Gündem

Yabancı yatırımcıya göre piyasa 'Evet'le yükselir, reform sürecine girilmeli

16 Nisan referandumu öncesinde Türkiye'yi değerlendiren yabancı yatırımcılar, "Evet" sonucunun kısa vadede piyasa açısından daha olumlu olabileceğini söylese de, orta-uzun vadede ekonomik reform sürecine girilmesi gerektiğini vurguluyor.

11 Nisan 2017 15:42

Türkiye, cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesini öneren anayasa değişikliğini oylamak için 16 Nisan'da sandık başına gidiyor.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), tanıtım kitapçığında referandumda "Evet" kararı çıkması durumunda yaşanacakları, "Ekonomi büyüyor. Yatırımlar artıyor, yeni iş imkanları doğuyor, işimiz gücümüz çoğalıyor" diyerek özetliyor.

Referandumda çıkacak sonuca göre ekonominin nasıl bir yöne gireceği ve yabancı yatırımcının nasıl bir pozisyon alacağı en çok merak edilen konular arasında.

Özellikle Borsa İstanbul'da yabancıların takas toplamı içerisindeki payının yaklaşık yüzde 64 civarında seyretmesi, Türk varlıklarının gideceği yön açısından yabancı yatırımcının hareketini önemli kılıyor.

Ekonomist ve analistler sandıktan çıkacak "Evet" yanıtının kısa vadede belirsizlikleri azaltması açısından Türk varlıklarına alım getireceğini düşünse de, referandumdan çıkacak kararın yanı sıra Türkiye ekonomisinin uzun vadede karşısına çıkabileceği sorunlara işaret ediyor.

Londra merkezli varlık yönetimi şirketi BlueBay Capital'dan Timothy Ash, tahvil yatırımcılarının referandum ile ilgili durumun netlik kazanmasını beklediğini söylüyor.

Uzun yıllardır Türkiye piyasalarını takip eden Ash'e göre referandumdan "Evet" sonucunun çıkması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha ılımlı bir tavır takınacağı ve ekonomiye odaklanacağı beklentisiyle piyasalarda olumlu bir seyir sağlayabilir.

Ash, böylelikle Avrupa'nın Türkiye için önemli bir pazar olması dolayısıyla 'Erdoğan'ın yüzünü Batılı dostlarına' dönebileceğini düşünüyor.

Londra merkezli bir yatırım şirketinin ismini vermek istemeyen Türkiye ekonomisti ise yabancı yatırımcıların referandumdan "Evet" çıkacağı beklentisi içinde olduğunu gözlemlese de evet sonucunun tamamen fiyatlandığını düşünmüyor.

Aynı ekonomist sandıktan 'Evet' çıkması durumunda erken seçim olasılığının güçlü olduğunu belirtiyor; "Hayır" durumunda ise erken seçim ihtimalinin ve belirsizliklerin artmasıyla piyasanın ilk tepkisinin negatif olabileceğini aktarıyor.

ABD'nin New York kentinde bulunan Syracuse Üniversitesi'nde misafir öğretim görevlisi olan Michael Harris de sandıktan "Evet" çıkarsa hisse senetleri piyasası ve Türk Lirası'nın kolaylıkla 2017'nin en iyi performans gösterenleri arasına girebileceğini söylüyor.

"Hayır" durumunda ise Brezilya'da devlet başkanının görevden alındığı zaman görüldüğü gibi siyasi bir belirsizliğin ortaya çıkacağını belirtiyor.

Uzun zamandır Türkiye piyasaları üzerine çalışan Harris, "Erdoğan'ın zaferi ile ilgili dünya manşetleri büyük ihtimalle negatif olacağından ve gücünün kurumsallaşması aslında Türkiye'nin yapısal gelişmesini azaltacağından aceleye gerek yok. Ama bu Türkiye'nin toparlamayacağı anlamına gelmiyor. Bence Erdoğan kazanırsa döngüsel olarak sıçrayacaktır" diyor.

Türk Lirası'nın görece ucuz olmasının ekonomi için büyüme fırsatı yarattığını söyleyen Harris, 'Erdoğan'ın uzun zamandır istediği gibi başkanlığı kazanmasının yıllardır seçimlerin etrafında dönen siyasi belirsizliğin ortadan kalkmasını sağlayacağını' ifade ediyor.

Harris, referandum dışında piyasa için olumlu olabilecek adımları ise şöyle sıralıyor:

Diğer yandan Timothy Ash ise yatırımcıların uzun vadede 'gücün tek bir elde toplanmasından ve güçler ayrılığının yeterince olmamasından' endişe duyduklarını aktarıyor:

"İyi politika iyi bir iç tartışmayı gerektirir. 'Evet' oyunun bunu nasıl etkileyeceği bir soru işareti. Adil bir diğer soru ise şimdiki sistemin nesi yanlış? Bu sistem AKP'nin parlak 2003-2013 yılları arasında işe yaramıştı. Şimdi ne değişti?"

Benzer endişeyi Londra merkezli yatırım şirketinden ismini vermek istemeyen ekonomist de dile getirerek, "Evet çıkması durumunda uzun vadeli Türkiye algısının olumsuz etkileneceğini düşünüyorum. Piyasaların uzun zamandan beri endişe ettiği bir konu Türkiye'de gücün tek elde toplanması ve bunun genel olarak bütün politika kararlarını, özellikle de ekonomi politikalarını olumsuz etkilemesi" diyor.

Aynı ekonomist yapılması gereken reformları ise 'varlık fonunun lağvedilmesi ve merkez bankasının bağımsızlığının geri verilmesi' olarak sıralıyor.

ABD merkezli yatırım bankası Morgan Stanley de 5 Nisan'da "Referandumun Ötesine Bakmak" ismiyle yayımladığı ve Türkiye ekonomisini masaya yatırdığı raporunda Türkiye Varlık Fonu için ayrı bir başlık açıyor.

Şubat ayında Ziraat Bankası, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ (PTT) ve Borsa İstanbul AŞ (BİST) gibi çok sayıda kamu kuruluşunun Türkiye Varlık Fonu'na devredilmesi büyük tartışma yaratmıştı.

Morgan Stanley'nin raporunda ise Türkiye Varlık Fonu ve Kredi Garanti Fonu gibi yöntemlerle düşük kamu borcuna güvenen yetkililerin döngüsel olmayan mali politikalarla ekonomiyi desteklediği aktarılıyor.

Rapor yazarları, yetkililer ile yaptıkları görüşmeler sonucunda Varlık Fonu'na aktarılan kamu kurumlarının 2017 özelleştirme politikaları içinde yer almaması nedeniyle bu yılki özelleştirme geliri olarak belirlenen 13 milyar Türk Lirası'nda bir değişiklik olmayacağını kaleme alıyor.

Bu yüzden altyapıyı desteklemesi amacıyla kurulan Varlık Fonu'nun kısa vadede mali dengedeki etkisinin sınırlı olacağı ve etkisinin ne olacağının tam olarak görülmesi için üç yıllık yatırım planının açıklanması gerektiği belirtiliyor.

Ayrıca yetkililerin Kredi Garanti Fonu üzerinden verilen kredilerin Mayıs 2017 itibariyle 100 milyar Türk Lirası'na ulaşmasını beklemesinin şaşırtıcı olduğu aktarılıyor.

Mart ayının sonunda Kredi Garanti Fonu'nun sağladığı Hazine kaynaklı kefaletin kapsamını genişleten protokol, Hazine Müsteşarlığı ve Kredi Garanti Fonu arasında imzalanmıştı.

Protokole göre, Kredi Garanti Fonu tarafından verilecek kefaletin üst limiti 200 milyon TL'ye yükseltildi, toplam kefalet hacmi ise 200 milyar TL olarak belirlendi.

Morgan Stanley'nin raporunda ayrıca Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) geç likidite penceresi üzerinden uyguladığı para politikası da mali politikalar gibi geleneksel olmayan bir yöntem olarak gösteriliyor.

"Düşük büyüme, yükselen işsizlik, enflasyonda devam eden kötüleşme ve döngüsel olarak artan cari açık yüzünden para politikasının 2017 ikinci çeyreği boyunca sıkı kalmasını bekliyoruz" diyen rapor, ekonomik büyümenin üretimden değil de mali politikalardan gelmesinin Türk Lirası'nı zayıflatacağı beklentisini aktarıyor.

Referandumdan sonra orta vadede yapısal reformların hayata geçirilmesi gerektiği ancak "Evet" çıkarsa bunun yerine sistem değişikliğinin hayata geçirileceği kaleme alınıyor.

Raporda işsizliğe de ayrıca vurgu yapılıyor.

İşsizlik oranını sabit tutmak için her yıl 800 bin iş yaratılması gerekirken 2016'da bu rakamın 2010-2015'teki 1 milyon işten 221 bin işe düştüğü aktarılıyor.

Ekonomik büyüme ve işsizlik arasında bir kısır döngü olabileceği için konuştukları siyasetçilerin işsizliğe odaklanacaklarına dair açıklamalar yaptığı ifade ediliyor.

yedi yılın zirvesine ulaşmıştı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 15-25 yaş arası işsizliğe işaret eden genç işsizlik verisi ise 4,8 puan artışla yüzde 24 oldu.

Türkiye ekonomisi, 2016 yılında ise yüzde 2,9 büyüme kaydetti.

Geçen yılın son üç aylık döneminde gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) büyümesi ise piyasa beklentilerinin oldukça üzerine çıkarak yıllık bazda yüzde 3,5'e ulaştı.

Tim Ash, Türkiye ekonomisi için yapılması gereken reformları şu şekilde sıralıyor:

Ash'e göre referandumdan çıkacak bir "Evet" oyu, kısa vadede piyasaların işine yarayacakken 'uzun vadede Türkiye'deki ekonomik politikaların verimliliğinin sorgulanmasına ve uzun vadeli büyüme potansiyeli hakkında bir hayalkırıklığına' yol açabilir.

Ash, hükümetin ilk 10 yılında devreye soktuğu başarılı ekonomik politikalara yüzünü dönmesi, özellikle Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve ekibinin 2013 yılında karar verdiği yapısal reform ajandasının devreye sokulması gerektiğine dikkat çekiyor:

"Orta vadeden uzun vadeye bakarsak 'Evet' yanıtı politikalarda yanlış adımlara ve hükümlere yol açabilir, piyasaların aşırı ısınması ve yerinden oynaması riski ara sıra ciddi olabilir. Beklenenin altında bir büyümeye, ekonomik durgunluğa ve ardından daha az düşünülmüş politik seçimlere yol açabilir. 2013'e baktığımız zaman ise bunun gerçekten böyle olması gerekmezdi."