iş hayatının stresini azaltmada büyük bir rolü olduğunu düşünüyorum. Pilates, kardiyo, kas geliştirme, gym rutin yaptığım sporlar. Seyahatlerde de her zaman sağlık merkezi bulunan otellerde kalmayı tercih ediyorum. Sabah erken saatlerde yaptığım spor benim güne dinamik ve en önemlisi mutlu başlamamı sağlıyor. Spor yapmak bana mutluluk veriyor.
* Yaz tatilini genelde nerede geçirirsiniz?
Yaz tatillerini mümkün olduğu kadar ailemle deniz kenarında geçiriyorum. Hem benim hem eşimin çok yoğun bir iş yaşantısı var. Bu nedenle tatilleri çocuklarımızla geçirmeye özellikle önem veriyoruz. Çocukların hem kişisel gelişimine katkı sağlayacak kültürel geziler, hem de ailece kaliteli vakit geçirebileceğimiz yerleri tercih ediyoruz. Çocuklarla birlikte, dostlarla birlikte kısa kısa tatil yapmayı çok severiz. Biz karı-koca genelde kısa tatilleri çok uzun tatillere tercih ediyoruz. 4-5 günlük tatiller bizim için ideal. Ben İtalya sahillerini, daha doğrusu İtalya’yı çok seviyorum. Yemeği, kültürü, insanları ile İtalya’nın hemen hemen tüm sahil şeridine hayranım. Ailece defalarca gitmekten zevk alıyoruz. Tabii burada İtalyan yemeklerinin ve müziğinin rolü küçümsenmeyecek kadar ağır basıyor.
Türkiye’de özellikle Hisarönü Körfezi hayran kaldığım bir belde
* Türkiye’nin kıyı şeridindeki tatil merkezleri dünyanın en çok tercih edilen turizm beldelerinden daha güzel. Siz yurt içinde tatil yapacağınızda ilk akla gelen neresidir?
Türkiye muazzam bir doğaya sahip. Özellikle Hisarönü Körfezi benim her gittiğimde hayran kaldığım bir belde.
* Tekne merakınız var mı? Tekne gezisi yapar mısınız?
Tekne gezisi yaparız. Çok da severiz. Tekne ile tatile çıktığımızda genelde arkadaşların teknelerinde oluyoruz. Zaman zaman da kendimiz tekne kiralar, değişik beldeleri gezeriz. Bu dönem benim ve eşimin iş temposu çok yüksek. Ben tatillerde mümkün olduğu kadar otele gitmeyi, tekne seyahati istiyorsak kiralamayı tercih ediyorum. Bu vesileyle tatil bittiği zaman sorumluluk almamış oluyor, keyfini çıkarıp daha pratik yaşama imkanı buluyoruz diye düşünüyorum. Türkiye sahilleri, Yunan adaları, İtalya sahilleri bizim en sevdiğimiz ve en sık çıktığımız geziler.
Ailemin bana verdiği destek olmasa bu sorumluluğu yürütemezdim
* Akbank gibi Türkiye’nin göz bebeği bir bankanın YK Başkanı olmak nasıl bir duygu?
Akbank’ın Yönetim Kurulu Başkanlığı büyük bir sorumluluk, dolayısıyla önemli bir disiplin gerektiriyor. Akbank’ın 15 bin çalışanı var. Bunu ortalama 4 ile çarpın, 60 bin kişinin sorumluluğunu taşıyorsunuz. Diğer taraftan Akbank’ın 5 buçuk milyondan fazla müşterisi var. Hissedarlara karşı da sorumluluğu var. Türk ekonomisi için de gerek büyüklüğü gerek piyasa değeriyle çok önemli bir kurum. Böyle bir kurumun yönetim kurulu başkanıyım dediğiniz zaman, saat 08.00’de ofise gelip işi düşüneceğim, akşam da saat 18.00’de hayatımı yaşayacağım demek gerçekçi değil. En azından benim tabiatımda bu mümkün değil. Sabah gözümü açıp akşam kapatana kadar Akbank, bankacılık sektörü ve ekonomi ile ilgili her türlü mesele benimle birlikte yaşar. Çünkü bu sorumluluk ve işin icabı bunu gerektirir.
* Bu tempo sizi yormuyor mu?
Aydın Bey, yaşam tarzım ve rutinim o kadar uzun süredir bu şekilde devam etmekte ki bana çok natürel ve olağan gelmekte. Açıkçası yorulup yorulmadığımı hissetmiyorum. Tabii ki zaman zaman aşırı yoğunluklar olabiliyor. Ama günün sonunda iyi işler başarmış olmak, yeni yeni konseptleri üretmiş veya üretenlere destek vermiş olmak o kadar büyük bir keyif ki insanın bütün yorgunluğunu alıyor. Benim genelde en çok keyif aldığım saatler, yoğun ve üretken bir günün ardından evime gelip günün teatisini yaptığım, arkadaşlarımla birlikte yaptıklarımızı değerlendirdiğim, kahvemi içtiğim saatlerdir. Yeniliklere yaşam verebilmek, üretenlere destek verebilmek, üretebilmek, daha iyisini arayabilmek muazzam bir tatmin. Çok şükür bu tatmini yaşama imkanım oldu. Tabii ki ailemin bana olan desteği çok önemli. Onların desteği olmadan bu tempo ve bu sorumluluğu sağlıklı bir biçimde yürütmek mümkün olmazdı.
Sakıp Amcam için yapılamaz yoktu “neden olmasın” vardı
* Babanız Erol Sabancı, ismi Akbank ile özdeşleşen bir kişi. 94-95 yıllarında Bankalar Birliği Başkanı olmam münasebetiyle babanızla sıkı bir işbirliğimiz vardı. Erol Bey çok sağlam bir bankacıydı. Şimdi bu koltuğu size bıraktı. Bankayı idare ederken arada bir Erol Sabancı’ya danışır mısınız?
Erol Bey bankacılık sektörünün tarihine geçmiş çok önemli bir duayen. Geçmişinde çok büyük başarılara imza atmış, sadece Türkiye’de değil dışarıda da çok saygın, çok bilinen bir isimdir. Böyle bir kişi ile çalışmış olmak, böyle bir kişinin talebesi olmak, böyle bir kişiyle hâlâ istişare edebilmek hem benim için, hem de bankamız için çok büyük bir avantaj.
* Amcanız Sakıp Ağa Türkiye’nin sempatisini kazanan bir iş adamıydı. Hepimiz hâlâ onu özlüyoruz... Siz Sakıp Sabancı’yı özlüyor musunuz?
Sakıp Amcam’ın çok farklı bir kişiliği vardı. Kendisinden etkilenmemek mümkün değildi. Şahsen kendisinden ben de çok feyz aldığıma inanıyorum. Sakıp Amcam her konuda açık bir kişiliğe sahipti. Onun için olmaz, yapılamaz yoktu, “Neden olmasın” vardı. Aynı zamanda daima gençleri çok teşvik edici bir yönetim anlayışı vardı. En büyük özelliği ve benim en çok özlediğim yanı insanları sevmesi ve sevecen olmasıydı. Bakışıyla, gülüşüyle size verdiği rahat iletişim yapısıyla muazzam bir moral kaynağıydı. Sakıp Amcam fıkralarıyla, şakalarıyla, yaptıklarıyla her yerde herkesin aklında iz bırakmış bir kişi. Ne mutlu ki böyle bir şahsiyeti hem çok yakından tanıdım, hem de yeğeni olma gururunu yaşadım.
* Akbank sizin döneminizde toplumsal katılım uygulamalarına ağırlık verdi. Biraz bu uygulamalardan bahsedermisiniz?
Evet, Akbank olarak toplumsal katılım uygulamalarına önem veriyoruz. Kültür ve sanat alanında birçok etkinliğe katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bu uygulamalarımız sadece kültür ve sanatla sınırlı değil. Birçok alanda bu etkinliklere önem veriyoruz.
Suzan Sabancı Dinçer’in sosyal alanda üstlendiği diğer sorumluluklar
* The Prince’s Charities Danışma Kurulu Üyeliği: The Prince’s Charities, 18’i bizzat Galler Prensi Charles tarafından kurulan toplam 20 derneği çatısı altında bulunduruyor. Danışma kurulunun amacı kurumun uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamak ve Prens Charles’ın bu alandaki vizyonunu destekleyecek daha yaygın ve daha güçlü bağlantılar kurmak. Kurum girişimcilik, çevre, eğitim, sağlık ve kültür-sanat alanlarında faaliyet gösteriyor.
* Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyeliği
* Endeavor Türkiye Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Üyeliği
* Akbank Sanat Danışma Kurulu Üyeliği
* İstanbul Kültür Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği
* Lüksemburg Fahri Konsolosluğu
* Chatham House Danışma Kurulu Üyeliği