Bedri Tekin*
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremin kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları halen sürüyor, şu ana kadar 30 binin üzerinde can kaybı yaşandı, ne yazık ki kayıpların daha da artması bekleniyor.
Bu yazıda binaların yıkılmaması için nelerin yapılması, ancak yapılmadığı hususu sadece AFAD'ın 2012-2023 Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı dokümanındaki söylenilen bir hedef çerçevesinde değerlendirilecektir.
Bilimde kullanılan kavramlardan birisi de risk kavramıdır, geleceği planlayanlar planlamalarında riskleri de değerlendirir, ona göre davranırlar. Deprem için riski; "Depremin meydana gelme olasılığı ile deprem meydana geldiğinde ortaya çıkacak zararın büyüklüğünün bileşimi" olarak tanımlayabiliriz. Yani, Riski tanımlamak; bölge, bölge, il, il depremin meydana gelme olasılığı ve meydana gelen depremin şiddetine göre ne tür zararlar olabileceğini tahmin etmektir. Bilim insanları nerelerde hangi şiddetlerde deprem olabileceğini söylüyor, depremin ortaya çıkaracağı zarar ise yapıların yıkılması sonrası ortaya çıkacak ölüm ve yaralanmadır. Deprem, yıldırım gibi doğa olaylarını önleyemeyeceğimize göre zararın ortaya çıkmaması için önlemlerin planlanması gerekir.
Bunlara yönelik, mevzuatın yanında, AFAD tarafından "Strateji", "Risk Azaltma Planı", "Afet Müdahale Planı" vb. birçok çalışma yapılmış, ancak bu çalışmaların tamamı, her satırı, her cümlesi kâğıt üzerinde kalmış.
AFAD'ın hazırladığı bazı dokümanlarda söylenenlere baktığımızda ölümlerin göstere, göstere geldiğini görüyoruz.
Örneğin; AFAD'ın 2012-2023 Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı dokümanındaki sadece bir hedefe Hedef 8: Güvenli Yerleşme ve Depreme Dayanıklı Yapılaşmanın Sağlanması hedefine bakalım: Dokümanda, "Bunu sağlamanın en etkin yolu; yerleşim planlarında ana riskleri göz önüne alarak gerekli düzenlemeleri yapmak, yeni yapılacak yapılar için Deprem Bölgesinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik ve ilgili diğer yönetmelikleri ödünsüz şekilde uygulamak, mevcut yerleşim ve yapıların ise risklerini belirleyip depreme dayanıklı hale getirmek için gerekli çalışmaları yapmaktan geçer" deniliyor.
Bu denilenler çerçevesinde yapılması gereken;
- Yerleşim planlarında ana riskler göz önüne alınarak gerekli düzenlemeler yapılmamış,
- Plandan sonra yapılan yapılar için "Deprem Bölgesinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik (Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği)" ve ilgili diğer yönetmelikler uygulanmamış,
- Mevcut yerleşim ve yapılar için riskler belirlenmemiş, depreme dayanıklı hale getirmek için çalışma yapılmamıştır.
İşin özü, özeti bu, bunlar yapılsa, yıkımlar, ölümler, yaralanmalar, sakat kalmalar olmayacaktı. Bunlar yapılmadığı gibi, üstüne, bilime, tekniğe, mühendislik kurallarına aykırı olarak yapılan binalar, "imar barışı" ile yasal zemine kavuşturulmuştur.
Tarım alanlarına, yer altı sularının yüzeye çok yakın olduğu bölgeler yerleşime açıldı, yeni yapılan binaların mevzuata uygun olarak yapılıp yapılmadığının denetlenmesi bir kamu görevi olarak yerine getirilmesi gerekirken özel yapı denetim firmalarına verildi.
Mevcut yapı denetimi sistemi ile yurttaşların can ve mal güvenliği etik kurallardan yoksun olan serbest piyasa koşullarına teslim edildi. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un öngördüğü sistemde, kamusal bir hizmet olan denetim hizmeti ticarileştirildi, Denetim sisteminin ticari ilişkilerin belirleyiciliğine terk edilmesiyle rant ilişkileri tekniğin, fen ve sanat kurallarının önüne geçti. Meslek odaları sürece dahil edilmedi.
2012-2016 yıllarında o zaman Başbakanlığa bağlı olan AFAD'ın başkanlığını Şimdiki Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay yaptı. Fuat Oktay'ın özgeçmişine baktığımızda, "risk ve kriz yönetimi alanlarında uzmanlaştığı" ifadesi yer almakta. Ancak, Fuat Oktay'ın başkanlığı döneminde de daha sonrasında da, 2012-2023 Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planının kâğıt üzerinde kaldığını görmekteyiz. 2012 yılında hazırlanan ve Türkoğlu-Pazarcık segmentinde büyük deprem beklendiği belirtilen Doğu Anadolu Fay Riski Azalma Projesi (DAFRAP), valilikler, DPT ve TUBİTAK tarafından reddedilirken AFAD Başkanlığı da proje ile ilgilenmedi.
İçerisinde, 6 Şubat tarihinde meydana gelen depremde büyük oranda zarar gören 10 ilinde bulunduğu tüm illerde "İl Afet Risk Azaltma Planı İRAP" hazırlandı, depremi de kapsayan afete yönelik planlamalar yapıldı, ancak bu dokümanlara baktığımızda da gereğinin yerine getirilmediğini görüyoruz.
Deprem sonucu binaların yıkılması "kader" değildir, "kader planın içinde olan şeyler" değildir. Uygun yerlerde, mühendislik kurallarına, bilime, tekniğe uygun olarak inşa edilen yapılar zarar görmez. Deprem beklenen bir doğa olayıdır. Yukarıda sayılanlar nedeniyle 10 ilde meydana gelen deprem "asrın felaketi"ne dönüştü. Sanırım hukukçular, göz göre göre gelen ölümleri en azından "olası kast" olarak değerlendirecektir.
Binaları, bilime, tekniğe uygun olarak yapmayan müteahhitler elbette ki, sorumludur, hesabını vermelidir. Yapı denetim sürecinde yer alanlar elbette ki, hesabını vermelidir. Ama, sorun, sorumlular sadece müteahhit ve yapı denetim sürecinde yer alanlar değildir. Görevini yapmayan, uygunsuz bina yapımına göz yuman, uygunsuz binalara "af" çıkaran merkezi yönetim de sorumludur. Hesabını vermelidir. Depremden sonra kurtarma çalışmalarını organize edemeyen AFAD, hazırlanan planlarda yazılanların yerine getirilmesini sağlamayan AFAD'ın eski ve yeni yöneticileri sorumludur, hesabını vermelidir.
* Makine Mühendisi
İş Güvenliği Uzmanı