ABD ve Türkiye'nin vize işlemlerini karşılıklı olarak askıya almasını değerlendiren İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş, gerginliğin, özellikle Ortadoğu’ya ilişkin iki ülkenin ciddi farklı bakış açısına sahip olmasıyla birlikte, 2013’te ortaya çıktığını belirterek, "Bu kriz önümüzdeki hafta halledilirse, temin ederim ki 3 hafta sonra yeni bir krizimiz daha olur. Çünkü objektif olarak artık Türk-Amerikan ilişkileri dikiş tutmuyor" dedi.
Evrensel'den Meltem Akyol'un haberine göre Güneş, “Türkiye’nin el Kaide’yle irtibatlı gruplara silah aktarıyor” iddiasıyla gerilmeye başladığını, bu gerilim 15 Temmuz, IKYB referandumu ve son olarak PYD’ye yapılan silah yardımları ile tırmandığının altını çizdi.
Büyükelçilerden Erdoğan'a yanıt
ABD ve Türkiye arasındaki vize krizi karşılıklı açıklamlarla tırmanıyor. Önceki gün Cmhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın "kendi başına karar aldı" diyerek vize krizinin faili olarak ABD Büyükelçi John Bass’ı sorumlu tutmasına önce ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, ardından da Büyükelçi John Bass’tan yanıt geldi.
Vize uygulamasını askıya alma kararının Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’yla eşgüdümlü alındığını söyleyen ABD Dışişleri Bkaanlığı Sözcüsü Nauert, “Büyükelçimiz işleri kendi başına yapmaz. Türkiye’de yaptığı işten de gurur duyuyoruz. Vize krizinin aşılması tutuklanan yerel çalışanlarımızın avukatlarına erişim izni vermeleri iyi bir başlangıç olur” diye konuşmuştu.
Bu açıklamanın ardından Erdoğan’a yanıt veren Bass “Vize hizmetlerini durdurma ABD hükümeti tarafından alınan karardır. Hiçbir çalışanımızı yargıdan kaçırmıyoruz. Topuz’un neden tutuklandığına ilişkin hala yanıt alamadık” dedi.
Önceki gün "misliyle karşılık veririz" diyen Başbakan Binali Yıldırım da Çankaya Köşkü’nde düzenlenen Valiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmada sağduyuyu elden bırakmayacaklarını söyledi. Yıldırım, “Temennimiz iki müttefik arasındaki ilişkilerin kısa sürede normale dönmesidir” ifadesini kullandı.
"İlişkiler 2013'te beri gergin"
Yaşanan krizi değerlendiren İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş, iki ülke ilişkilerinin düküş tutumadığını söyledi.
Gerginliğin, özellikle Ortadoğu’ya ilişkin, iki ülkenin ciddi farklı bakış açısına sahip olmasıyla birlikte , 2013’te ortaya çıktığını belirten Güneş, şunları kaydetti:
“2013’ten beri de bu ilişkiler pek dikiş tutmuyor. 2013’te bir önceki Büyükelçinin Ankara görevinin bitmesini takiben, Ankara’nın el Kaide’yle irtibatlı gruplara silah aktarmaya başladığını ifade etmişti. Buradan başlayan çatlak devam ediyor. Tabi bunun üstüne 15 Temmuz eklendi. 15 Temmuz’la ilgili bir numaralı sanık olarak aranan kişi, ABD’de yaşıyor. Türkiye kamuoyu ve politikacıları bu darbenin arkasında kontrollü ya da kontrolsüz bir düzeyde ABD’nin olduğunu düşünüyor.
ABD Irak Kürdistan referandumunu tanımadı ama Türkiye büyük ölçüde Kuzey’deki Kürdistan oluşumunu destekleyen bir ülke olarak Amerika’yı görüyor. Ve son olarak şu an Türkiye için ve Ankara için en öncelikli gündem olan PYD meselesi çerçevesinde, PYD’nin silahlandırılması ve neredeyse yaklaşık 100 bin kişilik bir ordu haline getirilmesi.
Şimdi bütün bunları alt alta yazdığımızda, 2013’ten beri bunları biriktirmiş iki ülkenin vize krizi değil, doğrusu Kuzey Kore’ye benzeyen bir kriz beklerdim.”
"İlişkiler dikiş tutmuyor"
Tüm bu gelişemeler nedeniyle krizin şaşırtıcı olmadığını belirten Güneş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ve bu kriz önümüzdeki hafta halledilirse, temin ederim ki 3 hafta sonra yeni bir krizimiz daha olur. Çünkü objektif olarak artık Türk-Amerikan ilişkileri dikiş tutmuyor. Yani iki ülkenin Ortadoğu siyasetinde çok temel bakış açısı farklılıkları var. Bu elbette giderilemez onarılamaz bir şey değil. Ama bu hem Washington’un belli revizyonları hem de Türkiye’deki hükümetin çok ciddi revizyonlara gitmesini ve yeni bir strateji oluşturmasını gerektirir. 6 ayda bir taraf değiştiren, ağırlık merkezi değiştiren bir hükümet, –bu ağırlık merkezinin neresi olduğu da önemli değil, Rusya mı, İran mı, tekrar Almanya mı hiç önemli değil- bu tür zikzaklar içinde olan bir hükümet ile Amerika’nın da mevcut politikalarının uyuşması olanak dahilinde değil. Yani bu kriz çıktı, çıkacağı vardı, daha da çıkacak.”
Zarrab dosyası krizin neresinde?
AKP hükümetinden yapılan değerlendirmeleri de değerlendiren Güneş, gerilim noklarından birinin de Zarrab dosyası olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
“Zarrab dosyası çerçevesindeki gelişmeler de Ankara’nın arzu ettiği şekilde gerçekleşmiyor. Ve her geçen gün Türkiye’deki yönetimin daha üst noktalarına uzanan bir dosya haline gelmeye başladı. Şimdi dosyaya karşı bir dosya olarak okuyorum bunu. Dolayısıyla burada da 15 Temmuz’la ilgisi olan bir şeyi en alt düzeyde tespit etmek suretiyle Türk yargısı bir karşı hamle başlattı. Dolayısıyla en alt düzeyden bir memurdan başlandı. Bunun dozu yükseltilecek. Ben dışarıdan bu süreci böyle okuyorum. Buna ilişkin daha akılcı bir okuma da göremiyorum. Bu kadar sorun varken bu kriz tesadüfen, bir yargıcın, bir elçilik görevlisinin inisiyatifiyle çıkmış değil. Gayet sistematik, bütün mekanizmaların içinde olduğu karşılıklı bir süreç diye düşünüyorum.”
"Dış düşmanlıklar içerideki azınlıklara nefrete dönüşüyor"
İki ülke arasıdaki krizden Hükümetin anti emperyalist tutum aldığı sonucunu çıkaranları da eleştiren Güneş, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Türkiye dış düşmanlıkların içerideki azınlıklara ve farklılıklara bir nefrete dönüştüğü ülke örneklerini sergiliyor. Yani Yunanistan’la gerilim yaşandığında, Rumlara saldırırsınız, İsrail ile gerilim yaşandığında Yahudi’nin dükkanlarını yağmalarsınız. FETÖ’cüler darbe yapar Malatya’da Alevilere saldırırsınız. Yani bu konu bu tür içe dönük reaksiyonlara dönüştüğü için, özellikle İslami çevrelere hakimseniz anti Amerikancılığı sadece içeriye dönük bir mezhep söylemine dönüyor. Bunun çift manada antiemperyalizm olma ihtimali yok. Bu kavramın hiçbir şekilde böyle ele alınamayacağını, bunun gerçek bir politik yaklaşımdan ziyade, bir nefret söylemi olarak dönüşen, son derece pateteik yani hastalıklı bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim."