Türkiye'nin en eski death metal gruplarından Asafated, 6 yıllık aradan sonra sahneye geri döndü. Türkiye’de yasal formatlı ilk death metal albümünü, "Kaybolmuş Masumiyet"i 1996 yılında çıkaran Asafated, sahne kararının ardından 4 konserlik de bir turneye çıktı.
Metal müziğin “anormal dönemleri”ni yaşadığı 90’larda iki demo, bir albüm, bir de EP çıkaran Asafated'in vokal ve bass gitaristi Tanju Can gördüğü bir rüya üzerine 25 yıllık grubu tekrar topladığını anlatırken gitarist Cenk Turanlı da "Tam old school, eskisi gibi herkes birbirine kenetlendi" diye ekliyor.
Turne sonrası İstanbul’a dönen ve 10 Şubat’taki Laneth Bir Gece 2 etkinliğine hazırlanan Asafated’dan Tanju Can, Atilla Tutumlu ve Cenk Turanlı T24’ün sorularını cevapladı. Grup elemanları, rock ve metal müzikle ilgili dükkanların yer aldığı Akmar Pasajı'nın soru bankası satan kitapçılara evrildiği, rock gruplarının klip ve fotoğraf çekimi yaptıkları terk edilmiş fabrika ve binaların kentsel dönüşüm kapsamında AVM olduğu süreçte metal müzik camiasında yaşanan değişimi anlattı.
- En son 2011’de konser vermiştiniz. 6 yıl sonra sahneye 4 konserlik bir turne ile döndünüz. Bu turne fikri nasıl ortaya çıktı?
Tanju: Bir gece yattım, bir rüya gördüm. Rüyamda 1998’di galiba, Radical Noise ile birlikte verdiğimiz konserin afişini gördüm ama tarihler yenilenmiş. Sabah uyandığımda Radical Noise’dan Emre’yi (Şahin) aradım. Rüyamı anlattım. “Yapalım mı?” dedim. “Abi süper olur, bizimkilerle bir konuşayım” dedi. Ben de “Bizimkilerle konuşayım. ‘Milletin içinde var mı?’ bir bakalım” dedim. Herkes atladı. Kafamızda soru işareti: Davulları kim çalacak? Ben de o zaman DoRock’ta işletmeci olarak çalışmaya başlamıştım. Benim için yeni olan grupları takip ediyordum. Razor’dan Berkay (Yıldırım) ile arada bir konuşuyorduk. Asafated’ı çok seviyor. “Asafated’dan bir kaç parça çalalım, sen de sahneye çıkarsın” diyorlardı. Ben de ona “Böyle bir şey var çalar mısın” dedim. O da “Okey” dedi ve kadro tamamlandı.
Cenk: İlk birkaç prova skandal geçti. Lise grubu gibiydi.
- Neden, heyecandan mı?
Tanju: Heyecandan değil, ama paslanmışsın, bir şeyleri unutmuşsun.
Atilla: Kadro şu an çok keyifli.
- Peki tek konserlik plan, turneye nasıl evrildi?
Cenk: Amaç Asafated - Radical Noise konseri yapmaktı. Tanju internette bu amaçtan bahsetti. O gün yarım saat geçmişti ki Ankara konseri okeylendi. Bursa okeylendi. Aynı gün içerisinde “Ben de düzenlerim” diye başka şehirlerden de arandık. Tam old school, eskisi gibi herkes birbirine kenetlendi.
Tanju: Ankara konserini düzenleyen Witchtrap’ten Tarkan (Gürol) çok eski arkadaşımız. Onlar da bunun üzerine grubu tekrar toparladı.
“Kalan iki konserde de bu parçayı çalmayın…”
- 10 Şubat’ta Salon İKSV’de düzenlenecek olan Laneth 2’ye nasıl dahil edildiniz?
Tanju: O da turne esnasında oluştu. İlk konserimizde teknik aksaklıklarımız oldu. Favori parçalarımızdan Tout va Bien’i çalamadık. Sonra Ankara konserimizde o parçayı çalmak için gerekli pedallar yoktu. O yüzden yine çalamadık. Laneth’i düzenleyen arkadaşımız Çağlan (Tekil) bize dedi ki “Kalan iki konserde de bu parçayı çalmayın. Laneth kadrosuna Tout va Bien playlist’iyle sizi alalım. Biz de “Okey” dedik. Aksiliklerin doğurduğu bir güzellik oldu.
- Bu arada Tout va Bien EP’sinindeki şarkıları internette bulup dinleyemiyoruz. Bu yüzden Laneth 2’ye gitmenin anlamı arttı.
Cenk: O EP Zihni Müzik’ten çıktı. Onların Spotify’a yüklemesi gerekiyor. Ama bildiğim kadarıyla Tout va Bien’in plağı çıkacak. Onun üzerine çalışıyorlar. Yayınlandığı zaman sadece kaset formatında çıkmıştı, hemen tükenmişti. 3 bine yakın satmıştı.
- Metallica, Load albümünü ya da Megadeth, Risk albümünü çıkardığında da söylendiği gibi metal müzik severlerin çok kullandığı şöyle bir eleştiri cümlesi var: Değiştiler! 1995 tarihli Kaybolmuş Masumiyet ile 1999 tarihli Tout va Bien arasında ciddi bir sound farkı var. Bunun sebebi nedir?
Tanju: Mutlaka var. Tout va Bien çok death metal gibi tınlamıyor. Farklı bir sound’u var. Sound olarak 90’ların başından ortasına kadar yapılan kayıtlar 99’lara göre hakikaten çok çiğdi. Bugünlerden bahsetmiyorum bile. İlk girdiğimiz stüdyo ile ikinci girdiğimiz stüdyoda olanaklar çok farklıydı.
- Olanaksızlığa örnek olarak konser verilebilecek mekanların azlığı da gösterilir. İstanbul’da o dönemlerde metal veya rock bar vardı?
Tanju: Hayır, yoktu. Konser verdiğimiz mekanlar zaten rock bar değildi. Sadece kitleyi ve parayı görünce rock bar kıvamına dönüşüyordu. Gitanes Bar açıldığında insanların içeride şiir okuduğu bir mekandı.
Atilla: Tam 25 sene oldu. İlk konserimiz 2 Şubat’ta Balo Sokak’taki Gitanes Bar’daydı.
Cenk: Çalınabilen yerler bir gece önce disko olan yerlerdi. Rock konserleri pazar günleri olurdu. Boş günlerde.
Tanju: O çok sonra. 93’te hiçbir şey yoktu.
Cenk: Üniversitelerde çalıyorduk o zamanlar. Yemekhanelerde çalardık.
Tanju: Ankara’ya gittiğimizde de düğün salonlarında çalıyorduk.
- Yemekhanede düzenlenen konserleri şu şekilde hayal ediyorum: Birisi el yordamıyla ses sistemini buluyor, diğeri mikrofonu, başkası fotokopiyle afişleri basıyor...
Tanju: İşte o zaman Aptülika vardı. Gırgır’da çiziyordu. Oradaki küçük köşeye bir yazı: “Asafated konseri şu tarihte.” Onun sayesinde 300 kişi falan gelirdi.
Cenk: Afişleme falan yasaktı.
- Turne kapsamında konser verdiğiniz İzmir ve Bursa, 90’ların sonuna doğru birçok metal müzik mekanının bulunduğu şehirlerdi. Bugün nasıl? Hatta bu turneyle geçmiş konserlerinizi kıyaslar mısınız? Mesela gençlerin katılımı nasıldı?
Tanju: Genç insanlar da vardı.
Cenk: Zehir gibi genç bir tayfa var. Kafası bizim gibi. Ben onlarda gençliğimi görüyorum.
Tanju: 90’larda, İstanbul’daki konserler, katılım ve insanların coşkusu açısından bugüne göre çok farklı geçiyordu. Türkiye’deki o dönem yaşanan underground olayların dünya çapında eşi benzeri yok. 93’te Fransa’ya gitmiştim. Herifler “Siz manyaksınız” diyordu. Latin Amerika gibiydik. Adamlar rock’n roll’u, metal müziği hâlâ ciddi yaşıyorlar. 90’ların başından 97’ye kadar olan ortam çok anormaldi.
- Nasıl bir anormallikten bahsediyorsunuz?
Cenk: Ortak iş yapılırdı. İki üç grup ortak olur konser düzenlerdi. Death metal konseri de değil. Bir trash grubu, bir death metal grubu, bir punk grubu üçü beraber toplanıp konser verirdi. Punkçı giremez, şu giremez diye bir şey yoktu.
Tanju: Herkes herkesin konserine giderdi. Cidden bu müzik türü o dönem çok yeni ve popülerdi. Şimdi old school metal müzik dedikleri o zaman yeni çıkmış bir müzikti.
- Şöyle bir grafik var: Müziğin paylaşımı kolaylaştıkça ve kayıt kalitesi yükseldikçe Türkiye’de metal müziğe ilgi azaldı.
Cenk: Türkiye’de metal grupları 2000 sonrası kafalarını kuma gömdü. Çok fazla grup yoktu zaten. 2000 sonrası çıkan bir sürü grup oldu. Onlar da genelde brutal death yapan gruplardı.
Tanju: Bu kadar ilgi gösterilen konserlerin tamamen eski gruplardan oluşması benim için ilginç. Bütün biletler satılıyor ama yeni bir şey yok.
- Laneth 2’de 20 yıldır sahneye çıkmayan gruplar var.
Tünay Akdeniz gibi 40 yıldır çıkamayan var.
- Peki, metal müziğe ilgi hangi dönemde azaldı?
Cenk: Ben ilginin azaldığını düşünmüyorum.
Tanju: Katılım azaldı. Yabancı grupların bir dönem çok fazla gelmesi yerli piyasaya ilgiyi biraz azalttı.
“Metalci dediğimiz insanlar,
ADSL metalcisi oldu”
- Hangi dönem?
Tanju: 2000 sonrası… İnsanlar internet paylaşmaya başlayınca, aslına bakarsan her şeyi Youtube’da bulmaya başlayınca, metalci dediğimiz insanlar ADSL metalcisi oldu. Adam evinde oturuyor, birasını açıyor ondan sonra açıyor bilgisayarından şarkıları… Bara gitmiyor. Muhabbet olur mu, bir grup var şunlar söylemiş, bunları yazmış, şu riff’leri kullanmış. Bu paylaşımlar bitiyor.
- Metalci eve mi kapandı?
Tanju: Aynen öyle
“Extreme tarzlarda
bizim ülkenin müzisyenleri iyi”
- Yeni gruplar çıkmıyor mu? Heyecan yaratarak gelen yeni gruplar var mı?
Tanju: Çıkıyor. Mesela bugün Türkiye’de çok iyi black metal grupları var. Dünya çapında bir kaliteye sahip. Hem iyi müzik yapıyorlar hem de tavırları olması gerektiği gibi oldukça saldırgan. Mesela İzmir’den Pitch Black Process var. Dünyayı turluyor.
Cenk: Bence de brutal death metal grupları çok iyi. Avrupa’da turluyor. Mesela bizim jenerasyondan Cenotaph’ı beğeniyorum. Eski ama o adam inatla o grubu taşıdı ve bu sene iki tane daha turnesi var. Dünyayı dolaşıyorlar. Extreme tarzlarda bizim ülkenin müzisyenleri iyi. Teknik metalde çok iyiyiz.
Atilla: Bir de müzik gruplarını bir araya getirecek, sunacak bir sektör yok.
Cenk: Sektör tekrar oluşmaya başladı.
“Ülkemizin durumu yüzünden yabancı gruplar gelmeme kararı alıyor”
- Metal müzik sektörünün tekrar canlanmaya başlaması nostaljik bir tavır olabilir mi?
Cenk: O da var, ama şu da var: Ülkemizin durumları yüzünden yabancı gruplar buraya gelmeme kararı alıyor.
Tanju: Doğru, o da buradaki piyasayı yükseltiyor.
“Organizasyon yapan arkadaşlarım yabancı gruplardan ‘Hayatta gelemeyiz’ diye mail alıyorlar”
- Ülkemizin durumu derken Reina saldırısı gibi terör olaylarından bahsediyorsunuz?
Cenk: Organizasyon yapan arkadaşlarım “Hayatta oraya gelmeyiz” şeklinde mailler alıyorlar. Gelen gruplar var tabii. Anathema geliyor, 5 bin bilet satıyor. Hayatında o kadar bilet satmış mıdır, bilmiyorum. Volkswagen Arena doluyor. Şu an büyük bir açlık var. Eskiden “Onu ben izledim. Bir daha gitmem” denirdi. Şu an kim gelse herkes saldırıyor. Festivaller iptal oldu. Darbeden sonra çok iyi birkaç konser vardı. Hepsi iptal oldu. Gençler de konsere gitmek istiyor. Yerli gruplar da “Her yerde çalarız” dedikleri için ilgi o tarafa kaydı.
2012’de alkol şirketlerinin sponsor olması yasaklandı. Onun etkisi oldu mu?
Cenk: Oldu canım. Iron Maiden konserine gittim su ve sıcak kola vardı. “Yeter be” diyerek çıktım. Yaptırımla insanı boğmanın anlamı yok. Saçma sapan organizasyonlar. Metallica konseri de öyle oldu. Metallica konserinde bira satılmaması mümkün değil. Millet kafayı yedi. Olayı da sadece içkiye bağlamak istemiyorum. Bu özgürlük kısıtlaması başka bir şey değil.
Tanju: Hiç demokratik değil.
- 90’lardan bugüne metal camiasının muhalif duruşu değişti mi?
Tanju: Düşünebilen insanlar bu müziği yapıyor, gözüyle bakıyorum. Düşünüyor, gözlemliyor, değerlendiriyor… Bunun sonucunda da tepkisini koyuyor. 60’larda, 70’lerde de böyleydi. Bugün de böyle.
- 90’ların alternatif sound’u metal camiasıydı. Bu dönemin alternatif sound’unu, muhalif tavrının ise elektronik, hip hop ve indie gibi müzik türklerine kaydığını söyleyebilir miyiz?
Tanju: Indie müziğin protest olduğunu mu düşünüyorsun? Evet, hip hop hep sözünü esirgemeyen bir müzikti. Indie müzikte muhalif bir örnek göremedim. Hatta bu konuda bizim metal ve rap piyasasının dimdik ayakta durduğunu düşünüyorum. Alternatif piyasa biraz kendi kafasına göre takılıyor.
“Yarın kayıt yaparsak,
biz dahil hiç kimsenin şaşırmaması lazım”
- Yeni bir albüm kaydetmeyi düşünüyor musunuz?
Tanju: Belki olabilir.
Atilla: Daha fazla gaz verirsen olabilir.
Tanju: Aslına bakarsan biz turne işine başladığımızda yarın ne olacağını bilmiyorduk. Belki ilk gün birbirimiz “Başlatmayın turnesine” diyebilirdik. Ondan sonra herkes evine gidecekti. Geçmişte olmayan şey değil. Bu sefer o kadar zevk aldık, o kadar iyi geldi ki her şey… Beraber olmak, tekrar müzik yapmak, turlamak, insanlarla buluşmak, o yolculuk esnasındaki geyik muhabbetleri hepsi süperdi. O yüzden yarın elimizdeki vakti zamanında yapmadığımız parçalardan ya da tuttuğumuz bir şeyleri birleştirip de bir kayıt yaparsak hiç kimsenin şaşırmaması lazım, biz dahil.
- Sound nasıl olacak?
Tanju: Indie grupları gibi sert bir şeyler yapacağız. Bilmiyoruz. (Gülüyorlar)
Cenk: Bakacağız. Şu an her şey tatlı gidiyor. 20 yıl önce yapamadığımız bazı şeyleri yapabiliyoruz. Tişört bastırmak dahil.
Tanju: Köstebek’e gideyim de “Orkun bana 50 tane tişört bas” diyeyim, böyle imkanlarımız yoktu. Çamaşır suyuyla yapıyorduk.
- Her müzik söyleşisinde soruduğum bir soru var. Taksim mi, Kadıköy mü?
Atilla: Benim umurumda bile değil. Böyle saçma sapan nargile kafede 24 saat takılacağına müzik aleti çalsın. Müzik iyidir.
Tanju: Günümüzde Kadıköy, Beşiktaş ve belki Beylikdüzü gibi yerlerin dolmuş olması Taksim gibi yerlerin öldürülmeye çalışılmış olmasıyla alakalı bir durum. Bugün Kadıköy ve Beşiktaş’ın var olma sebebi bu.
Cenk: Taksim’de pazartesi günleri 400 bilet kesiyorduk. Yakın geçmiş. Ama ne oldu? Bitti. Başka bir yerden alternatif çıktı. Gençlerin eğlenmek istediği bir yerler olacak. Bunu da gençler yaratır zaten.
"Mekanların anlaşması vardı; Taksim’de çalan Kadıköy’de çalmazdı"
- 90’larda da buna benzer bir karşıtlık vardı. Siz Bakırköylü bir grupsunuz. Diğer tarafta Kadıköylü gruplar vardı. Taksim’in adı geçiyor muydu o dönem? Nasıl bir rekabet vardı?
Tanju: Bizim dönemimizde Bakırköy ve Kadıköy var.
Cenk: Tatlı bir rekabet vardı. Ama bu hep dostluk çerçevesinde oldu. Radical Noise Kadıköylü bir gruptu. Bütün günümüzü beraber geçirirdik ama şaka bazlı Kadıköy sound, Bakırköy sound diye atışırdık.
Atilla: Bu arada biz atışmıyorduk. Kadıköy tarafı atışıyordu. (Gülüyorlar)
Cenk: 2003 sonrası Taksim’de çalan bir grup Kadıköy’de çalmazdı. Mekanların anlaştığı şeyler vardı. Kadıköy’de çalan grup da Taksim’de çalmazdı. Ama Kadıköy-Taksim kapışması, karşılaşması şeklinde etkinlikler oldu. Haydarpaşa’da Taksimli ve Kadıköylü gruplar beraber konser verdi.
- Kadıköy ve Bakırköy arasında sound farkı belli ediyor muydu kendini?
Atilla: Bakırköy-Kadıköy mevzusunun sebebi Bakırköy tayfasının mevzuya tavrıyla alakalı. Kadıköy’de o bütünlük var mıydı? Bilmiyorum. Biz daha böyle avam kadroyduk, hepimiz işçi çocuğuyuz… Şuna dönüşmeye başladı: Biraz daha sert tavrı olan Bakırköylü olmasa bile Bakırköy grubu gibi lanse edildi. Aynı zamanda seyirci olarak da o tayfa çok farklıydı. Kardeş gibiydik. Kimse kimseye dokundurtmazdı.
Tanju: Bizim dönemde Bakırköy meselesi çok mucizevi bir şey. Herkes parasını ortak kullanırdı. Kardeşlik çok önemliydi.
- Asafated için "Her şeyin birbirinin aynısı olan ve siyah beyaz filme benzeyen komünist bir ülkede doğup büyümüş olmanın, hayatımın en büyük dezavantajı olduğunu sanırdım. Bu düşünce Türkiye'ye gelip cehalet, ikiyüzlülük, sahtekarlık gibi hislerle tanıştığım, bunların beni nasıl acıttığını anladığım güne kadar sürdü. Bu noktada nefretle tanıştım. Ve tam orada bir yerde Asafated başladı” diyorsun. Aslında Bulgaristan’dan daha sert bir Türkiye’ye geldiğinden bahsediyorsun.
Tanju: Ben Bulgaristan’da doğdum, büyüdüm. Komünizm denen sistemin içinde. İnsanlar bugün büyük bir merakla Küba’ya gidiyorlar. Böyle sosyalizmi yaşayalım falan. Öyle bir şey yok. Ben çocuktum ama annem, babam için hayatın orada ne kadar zor olduğunu hatırlıyorum. Milyonlarca insan için de aynıydı. O yüzden çok puslu havası vardı. Rengi yoktu. Bütün insalar için aynı. Sistemin kölesi gibi. Ülkenin yüzde 1 çok iyi geçiniyor, parti üyeleri vesaire. Az bir parayla buraya geliyorsun, orada her şeyini satmışsın. Geçinmeye çalışıyorsun. Devletin küçük bir yardımıyla ev kiralıyorsun. Daha sonra o eve üç beş tane eşya almak için mobilyacı buluyorsun. Herif sana yarı yapılmış bir mobilya seti getiriyor. Tamamı için parasını alıyor. Sonra herif ortadan kayboluyor. Sen de bunlarla tanışmış oluyorsun.
- Bu sonra Asafated’ın kuruluş motivasyonu mu oluyor?
Tanju: Kuruluş demeyelim de insanların içinde hissettikleri ve dışa vurdukları bunlar.
“Metal müziği sevmenin bir derinliği var”
- O dönemki metal camiasının muhalif duruşunu anlamaya çalışıyorum. Metal müziğe nasıl başladınız?
Tanju: Herkes için farklı o. Ben başka bir şey üzülüyorum. Başkası ne bileyim Renault araba alıp Volvo ya da Mercedes alamadığı için üzülüyor.
Atilla: Ondan mı metalci oluyor?
Tanju: O da metalci oluyor, Kadıköy metalcisi. (Gülüyorlar)
Atilla: Metal müziği sevmenin bir derinliği var, muhakkak. Yalnız ve mutsuz bir çocuktum, öyle büyüdüm. Onun etkisi olabilir ama her şeyden önce sound’u seviyoruz. Tout va Bien’i yaparken de öyle. “Tanju yapalım çok güzel oldu” diyip sound uyar mı, uymaz mı düşüncesine de kapılmadım. Benim tepki falan umurumda bile değildi. Ben açıkçası gitar çalmayı çok seven bir adam da değilim. Benim buradaki derdim kişisel şeylerimi ortaya dökmek, anlatmak. Yoksa elimizde gitar vardı, virtüöz olurduk. Gitar çalışmaktan da antrenmanını yapmaktan da nefret ediyorum.
Cenk: Biz de öyleyiz. Amatör ruh devam ediyor.
Atilla: Tanju mesela sahneye çıkığı zaman kendini kaybediyor. Tanju çok iyi müzisyen mi? Değil ama bence en iyi sahne adamlarından ve vokallerden biri.
Cenk: Sahne zaten çok entresan bir şey. 90’larda 20 yaşında bir çocuk iken sahneye çıktık. O sahne bir karış olsun önemli değil. Bir daha inmek istemezsin. Sahneye çıkan bir adamın “Ben artık sahneye çıkmak istemiyorum” demesi gibi bir şeyi anlamıyorum. Tanju bırakıyordu bass’ı. Kimse “Tanju neden bass çalmadın” diye söylenmiyor. O an öyle hissetmiş. En iyi müziği biz çalalım gibi bir derdimiz olmadı.
Atilla: En iyi grup olmak gibi bir tavrımız da hiçbir zaman olmadı.
Cenk: Bir yarışma yok ortada. Müziği yarıştıramazsın zaten.
Tanju: Müzik yarışmaları aptallar için.