Çeviri - İnan Ketenciler
Jackson Diehl / Washington Post
Suriye’deki kanlı karmaşa, ABD’nin küresel düzenden geri çekildiğinin ne olacağının Şekil 1A’daki hali gibi duruyor. Başkan Trump’ın emrini verdiği dikkatlice sınırlandırılmış saldırı, Obama gibi kendisinin de Orta Doğu’nun kalbinde bir güç boşluğu yarattığı gerçeğini değiştirmeyecek. Sonuçta bu işten karlı çıkanlar, IŞİD’in sona ermesinden sonra bölge ve Batı için sorun yaratacak Rusya, İran, Hizbullah, Türkiye ve cihatçılar olacak.
Bu apaçık ortada. Daha belirsiz olan ise Trump’ın başkanlığı 15 ay önce devralmasının ardından bölgede ABD liderliğindeki düzenin çökmesinin sonuçlarının etki alanının ne kadar geniş olacağı… ABD elçileri vasıtasıyla ve insanı yardımlarla kurbanlara yardım ederek kötü aktörleri caydırılması ve siyasi çözümler aranması gereken dünyanın birçok çaresiz yerinde bir boşluk var.
Hadi bir bakalım. 1994’ten beri 8. kez toplanan ve ABD Başkanı’nın ilk kez katılmadığı, New Hemisphere’deki Amerikan Devletleri Örgütü zirvesiyle başlayalım. Bölge, modern zamanlarda yaşanan en büyük krizlere şahitlik ediyor: Venezuela’da on milyonlar için şiddet ve açlığa yol açan, 1 milyon kişinin ülkeden kaçmasına yol açan politik ve ekonomik patlama. – Ki bu Latin Amerika tarihindeki en büyük yerinden olma hadisesi -
Yüz yıl ya da daha fazla zamandan beri Latin Amerika ve Karayip ülkeleri bir krize girdiğinde düşüşü durdurması için ABD’den – iyi ya da kötü sonuçları olacak – bir müdahalede bulunmasını beklerdi. Zirve, Washington’a mülteciler ve Caracas’taki otokratik rejime karşı ortak bir stratejinin ardındaki ortaklarını destekleme şansı sundu.
Tabii Trump orada değildi. Bölgesel liderlerle krizi ele almak konusunda gösterdiği tek çaba olan geçen eylüldeki akşam yemeğinde aptalca askeri müdahale fikrini gündeme getirdi. O zamandan beri de bazı liderlerin Venezuela petrolüne ambargo koymak gibi daha gerçekçi çözüm önerilerini görmezden geldi. Dışişleri Bakanlığı’nda Latin Amerika ve mülteci işleri için önemli boşlukların yeri doldurulmadı. Venezuela’nın aşağı yöndeki gidişi de devam edecek.
Bir sonraki durak: Güney Sudan. 2011’de büyük ölçüde ABD diplomasisi sayesinde kurulan bir ülke… İki yıl sonra iki farklı grup arasında bir iç savaş çıktı ve bugüne kadar da devam etti. On binlerce kişi öldürüldü, iki milyon kişi evinden oldu; Birleşmiş Milletler geçen yıl ülkenin kıtlığın eşiğinde olduğunu söyledi.
ABD’nin iki yönetim arasındaki koruyucu politikası birden yok oldu. ABD Güney Sudan için özel bir elçi bulundururdu, bu koltuk artık boş. Ülkeye ilgi gösteren tek üst düzey Trump yöneticisi ekim ayında ülkeye giden ve BM Güvenlik Konseyi’ni – başarısız bir şekilde – silah ambargosu uygulamaya çağıran BM Büyükelçisi Nikki Haley oldu. Hem George W. Bush’un, hem de Barack Obama’nın Güney Sudan’a özel bir ilgisi oldu. Söylemeye gerek yok, Trump’ın yok.
Sırada Bruma var, ABD diplomasisi sonucunda dönüşen diğer bir ülke. ABD’nin kapsamlı ekonomik yaptırımlarından kurtulmak ve Çin’den biraz bağımsızlık kazanabilmek için, ülkedeki askeri yönetim Nobel Barış Ödüllü Aung San Suu Kyi’yi cezaevinden tahliye etti ve 2015’te göreceli olarak daha özgür bir seçim yapılmasına izin verdi. Obama, Myanmar da denen ülkeyi iki kez ziyaret etti. Obama, Myanmar da denilen ülkeyi iki kez ziyaret etti. Ardından, geçen Ağustos ayında generaller, Rohingya azınlığına karşı acımasız bir harekat başlattı ve sınır boyunca 700.000 kişiyi Bangladeş'e kadar sürdü.
Dönemin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, gecikerek de olsa harekata etnik temizlik dedi.
Ancak ABD’nin bu acımasız vahşete tepkisi anemikti. Kongre baskısıyla, kampanyadan sorumlu bir generale yaptırım uygulandı ve bazılarına bazı vize kısıtlamaları getirildi. Ama yine de, üst düzey tek yetkili memur, bölgeye bir heyet gönderilmesini zorlayan Haley’di.
Bir Amerikan heyetini bırakın, bölgenin Dışişleri Bakanlığı’nı temsilen üst düzey tek bir isim bile, başka yerlerde olduğu gibi, daimi olarak atanmıyor.
Son bir duraktan söz etmekte fayda var, Tibet’in yanında bir yer, Çin kontrolünde bir yer 21. yüzyılda insanlara baskı yapmak için yüksek teknolojili bir laboratuvara dönüştü. Tibet hükümetinin sürgündeki başbakanı Lobsang Sangay, geçen hafta Washington'a tek bir amaç için gitti: Trump yönetimini Dışişleri Bakanlığı’nın Tibet meseleleri için atanan özel koordinatör – elbette ki boş olan- koltuğuna birini atamaya ikna etmek.
Bu küçük bir bürokratik işlev gibi görünebilir, ancak Şangay'ın da belirttiği gibi, dünyadaki başka hiçbir hükümetin Tibet koordinatörü yok. Bu ABD yetkilisi, diğer ülkelerin hükümetleri ile kendi yönetimini görüştürmekte, yardım kanallarını dağıtmakta ve Çin'i Tibet'le görüşmeye zorlamakta çok önemli bir rol oynuyor. Tibet Başbakanı, “ABD temsilcisi olmadan, Tibet meselesi gündeme gelmiyor” diyor. ABD liderliği olmayan bir dünyada belki de az fark edilen bir kayıp. Çok dikkat etmeyen bir kayıp olabilir, ancak ABD’nin liderliğinin olmadığı bir dünyadaki birçok kayıptan biri…
Metnin orjinalini okumak için tıklayın