Gündem

Yalçın Akdoğan'dan cemaate 'akrep gibi soktular' benzetmesi

Yalçın Akdoğan: Bir kova sütün berraklığını birkaç kıl bozar. Bu yalan şebekesine göz yumanlar da onlarla birlikte sukut ederler

08 Ocak 2014 13:14

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, isim vermeden Gülen cemaatini eleştirerek, “akrep” benzetmesinde bulundu.

Yalçın Akdoğan, Yasin Doğan mahlası ile Yeni Şafak’ta kaleme aldığı yazının girişinde “Bir gün bir derenin kenarında akreple kurbağa karşılaşır. Akrep kurbağanın kendisini derenin karşısına geçirmesini ister. Sırtında akrebi taşımaktan endişe eden kurbağa 'ama sen beni sokarsın' der. Akrep ise bunun ikisi içinde kaybetmek anlamına geleceğini, ikisinin de boğulacağını söyleyerek kurbağayı ikna eder. Derenin orta yerine geldiklerinde akrep kurbağayı sırtından sokar. Kurbağa can havli ve şaşkınlıkla 'neden' diye sorar. Akrebin cevabı basittir: Benim karakterim bu” hikâyesini aktardı.

Yasin Akdoğan’ın Yeni Şafak’ın bugünkü (8 Ocak 2014) sayısında yayımlanan “Yalan şebekesi” başlıklı yazısı şöyle:

 

Yalan şebekesi

 

Akrep ile kurbağanın hikayesini herkes duymuştur.

'Bir gün bir derenin kenarında akreple kurbağa karşılaşır. Akrep kurbağanın kendisini derenin karşısına geçirmesini ister. Sırtında akrebi taşımaktan endişe eden kurbağa 'ama sen beni sokarsın' der. Akrep ise bunun ikisi içinde kaybetmek anlamına geleceğini, ikisinin de boğulacağını söyleyerek kurbağayı ikna eder. Derenin orta yerine geldiklerinde akrep kurbağayı sırtından sokar. Kurbağa can havli ve şaşkınlıkla 'neden' diye sorar. Akrebin cevabı basittir: Benim karakterim bu'.

Sokmaya, tahribe, tezgaha alışanlar bu huylarından vazgeçemiyorlar. Özlü bir söz vardır, kem alatla kemalat olmaz diye... Yani kötü aletle iyi bir iş yapılamaz. Yöntemi yalan, iftira, karalama, çamur atma olan insanın hayra hizmet etmeyeceği çok açıktır.

Hatırlanırsa bir ara bazı uyarılarda bulunmuş ve 'kaybet-kaybet sarmalı'na sürüklenmekten kaçınmak gerektiğini söylemiştim.

Kardeşlik ve dostluk çağrılarıma karşı sırtında yumurta küfesi olmayan bazı tipler sosyal medya üzerinden karalama kampanyası başlatmışlardı. İktidar mücadelesinin ve siyaset mühendisliğinin sarhoşluğuna kapılan bu tipler ülkenin, toplumun, ümmetin ve kendisiyle ilişkilendirilen grupların ne kazanıp kaybedeceğini hesaba katmadan sorumsuzca saldırılar yapmayı sürdürdüler, yani karakterlerinin gereğini yaptılar.

Yalan, iftira, karalama en temel yöntem halini aldı. İnternet üzerinden yapılan dezenformasyonlar insanın kanını donduracak düzeyde.

Özellikle Başbakan'ın ekibinde bulunan danışmanlara karşı başlatılan sistematik saldırı, hiçbir kutsal tanımadan çok seviyesiz bir şekilde sürüyor.

Aslına bakılırsa yüreğinde iman olan bir insan yalana ve iftiraya başvuramaz. Çünkü yalan küfrün kardeşidir. Küfür, hakikati setretmek yani hakikate karşı yalan söylemektir. Bu yüzden iman doğrulukla, küfür ise yalancılıkla anılır. Peygamber Efendimiz de mü'min bir kimsenin büyük günahları işleyebileceğini ama yalan söylemeyeceğini buyurur.

Bugün maalesef yalanın simgesi haline gelen Müseyleme-i Kezzap'ları aratmayan şekilde yalan ve iftiraya sarılan, insanların kişilikleriyle, onurlarıyla, itibarlarıyla oynayan insanlar var. Ve bunlar kişisel hastalık olarak değil, organize ekip faaliyeti olarak buna başvuruyorlar.

Öyle yalanlar söyleniyor, öyle şehir efsaneleri uyduruluyor, öyle karalamalar yapılıyor ki, insanlık tarihinde bu kadarı görülmemiştir. Halkın iktidarına karşı başlatılan kara kampanyayı meşrulaştırmak için başvurulan yalanlar kargaları bile güldürüyor. Her türlü kirli yola başvuranlar sanki kendilerine haksızlık yapılıyormuş gibi rollere bürünmekten de geri durmuyorlar.

'Harp hiledir' anlayışının, 'amaca ulaşmak için her yol mübahtır' yaklaşımının ve takiyeciliğin açtığı kapıdan girenler her türlü değeri ayaklar altına alan bir kişilik katliamına soyunuyorlar.

Bunlardan fayda umdukları için sessiz kalanlar ise tüm inandırıcılıklarını kaybediyorlar. Bu kadar çirkeflik ve iğrençlik sadece yapanların değil, onlara müzahir olanların da değerini düşürür.

Bu hastalıklı tiplerle birlikte anılmak güzel insanlardan oluşan büyük bir kitleye haksızlık olur. Bir kova sütün berraklığını birkaç kıl bozar. Bu yalan şebekesine göz yumanlar da onlarla birlikte sukut ederler.

Biz yine de kategorik davranmamak, iyi ile kötüyü, hayırlı ile şerliyi ayırt etmek durumundayız.