Hürriyet yazarı Melis Alphan, dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu’nun başkanlık seçimine dair kaleme aldığı yazısında tek kadın aday olan Several Ballıkaya için “Ballıkaya 26 yıllık avukatlık hayatında insan hakları ve demokrasi mücadelesinin içinde, işkence görenin, yargısız infazda evladını kaybedenin yanında oldu. Haksızlığa hukuksuzluğa uğrayan herkesin savunulması gerektiği prensibinden hareketle onların davalarını takip etti” ifadelerini kullandı.
Alphan’ın bugün (17 Ekim 2016) Hürriyet’te “Yargıyı düştüğü yerden bu kadın kaldırabilir” başlığıyla yayımlanan köşe yazısından bir kısım şöyle:
40 bin üyesiyle dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu seçime gidiyor.
Malum, barolar sadece meslek örgütleri değil, aynı zamanda adaletin savunucusu, savunma hakkının toplumdaki teminatıdır da.
Bu yüzden, baroyu kimlerin yönettiği sadece avukatları değil, hepimizi ilgilendiriyor. Hele de hak ihlallerinin tavan yaptığı bu ‘olağanüstü’ dönemde.
Baro seçimine 5 ayrı grup giriyor ve bunlardan birisinin başkan adayı kadın; Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı Several Ballıkaya.
Baronun 138 yıllık tarihinde hiç kadın başkanı olmadı. Sadece 3 kez bir kadın baro başkanlığına aday gösterildi.
Ballıkaya 26 yıllık avukatlık hayatında insan hakları ve demokrasi mücadelesinin içinde, işkence görenin, yargısız infazda evladını kaybedenin yanında oldu. Haksızlığa hukuksuzluğa uğrayan herkesin savunulması gerektiği prensibinden hareketle onların davalarını takip etti.
Şimdi de aynı bakış açısıyla baroyu yönetmek istiyor.
*
AVUKATLIK ONURLU BİR MESLEK BUNA UYGUN İCRASINI SAĞLAMAK GEREK
Kadınlarla ilgili çok önemli sorunların kurumun mevcut çalışma tarzına yansımadığını söyleyen Ballıkaya, kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini ve kadınların yaşadığı ayrımcı uygulamaları baronun gündeme getirip aktif bir tutum almadığından dem vuruyor.
Baronun Kadın Hakları Merkezi’nin daha işlevsel hale gelebileceğinden söz ediyor; kadınların bu merkeze başvurusunun kolaylaştırılması ve kararların uygulanması için merkezin etkin rol alması gerektiğini belirtiyor.
Genç avukatların çok düşük ücretlerle emek sömürüsü altında staj yaptıklarını, bunun işin fıtratında olmadığını anlatıyor: “Gençlerin çoğu stajı bitirdiğinde artık avukatlık yapmayı istemeyecek kadar bıkıyor bu işten. Baronun çok önemli kaynakları var; bu kaynakları dayandığı meslek grubunun ihtiyaçları doğrultusunda kullanmalı. Avukatlık onurlu bir meslek; buna uygun icrasını sağlamak gerek.”