Son 18 yıldır Bolivarcı Devrime sahip çıkarak sosyal projelerin mahallelerdeki ana motoru görevini üstlenen ama kendini hükümet partisi Venezuela Sosyalist Birleşik Partisi'nin (PSUV) dışında ifade eden sol hareketlerin ve sosyal organizasyonların etki alanının, Chavezci tabanın yüzde 40'ına tekabül ettiği söyleniyor.
Ancak Chavez'in solla yaptığı kader birliği, sorunsuz bir birliktelik olmadı, bugün de değil.
Venezuela solu ile Devlet Başkanı Nicolas Maduro hükümeti arasındaki esas gerilim 2016 yazında, Maduro'nun petrole bağımlı ekonomiyi çeşitlendirme projesi kapsamında, 35 ülkeden 150 ulus aşırı şirkete Arco Minero del Orinoco (AMO) bölgesinde maden çıkarma yetkisi vermesiyle yaşandı.
7 farklı etnik yapıdan yerlilerin yaşadığı, 112 bin kilometrekare ile ülke yüzölçümünün yüzde 12'sine tekabül eden bölge zengin su, altın, elmas, koltan, demir kaynaklarına sahip.
Daha öncesinde, Chavez'in ekolojik tahribatı ve bölgedeki yerlilerin haklarını gerekçe göstererek reddettiği projenin, yıllık 3-4 milyar dolarlık bir beklenti karşılığında onaylanması, sol kesimlerden 'neo-liberal sapma ve anayasaya aykırılık' eleştirileri almıştı.
Sendika mücadelesinden gelen ve 2015 ortasında, hükümeti Bolivarcı Devrim'den uzaklaşmakla ve yolsuzluklara karşı basiretsizlikle eleştirerek PSUV'dan ayrılan Marea Socialista, hükümete doğrudan muhalefet ediyor.
Eski tüfek bir solcu olan Juan Topocho birçok sendikanın kurucusu, örgüt liderliğinden cezaevinde yatmış, Chavez'le doğrudan çalışmış ve Marea Socialista'nın etkili liderlerinden birisi. Bir soru sorduğunuzda, anlatmaya en az 50 yıl öncesinden başlıyor ki, şüpheye mahal kalmasın.
Juan, Maduro yönetimini, krize çözümü neo-liberal politikalarda bulmakla, anti-Amerikancı olup anti-emperyalist olmamakla eleştiriyor.
Hareket krize karşı, dış borç ödemelerinin dondurularak temel tüketim maddelerinin ithalini ve kıtlığın acilen kontrol altına alınması öneriyor.
30 Temmuz'da yapılan Kurucu Meclis seçimlerine katılmadılar ve hükümete karşı muhalif Chavezci bir cephe öneriyorlar.
Geçen yıla kadar Kültür Bakanlığı yapmış, sosyolog ve yazar Reinaldo Iturriza'ya göre Maduro ile sol organizasyonlar arasında, düğümünü Chavezin attığı bir göbek bağı bulunuyor. Iturriza, bu bağın 2002 yılında Chavez'i tutuklayarak cezaevine gönderen sağcı darbeye müteakiben atıldığını söylüyor.
Ona göre sol, darbe günlerinde anladı ki, bir devrim, kurumları ve mantığıyla esasen zora dayalı bir organizasyon olan devleti tümüyle ele geçirmelidir, çünkü eğer siz onu ele geçirmezseniz, başkaları ele geçiriyor.
Iturriza, yoksulların yararına başlatılan misyonların, Chavez'in devletin kontrolünü tamamen ele geçirip, devleti bypass etmesiyle başlayabildiğini anlatıyor.
Iturriza, işte bu ortak hafızadan ötürü, PSUV'un içinde olsun olmasın solun, halkın çıkarlarını korumak ve onları yaşamlarının politik öznelerine dönüştürmek için Chavezci devlete destek vermeye devam ettiğini söylüyor.
Iturriza, son yayımladığı 'Vahşi Chavezcilik' kitabı ile sıkça gündeme geliyor. Kitabında, Avrupa merkezci uygarlık anlayışının 1500'lü yıllarda Kızılderili yerlileri 'vahşileştirdiği' gibi, Chavezci halkın da, uluslararası düzlemde ve Venezuela sağı tarafından nasıl 'yabani, vahşi, cahil' gösterildiğini ve politik olarak yok sayıldığını anlatıyor.
Reinaldo, kıtaya 'ya uygarlık ya barbarlık' sloganı ile gelen Avrupa'nın, Latin Amerika'nın sorunlarını çözemediğini, kıta ülkelerinin kendi çözümlerini, kendi özgün deneyimlerinden çıkaracağını söylüyor.
Iturriza'ya göre Bolivarcı Devrimin önemi, 21. yüzyıl sosyalizmi ve komün devleti projesinin ete kemiğe büründürülme mücadelesinde. Tabii ki, vahşilerin katılımıyla!
Chavez'in 2000'li yıllarda 21. yüzyıl sosyalizmini hedef göstermesi ve akabinde kuramının fikir babası Alman Heinz Dieterich'in danışmanlığını alarak yeni modeli inşa etmeye koyulması, kuramı ve Venezuela'yı dünya solunun radarına sokmuştu.
Kuramın iddiası kabaca şöyle: 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinde gördüğümüz, halk için karar alan öncü parti modeli yerine, doğrudan ve katılımcı demokrasi araçları yaratılabilir ve ekoloji, azınlık hakları, etik merkezli devlet politikaları uygulanabilirse, neo-liberal kapitalizmin yarattığı sorunlara alternatif, yeni sosyalizm deneyimleri yaşanabilir.
Örneğin alınacak hükümet kararlarının internet üzerinden halkoyuna sunulması projesi ile katılımcılığı artıran modeller tasarlanıyor.
Diğer taraftan, mahalle halkının katılımıyla, mahallenin sağlık, eğitim, ulaşım, barınma, üretim, güvenlik gibi sorunlarını çözmek için kurulan Mahalle Konseyleri ve bu konseylerin birleşiminden oluşan Komünler, özyönetim hedefleri ile doğrudan ve katılımcı demokrasi arayışının erken denemeleri olarak dikkat çekiyor.
Bugün ülke genelinde yaklaşık 50 bin mahalle konseyi ve bin 800 komün kayıtlı.
1990'lı yıllardan bu yana, Barquisimeto şehrinin tehlikeli gecekondularından birinde mahalle çalışması yapan Gerardo Rojas, Venezuela'nın ilk sosyalist komünü Comuna Ataroa'nın kurucularından.
Komün Bakan Yardımcılığı da yapan Gerardo'ya göre, `halk iktidarı ile ilişkisinde demokrasinin yeniden inşası, özyönetim denemeleri ve komünler devleti projesi` Chavez'in önemli politik mirasları arasında.
Gerardo, nihai hedefleri mevcut devlet ve iktidar yapısını, komünlerin iktidarının yaşanacağı komünal devlete dönüştürmek olan komünarlarla devlet arasında doğal bir politik gerilim olduğunu söylüyor.
Homojen bir yapıda olmayan Chavezcilerle hükümet arasındaki gerilimlerin kaçınılmaz olduğunu söyleyen Gerardo'ya göre, bugün solun genel eğilimi, politik farklılıkları öne çıkarmak yerine, mümkün tüm unsurlarla yaşamı ve insan ilişkilerini dönüştürme çabasına yoğunlaşmak.
İçinde komünarlardan feministlere, evsizler hareketinden köylü örgütlenmelerine, irili ufaklı 30 organizasyonu barındıran platform, 15 Temmuz'da başkent Caracas'ın Altamira semtinde, sağ muhalefetin hükümete ve Kurucu Meclis seçimlerine karşı hemen her gün barikat eylemleri düzenlediği bir noktaya 'Barış için Kurucu Meclis' pankartı asarak dikkatleri üzerine çekmişti.
İtibar gören 'Chavezciliği yenileyelim' sloganı 'hükümet kadrolarına ve politikaları' ile iktidar partisinin yarattığı 'resmi' Chavezcilik algısına eleştiri içeriyor. Platform, taban örgütlerinin Chavezcilik kavrayışına vurgu yapıyor, yani an itibariyle Chavezciliğin 'gayri resmi' tezahürüne…
26 yaşında Kurucu Meclis adayı olan Andy Hernandez, eski bir öğrenci lideri. Mahallesinde sosyal projelere katılıyor, film gösterimleri düzenliyor.
Bir projede araştırma koordinatörü olarak çalışan Andy, Kurucu Meclis seçimlerine halkın geniş katılımını, hükümetin şartlı destek olarak okuması gerektiğine inanıyor.
Platform, komünlerin üretimlerinin ve yetkilerinin yeni anayasada arttırılmasını, bazı şirketlerin kamulaştırılarak işçi denetimine verilmesini öneriyor.
Katolik bir ülke olan Venezuela genç bir nüfusa sahip. Bunun nedenleri arasında 'erken hamilelik, cinsel eğitim, kürtaj yasağı, birliktelik dışı çocuk' sayılıyor.
Eğer Caracas sokaklarında yürüyecekseniz, üniformasıyla okula giden hamile bir öğrenciyle ya da ailenin tüm sorumluluğunu tek başına üstlenen annelerle karşılaşacaksınız demektir. Aile reisi kadınların, 12 yaşından büyük tüm kadınlara oranı yüzde 40 civarında.
Feminist aktivist Liz Guaramato'ya göre krizin en fazla etkilediği kesim işte bu dar gelirli aile reisi anneler. Yani çalışan, gıda kuyruklarında bekleyen, evin giderlerinden ve çocuklarının ihtiyaçlarından tek başına sorumlu kadınlar. Liz, kadın örgütlerinin dayanışma ağları kurduklarını, ihtiyaçlarını doğrudan üreticilerden nasıl daha ucuz fiyata aldıklarını ve paylaştıklarını anlatıyor.
Kadın Bakanlığı'nın bir projesinde eğitim sorumlularından olan Liz, Kurucu Meclis'e tartışılması için 'gerekmedikçe sezaryensiz ve ilaçsız doğum, doğum kontrol haplarına ücretsiz erişim, kürtajın ve eşcinsel evliliğin yasallaşması, transseksüelliğin anayasada tanınması' önerilerini götürdüklerini söylüyor.
Venezuela'da sol, Kurucu Meclis'le paralel bir şekilde ekonomik-politik kriz, yolsuzlukla mücadele, demokratik hakların genişletilmesi ve Bolivarcı Cumhuriyet'in dış tehditlere karşı savunulması mevzularını tartışıyor.
Hükümet dışı solun adayı olarak Kurucu Meclis üyesi seçilen eski büyükelçi, ekonomi profesörü ve yazar Julio Escalona'ya göre Venezuela, dördüncü nesil bir savaşın mağduru.
80 yaşındaki Escalona, yaşadıkları savaşı şöyle tarif ediyor: "Henüz tam anlamıyla idrak edilemeyen, ama yoksul halkın gündelik yaşamına sızarak yaşamını cehenneme çeviren yeni tip bir savaş."
Geleneksel savaşlarda savaşan aktörlerin her ikisi de devlet iken, 4. nesil savaşlarda taraflardan en az biri devlet değil. Bunlar uluslararası örgütler, çok uluslu şirketler, radikal gruplar olabilir.
Savaş alanı ile yaşam alanını ayıran 'cephe' konseptini içermeyen ve silah kullanımının sınırlı olduğu bu savaşlar ekonomik spekülasyonlarla, medya manipülasyonlarıyla, psikolojik harple ve sokak şiddetiyle yürütülüyor.
Profesör, bu savaşların son tahlilde kuzeyli finans kapital ile ulusal egemenlik iddiasındaki devletler arasında yaşandığını söylerken, bize Honduras'ta Zelaya ve Brezilya'da Dilma Rousseff örneklerini hatırlatıyor.
Escalona, Venezuela özelinde neoliberal iktisatçı Milton Friedman'ın 1970'lerde Şili'de test ettiği, 'tasarlanmış krizlerle değişimi sağlamak' olarak okunabilecek 'Şok Doktrini'nin tatbik edildiğini ama Bolivarcı Cumhuriyet'in henüz teslim olmadığını ve işleri yoluna sokmak için hâlâ zamanlarının olduğunu söylüyor.
Escalona ekonomik krize yoğunlaşan Kurucu Meclis'in demokratik hak ve özgürlüklerin arttırıldığı, azınlık, çevre ve insan haklarına duyarlı ama hepsinden önemlisi bağımsız ve egemen bir ülke olabilmenin koşullarını tartışıp, halktan gerekli desteği alacağına inanıyor.