-YARGITAY "ANAYASA MAHKEMESİ" TASARISINI DEĞERLENDİRDİ ANKARA (A.A) - 21.01.2011 - Yargıtay, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin olarak, ''Bireysel başvuru ile ilgili hükümler Anayasa ile güvence altına alınan Yüksek Mahkemelerin eşitliğine ilişkin kurallara aykırıdır. Yapılan düzenleme ile Yargıtay ve Danıştay son incelemeyi yapacak Yüksek Mahkeme olmaktan çıkarılmakta ve Anayasa Mahkemesi süper bir Yüksek Mahkeme konumuna getirilmektedir. Anayasa'nın 154 ve 155. maddelerinde düzenleme ve değişiklik yapılmadan Yargıtay ve Danıştay'ın son inceleme merci olmaktan çıkarılması Anayasa'ya aykırıdır'' değerlendirmesinde bulunuldu. Yargıtay'dan yapılan yazılı açıklamada, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin görüşlere yer verildi. Açıklamada, çok acil durum dikkate alınarak değerlendirme yapıldığı, örneklenmek suretiyle, Anayasa'ya aykırılıklar ve diğer eksikliklerin ortaya konuldu belirtildi. Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için 45 yaşın doldurulmuş olması gerektiği vurgulanan açıklamada, tasarının 6. maddesinin 2. fıkrasında Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçilecek kişiler yönünden 45 yaşın doldurulması şartının aranmadığı şeklindeki düzenlemenin Anayasa'nın 146. maddesine aykırı olduğu ifade edildi. Tasarıda Anayasa'ya aykırı diğer hususlar şöyle sıralandı: -Tasarının 31. maddesinde Anayasa Mahkemesinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki personeli geçici olarak görevlendirilmesi konusu düzenlenmiştir. Birinci fıkrada 'hakim ve savcıdan' söz edilmektedir. Hakim ve savcının personel olarak nitelendirilmesi Anayasa'ya ve Hakimler ve Savcılar Kanunu'na aykırıdır. Hakimlik teminatını ortadan kaldıran bu düzenleme Anayasa'nın 140. maddesine aykırıdır. -Tasarının 36. maddesinde şekil bakımından iptal davası ve sınırı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında 2949 Sayılı Kanunun aynı konuyu düzenleyen 21. maddesinde 'kanun hükmünde kararnameler'den söz edilmemektedir. Bu konuda Anayasa'da değişiklik yapılmadığı halde şekil bozukluğuna ilişkin iptal davası kapsamına kanun hükmünde kararnamelerin yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığının tasarıya eklenmesi Anayasa'ya aykırıdır. Tasarının 36/1. maddesi ile Anayasa'da yer almamasına rağmen kanun hükmünde kararnamelerle ilgili Anayasa Mahkemesinin denetleme yetkisini sınırlayıcı bir hüküm getirilmektedir. -Tasarının 39. maddesinde 'iptal davalarında eksikliklerin tamamlattırılması ve görüş bildirime' konusu düzenlenmiştir. Dördüncü fıkrada iptal davalarında mahkemece esasın incelenmesine karar verilmesi halinde, dava dilekçesi ve eklerinin TBMM Başkanlığı ile Başbakanlığa gönderileceği, bu makamların iptal davasıyla ilgili yazılı görüşlerini değerlendirilmek üzere Anayasa Mahkemesine bildirebileceği hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 7. maddesine göre yasama organı TBMM'dir. Yine Anayasa'nın 8. maddesine göre yürütme görevi ve yetkisi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundadır. Anayasa'nın 138. maddesinin üçüncü fıkrasına göre görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Aynı maddenin ikinci fıkrasında hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı hükme bağlanmıştır. Tasarının 39. maddesinin dördüncü fıkrası ile getirilen bu düzenleme Anayasa'nın 138. maddesine aykırıdır. -YÜKSEK MAHKEMELERİN EŞİTLİĞİ- -Tasarının dördüncü bölümünde yer alan 'bireysel başvuru' ile ilgili hükümler Anayasa ile güvence altına alınan Yüksek Mahkemelerin eşitliğine ilişkin kurallara aykırıdır. Yapılan düzenleme ile Yargıtay ve Danıştay son incelemeyi yapacak Yüksek Mahkeme olmaktan çıkarılmakta ve Anayasa Mahkemesi süper bir Yüksek Mahkeme konumuna getirilmektedir. Anayasa'nın 154 ve 155. maddelerinde düzenleme ve değişiklik yapılmadan Yargıtay ve Danıştay'ın son inceleme merci olmaktan çıkarılması Anayasa'ya aykırıdır. Ayrıca yapılan düzenleme ile Türk yargı sistemi dört dereceli hale getirilmiş olmaktadır. Bu sistem içinde Türk vatandaşları ucu açık, belirsiz, bitmek tükenmek bilmeyen yıllarca sürecek yargılama ile karşı karşıya bırakılacaktır. Yargılama sürecinin bu şekilde uzaması toplumsal barışı bozacaktır. -Bireysel başvuru sonucu Anayasa Mahkemesine mahkeme kararını iptal etme yetkisi verilmesi kesin hüküm amacına da aykırıdır. Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. -''BİREYSEL BAŞVURU KONUSUNDA AÇIKLIK YOK'' -Tasarının 45. maddesinde Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin tarafı olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi halinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabileceği hükme bağlanmıştır. Hükme esas Anayasa'nın 148. maddesinde 'Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller' yer almamıştır. Bu açıdan 45. madde ile yapılan düzenleme Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olacaktır. -Tasarının 45. maddesinin ikinci fıkrasında bireysel başvuru için idari ya da yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 148/3. maddesinde başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Usul hukukunda kanun yolları olağan ve olağanüstü kanun yolu olarak sınıflandırılmaktadır. Henüz kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan kanun yolları olağan kanun yolları olarak nitelendirilir. Örneğin istinaf, temyiz, karar düzeltme olağan kanun yoludur. Şeklen kesinleşmiş kararların tekrar gözden geçirilmesini sağlamaya yönelik kanun yolu ise olağanüstü kanun yoludur. Tasarının 45/2. maddesi ile getirilen düzenlemenin bu açıdan da Anayasa'nın 148/3. maddesine uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle 45. maddenin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 148/3. maddesindeki düzenlemeye uygun hale getirilmesi gerekir. Ayrıca düzenlemede temyiz süresinin geçirilmesi, karar düzeltme talep edilememesi halinde bireysel başvuru hakkının ortadan kalkıp kalkmadığı konusunda da açıklık bulunmamaktadır. -Tasarının 46. maddesinde bireysel başvuru hakkına sahip olanlar düzenlenmiştir. Hükmün birinci fıkrasına göre bireysel başvuruyu güncel ve kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler yapabilir. Düzenlemeden bireysel hakkına kimlerin sahip olduğu anlaşılamamaktadır. Örneğin davanın tarafı olmayan ancak hükümden etkilenen kişiler başvurabilir mi? Bu kişilere önce hükmü temyiz ettikten sonra bu yola başvurmalısın diyebilir miyiz? -Tasarıda bireysel başvuruların kabul edilebilirliğinin nasıl ispat edileceği, ispat yükünün kimde olduğu, ispat ölçüsünün ne olacağı konusunda düzenleme yapılmamıştır. Tasarıda Anayasa'ya aykırı diğer hususlar şöyle sıralandı: ''-Tasarının 49. maddesinin üçüncü fıkrası ile tanınan bilirkişi incelemesi ya da keşif yapılması adeta yeniden yargılama yapılması sonucunu doğurur. Bu düzenleme olağanüstü bir hukuki çare olan bireysel başvuruyu isnaf gibi bir kanun yolu haline getirir. Bu sonuç düzenlemenin amacına aykırıdır. -Kişisel başvuruyu inceleyecek ve yargısal denetim yapacak olan Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğunun hukukçu olması gerekir. Aksi halde kişi ve kurumların hukuki güvenliği sağlanamaz. Anayasa'da yapılan değişiklikle on yedi üyenin dokuz tanesi hukukçu olacaktır. Diğer üyelerin hukukçu olmamaları mümkündür. Hakim sınıfından olmayan kişilerin çoğunlukta bulunmadığı, Anayasa Mahkemesinin mahkeme kararlarını denetlemeleri uygun değildir. Zira, Yargıtay ve Danıştay'da konunun uzmanı olan hukukçuların oluşturduğu kurullar uyuşmazlığı karara bağlamaktadırlar. Konunun uzmanı olmayan hukukçuların hatta hukukçu bile olmayanların uzman kişilerden oluşan kurullarca verilen kararları denetlemeleri hukuk güvenliği açısından da sakıncalıdır. Zira konunun uzmanı olan hukukçulardan oluşan kurul davanın bir tarafını haklı görmüştür. Konunun uzmanı olmayan hatta hukukçu bile olmayan kişilerin yapacağı inceleme sonucu verilecek karar uzman hukukçulardan oluşan kurulca haklı görülen tarafın hukuki güvenliğini ortadan kaldırılabilir. Bu sonuç hukuk devleti ilkesine aykırıdır. -Adil yargılama hakkının en önemli unsuru hukuki dinlenilme hakkıdır. Adil yargılanma hakkı, kanuni hakim önünde, makul bir sürede ve aleni bir yargılamayı kapsar. Hakkaniyete uygun yargılama hukuki dinlenilme hakkını ortaya çıkarır. Hukuki dinlenilme hakkı, açıklama hakkını, dikkate alma ve değerlendirme yükümlülüğünü içerir. Davanın tarafları bir delilin iddia veya savunma yönünden dikkate alınmadığını veya değerlendirilmediğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir. Bu durumda, Yüksek Mahkemelerin intikal eden dosyaların büyük çoğunluğu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne gelebilir. Anayasa Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlıkların tamamına yakını bireysel başvuru ile ilgili olabilir. Bu durumda mevcut üye ve raportör yapısıyla uzmanlık gerektiren uyuşmazlıkları hukukçu olmayan kişilerin karara bağlaması sonucu ortaya çıkar. Bu sonuç ise Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. -''YARGITAY'DA BİLE OLMAYAN YETKİLER VAR''- -Tasarının 49. maddesinin üçüncü fıkrasında komisyonlar ve bölümlerin bireysel başvuruları incelerken her türlü araştırma ve incelemeyi yapabileceği, bilirkişi incelemesi ya da keşif yapılmasına karar verebileceği hükme bağlanmıştır. Anayasa'da bireysel başvuru konusunda Anayasa Mahkemesine bilirkişi incelemesi yapılabileceği veya keşfe karar verebileceği konusunda yetki verilmemiştir. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay'ın dahi böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu düzenleme, Anayasa'ya aykırı olduğu gibi Anayasa Mahkemesini Yargıtay ve Danıştay üzerinde onların kararlarını denetleyen bir olay mahkemesi konumuna getirmektedir ki bu sonuç mevcut yargı sistemini bozacaktır. -Tasarının 50. maddesinin ikinci fıkrasında ihlale konu kararın veya idari işlerin iptaline karar verileceği, kararın iptalinin kendiliğinden ihlali kaldırmazsa yargılamanın yeniden yapılanmasına hükmedileceği belirtilmiştir. Bireysel başvuru talebinin kabulü halinde Anayasa Mahkemesinin vereceği kararlar konusunda değişik ülkelerde farklı düzenlemeler mevcuttur. Bazı ülkelerde sadece hak ihlalinin tespiti ile yetinilmektedir. Bazı ülkelerde hak ihlalinin tespitinin yargılamanın yenilenmesinin gerektirdiği kabul edilmiştir. Bazı ülkelerde ise incelenen karar ve işlemin iptaline karar verilmesi benimsenmiştir. İptal kararını verebileceğini kabul eden Almanya'da 2009 tarihi bireysel başvuru taleplerinin yüzde 1,87'si kabul görmüştür. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda incelemenin kapsamını daraltma yoluna gittiği için çok az talep kabul edilebilir bulunmaktadır. Bu nedenle bireysel başvuru ümitsiz bir yol olarak kabul edilmektedir. 2010 yılı içinde Ceza Genel Kuruluna ve Ceza Dairelerine 269 bin 505 dosya gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu ve Hukuk Dairelerine ise 375 bin 125 dosya gelmiştir. Toplam gelen dosya sayısı 644 bin 630'dır. Bu dosyaların yüzde 30'unun bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesi'ne gittiği kabul edilerek yaklaşık 190 bin dosyanın bireysel başvuru talebiyle Anayasa Mahkemesine gitmesi mümkündür. Anayasa Mahkemesinin 17 üye ve 130 uzman ile bu dosyaları inceleyip karara bağlaması mümkün olmadığı gibi bu inceleme Anayasa Mahkemesinin asıl işlevini yerine getirememesi sonucunu doğuracaktır. Bu sonuç Anayasa ile güvence altına hukuk devleti ilkesine aykırı olacaktır. Diğer yerel mahkeme ve yüksek mahkemelerden gelecek dosyalarla bu sayı çok daha fazla olacaktır. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Yüksek İdare Mahkemesi kararlarını inceleyecek ve karara katılacak olan üyelerin daha nitelikli eğitim, kariyer, deneyim ve uzmanlığa sahip olmaları gerekir. Anayasa Mahkemesinin üyelerinin yaklaşık yarısı hukukçu olmayabileceği gibi, tamamının tüm konularda uzman olduğunun kabulü de mümkün değildir. '' Tasarının 50. maddesi ile Anayasa Mahkemesine mahkeme kararı ve idari işlemi iptal yetkisi tanındığının anlatıldığı açıklamada, Anayasa'nın 148. maddesinde herkesin Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlali halinde Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği, başvuruda bulunmak için kanun yollarının tüketilmesi gerektiği, bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağının hükme bağlandığı belirtildi. Açıklamada, Anayasa Mahkemesine anayasanın vermediği bir yetkinin kanunla verilmesinin anayasaya aykırı olduğu belirtilerek, ''Zira Anayasa'nın 148. maddesinde Anayasa Mahkemesine sadece yargı kararlarının insan hakları ihlaline yol açıp açmadığının tespitiyle sınırlı bir yetki verilmektedir'' denildi. Açıklamada, ''Bireysel başvuru talebini inceleyen Anayasa Mahkemesi istinafta ve temyizde incelenecek konularda inceleme yapamaz, istinafta ve temyizde gözetilmesi gereken bir hususu bireysel başvuruyu haklı kılan bir neden olarak kabul edemez'' ifadelerine yer verildi. Anayasa Mahkemesine Yüksek Mahkemelerin kararlarını iptal etme yetkisinin verilmesi halinde, Anayasa Mahkemesinin kanun yolu şeklinde bir inceleme yapma yetkisinin de verilmiş olacağının belirtildiği açıklamada, bu sonucun açıkça Anayasa'nın 148. maddesi hükmüne aykırı olacağı kaydedildi. Açıklamada, tasarıda anayasaya aykırılıklar dışında bazı eksikliklerin de tespit edildiği belirtildi. Tasarının 7. maddesinde üyelerin seçiminin düzenlendiğinin anlatıldığı açıklamada, Anayasa'nın 146. maddesinde 5982 sayılı kanunla yapılan değişikliğin Anayasa Mahkemesi tarafından 07.07.2010 tarihinde iptalinden sonra oluşan metnin Türkçe anlam bilgisi kurallarına uygun olmadığı da ifade edildi. Açıklamada, tasarının 7. maddesinin 3. fıkrasında da bozuk ifadelerin yer aldığı kaydedilerek, bu nedenle metinde düzeltmeler yapılması gerektiği kaydedildi. Tasarıda ''and içme''ye ilişkin maddesindeki Türk milleti ibaresinin yemin metninden çıkartıldığı ancak, anayasada yargı yetkisinin Türk milleti adına kullanılacağının hükme bağlandığı ifade edildi. Açıklamada, ''Türk milleti'' ifadesinin yemin metninden çıkarılmasının haklı gerekçesi varsa bunun açıklanması istendi. -''ÜYELERİN OYLARININ EŞİTLİĞİ...''- Tasarının 36. maddesinde şekil bakımından iptal davası ve sınırının düzenlendiği belirtilen açıklamada, Anayasa'nın 4. maddesine göre Anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilemez ve değiştirilmesinin teklif edilemez olduğu anımsatıldı. Bu hükme aykırı olan değişiklik taleplerinin şekil bozukluğu olarak değerlendirilmesi gerektiğinin 36. maddenin 2. fıkrasında belirtilmesinin uygun olacağı ve konu ile ilgili tartışmalara son vereceği vurgulandı. Anayasa Mahkemesi'nin konu ile ilgili içtihatlarının da kanun hükmü almış olacağına dikkat çekildi. Tasarıda mahkemedeki görevlerini tamamlayan ancak emeklilik koşulları taşımayan üyelere diğer yüksek mahkemelerdeki emeklilik hakkını kazanmış üyelerden ayrı ve farklı bir uygulama getirildiği belirtilerek, bu düzenlemenin anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu kaydedildi. Kuruldaki her üyenin oyunun eşit sayılması gerektiğine işaret edilen açıklamada, tasarıdaki ''Oyların eşitliği halinde mahkeme başkanının bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş sayılır'' şeklindeki hükmün düzeltilmesi gerektiği ifade edildi. -''BÜYÜK MAAŞ FARKLARI KABUL GÖRMEZ''- Tasarıyla, Yargıtay ve Danıştay üyelerine dahi verilmeyen mali hakların sekinci derecede bulunan raportör yardımcılarına hatta derecesi bile bulunmayan raportör yardımcısı adaylarına verilebildiğine işaret edilen açıklamada, ''Hakimler asli görevlerine yerine getirmeleri nedeniyle sanki fazladan bir ek iş yapıyormuş gibi kendilerine emsallerinden ayıran mali haklarla donatılmazlar. Bu mali haklar, hiçbir gerekçeye dayanmadığı takdirde ise bir takım farklı yorumlara sebebiyet verir. Ayrıca belirmek gerekir ki, anayasa mahkemesi üyelerinin bir kısmı hakim sınıfından dahi değildir. Buna rağmen yargının içinde aynı işi yapanlar arasındaki büyük maaş farkları hiç kimse tarafından kabul görmez ve adalete hizmet etmez'' denildi. Açıklamada, söz konusu tasarıda Anayasa Mahkemesinin muhtemel iş yükünden bahsedilirken, adli ve idari yargıdaki mevcut ağır iş yükünün görmezden gelindiği ifade edildi. -''ANAYASA MAHKEMESİ ASIL İŞLEVİNDEN UZAKLAŞMAK OLACAK''- Açıklamanın sonuç bölümünde ise, anayasaların toplumsal sözleşme niteliği taşıdığı, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasayı yorumlayan ve kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyen yüksek mahkeme; Yargıtay ve Danıştay'ın da kanun hükümlerinin olaylara uygulanması ile görevli yüksek mahkemeler oldukları ve bu nedenle yaptıkları incelemelerin farklılık gösterdiğine işaret edildi. Anayasa'da ''kamu gücü'' tarafından gerçekleştirilecek ihlale karşı bireysel başvuruya yer verildiği halde, yasa tasarısında yargı kararlarının iptalinin düzenlendiği belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi: ''Yıllardır her adli yıl açılış törenlerinde başkanlar tarafından (yargının sorunları ve iş yükü) konusunda devletin yasama ve yürütme organı temsilcilerinin yüzlerine karşı önlem alınması gerektiği ifade edildiği halde bu konuda önlem alarak çözüm yerine, bu konuların uzmanı olmayan Anayasa Mahkemesi üyelerine uzman mahkemelerin kararlarını iptal etme yetkisi verilmektedir. Anayasa Mahkemesinin yüksek mahkeme kararları dahil, yargı kararlarını incelemesi halinde yeni hukuki sorunlar gündeme gelebileceği gibi, önüne gelecek çok sayıda dava ile uğraşırken asıl işlevinden uzaklaşmış olacaktır.'' -''ADETA YÜKSEK YARGI VE DİĞER YARGI KARARLARINI ETKİSİZ KILMA HEDEFLENİYOR''- Yargının temel sorunları çözülmüş olsaydı Türkiye'nin AİHM'de bu kadar ihlal kararı ile karşılaşmasının söz konusu olmayacağı kaydedilen açıklamada, ''Kaldı ki AİHM'de verilen ihlal kararlarının çoğunun sebebi öncelikle ceza davaları başta olmak üzere mahkemelere hizmet veren yardımcı kurum ve kuruluşların işleyişleri ile sık sık değiştirilen ve yasama tekniğine aykırılıklar içeren yasalardan kaynaklandığı da gözden uzak tutulmamalıdır'' denildi. ''Ortaya çıkarılan tasarı ile gerçekte hukuk devletine katkı mı, yoksa Anayasa Mahkemesi üyelerine (sadece bu mahkeme) mali ayrıcalıklar tanınması, başkanın yetkilerinin artırılması ve diğer yüksek mahkemeler karşısında üstünlüğünün sağlanması mı amaçlanmaktadır?'' diye sorulan açıklamaya, şöyle devam edildi: ''Gerçekte, işlemeyecek, işletilemeyecek ve ülke insanının haklarını kısa sürede elde etmelerini sağlamayacak, daha da sürüncemede kalması süresini doğuracak bir sistem getirilmek istenmektedir. Almanya deneyiminde anayasa şikayetinde yargı kararlarının dahil edilmemesi savunulurken ve mevcut uygulamalarında da Almanya Anayasa Mahkemesinin içtihatları ile (uzman mahkeme) kararlarının tartışılmaması yönünde kararlar verilirken, bizde, adeta (yüksek yargı ve diğer yargı kararlarını etkisiz kılma) hedeflenmektedir. Böyle bir düzenlemenin ülkemiz insanına fazla bir faydası olmayacağı gibi, zararı daha çok olacaktır. Zira, bu kadar çok davaya bakmaya Anayasa Mahkemesinin üye sayısı ve alt yapısı müsait değildir. Bu düzenleme uygulamaya konulacak olursa, Anayasa Mahkemesi'nin tüzel kişiliği de çok büyük yaralar alacaktır.''