Gündem

Welt: Almanya'daki yasak referanduma malzeme yapılıyor

Alman basınında Türk siyasetçilerin yapacağı kampanya etkinliklerinin Almanya'da yasaklanması ve Türkiye-Avrupa ilişkileriyle ilgili yorumlar öne çıkıyor.

05 Mart 2017 21:19

Haftalık Der Spiegel dergisinin bu haftaki baş yazısında Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye politikası eleştiriliyor ve Merkel'ın 'teslimiyetçi siyasetine son vermesi' gerektiği belirtiliyor.

"Angela Merkel Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmasının prangalarından kendini kurtarmak zorunda. Başbakan Merkel ve hükümeti Erdoğan ile ilişkilerinde bağımsız davranmıyor, üzücü bir şekilde baskı altında kalıyor. Çünkü Merkel'in Türkiye siyaseti en baştan korkuyla güdülenmiş durumda. Erdoğan'ın daha önce tehdit ettiği gibi mülteci anlaşmasından vazgeçmesi ihtimali bu korkuyu felç haline getiriyor. Merkel tekrar bağımsız ve değerleriyle örtüşen bir şekilde müzakere edebilmek için artık korkularından kurtulmak zorunda. Mülteci anlaşmasından kendisi vazgeçecek değil. Ancak Erdoğan'ın anlaşmadan vazgeçebileceği endişesiyle de daha fazla müzakereleri devam ettiremez. Avrupa'nın sınırlarının güvenliğini Türkiye'den tedarik etmediği, tam tersine kendi üzerine aldığı bir mülteci siyasetiyle alternatifler yaratmasının zamanı geldi."

Welt am Sonntag gazetesinde yayımlanan yorumda ise Almanya'da Türk siyasetçilerin kampanya aktivitelerine izin verilmemesinin Türkiye'deki referamduma malzeme yapıldığı belirtiliyor:

"Çifte standard suçlamaları, Türk tarafının savını gözden geçirmesini gerektiriyor. Türkiye kendisini, iç ve dış düşmanlar tarafından tehdit edilen ve bunlarla mücadele eden bir hukuk devleti olarak görüyor. Bu nedenle Türk bakanın bu duruşu taktiksel nedenlerle mi yoksa gerçekten buna inandığı için mi koruduğu aslında önemsiz. Propagandaya etkisi aynı: Türkiye Alman ilgisizliğinin kurbanı oldu. 16 Nisan'da Türkiye'de, parlamenter demokrasinin Erdoğan'ın isteklerinin damga vuracağı otokratik bir başkanlık sistemine dönüşümü için bir referandum düzenlenecek. Bütün propagandaya rağmen kamuoyu yoklamalarında iki taraf birbirine oldukça yakın gidiyor. Bu nedenle AKP harekete geçirmek zorunda ve bunun için de bir düşmana ihtiyacı var. Daha da iyisi bu düşmanın dışardan olması. Şu anda bu düşmanın adı Almanya. Can sıkıcı biçimde bu düşmanın adı aynı zamanda Deniz Yücel."

Süddeutsche Zeitung gazetesinde Stefan Kornelius imzasıyla yayımlanan yorumda ise AKP'nin gerginlikleri tırmandırma siyasetinden beslendiği eleştirisi getiriliyor.

"Gideren otokratikleşen Türkiye artık sorunların ağır başlı bir şekilde çözülebildiği bir ortak değil. İktidardaki AKP sürekli yeni tehdit ve düşmanlara ihtiyaç duyan totaliterlik hevesindeki tüm hareketler gibi, güç arzusuna ve farklı düşünenlere karşı uygulamalarına temel kazandırmak için olayları tırmandırmaktan besleniyor. Bu sebeple çekinmeden Almanyadakiler de dahil olmak üzere takipçilerini tahrik ediyor. Almanya'da hiç kimseye totaliterlik mekanizmaları konusunda ders verilmesi gerekmiyor. Tam tersine şu soru sorulmalı: Türkiye ve siyasi temsilcileri kendilerine ders verilmesine izin veriyor mu? Cevabı hayır. Bir deneme yapılsa yapıcı da olmaz ve yeni tartışmaları alevlendirir. Eğer Türkiye demokratik karakterini kaybederse Almanya siyaseti bunu engeleyemeyecektir. Ancak Almanya bağnaz popülistler tarafından enfekte olmaya boyun eğmeyerek ve demokrat kalarak bir örnek olabilir. Bağnaz popülistlere iki küçük mesaj her zaman acı verir. Eğer kim ki demokraside kendisi için düşünce özgürlüğü isterse, o zaman eleştirileri de göğüslemesi gerekir ki, o bunu kendi vatanı Türkiye'de unutmuş olsa bile. Ve eğer kim ki en yüksek perdeden kükrerse, genelde haksızdır."

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde Rainer Hermann imzasıyla yer alan yorumda, Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı olduğu vurgulanıyor.

"Erdoğan şu an dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan ülkesini en büyük 10 ekonomi arasına sokmak istiyor. Açıkça görünüyor ki, buna ulaşmanın en iyi yolunun, Çin gibi, otoriter bir sistemle olacağına ikna olmuş durumda. Böylece bir Türk tipi devlet kapitalizmi inşa ediyor. Etrafını kendisine, yani bastırılmaz bir güç isteği içersindeki güçlü adama, bağımlı hale getirdiği en önemli iş adamları çembere alıyor. Türkiye Çin'in ardından İpek Yolu'ndaki ikinci büyük güç olmayı hayal ediyor ama ülke bunun için çok küçük. Diğer taraftan Çin için Türkiye sınırlı bir ilgiye hasıl olabilir, zira Türkiye hiçbir zaman bir bilim üreticisi olmadı ve şu anda da değil. Türkiye Avrupalı şirketlerin ülkeye getirdiği bilim ve teknolojiye bağımlı oldu. Brexit ülkesi İngiltere'nin önerdiği ortak bir savaş uçağı yapma projesi de bu teknoloji açığına çare olmayacak. Türkiye en büyük ihracat pazarı olan Avrupa'ya bağımlı olduğu sürece Çin için ilginç olabilir. Türkiye Avrupa'dan başka tarafa yönlenirse, kaybeden Avrupa değil Türkiye olur."

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Seda Sezer Bilen