Emre Eser
Önce pandemi sonra Ukrayna'daki savaş, küresel tedarik zincirine büyük bir darbe vurdu. Şüphesiz bu iki olaydan en fazla etkilenen sektörlerin başında ise gıda geldi. Gıda sektörünün en önemli hammaddesi olan buğdaydaki gelişmeler de tüm ülkeler tarafından dikkatle izleniyor. Tedarik sorunları nedeniyle buğday bulmak zorlaşırken bulunan buğdayı eskisi kadar ucuz almak da mümkün olmuyor.
Peki geçen yıl kuraklık nedeniyle buğdayda ciddi bir rekolte kaybı yaşayan Türkiye, bu konuda önümüzdeki yılları nasıl planlıyor? İlk olarak Türkiye'nin buğday istatistiklerine bakalım. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2016 ile 2020 yılları arasında ortalama 20 milyon tonluk bir üretim gerçekleştirirken bu 2021'de kuraklık nedeniyle 17,7 milyon tona geriledi. Son yılların en yüksek üretimi ise 2015 yılında 22,6 milyon ton olarak kayda geçti.
Üreticilere göre bu yıl 2021'e göre oldukça iyi ama 2015'in de altında bir rekolte bekleniyor. Ancak Türkiye'nin bu üretimi kendi ihtiyacının tamamına yakınını karşılamaya yetse de ihracat yapmak için gerçekleştirilen buğday ithalatı da önemli bir yer tutuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı'na göre Türkiye'nin buğdayda kendine yeterlilik oranı yüzde 89. Bunun dışında yurt dışından ithal edilen yıllık 6 milyon ton civarındaki buğday da Türkiye'de işlenip makarna ve bisküvi gibi ürünler haline dönüştürülerek ihraç ediliyor.
İşte bu noktada Türkiye'nin ciddi bir buğday ithalatına ihtiyacı var. Şimdiye kadar Rusya ve Ukrayna bu ithalat için iki büyük pazardı. Ancak savaş hem sevkiyat sorunu yarattı hem de fiyatları yukarı çekti. Tüm ülkeler gibi Türkiye de bu konuda alternatif arayışına girdi. Son olarak Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi bu konuda Venezuela'yı adres gösterdi. Buna göre Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Türkiye'yi buğday üretimi için ülkelerine davet etmiş ve üretilen buğdayın yüzde 70'ini Türkiye'ye bırakma teklifinde bulunmuştu. Yani Türkiye, detayları henüz açıklanmasa da yaklaşık 10 bin kilometre uzaklıktaki topraklarda buğday üretmeyi planladığını duyurdu.
Buğday açığı Venezuela ile kapatılır mı?
DW Türkçe olarak Türkiye'deki buğday üreticilerine, tedarikçilerine ve buğdayı işleyen sanayicilere buğday açığının nasıl kapatılması gerektiğini sorduk.
Türkiye'deki hububat ticareti gerçekleştiren firmaların oluşturduğu Hububat Tedarikçileri Derneği (HUBUDER) Başkanı Gülfem Eren'e göre Türkiye, önümüzdeki günlerde arz tarafında bir sıkıntı yaşamayacak ancak fiyat artışlarından ciddi şekilde etkilenecek.
Eren, buğday üretiminin Ukrayna, Avustralya, Arjantin, Pakistan, Çin, Avrupa Birliği ve Hindistan'da azalması beklenirken; Kanada, Türkiye, Rusya'da artacağının tahmin edildiğini söylüyor.
Durumu Amerikan Tarım Bakanlığı verileri ile anlatan Eren, "Bu istatistiklere göre 2021 yılında dünyada 779,3 milyon ton buğday üretimi gerçekleşti. 2022 yılında ise 5,9 milyon tonluk bir kayıp tahmin ediliyor. Ayrıca 2022 yılında dünyanın buğday üretimi tüketimine göre 12 milyon ton daha az olacak. Bu arz açığı önceki yıldan devir stokları ile kapanacaktır. Dolayısıyla dünya genelinde büyük bir arz sıkıntısı olmasa da navlun fiyatlarındaki artış ve Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş ülkelerin stok oluşturma çabalarını güçlendirecek ve tedarik önceki yıllara göre zorlaşacak" ifadelerini kullanıyor.
Türkiye'nin bu yıl 19,5 milyon tonluk bir buğday rekoltesine sahip olmasının beklendiğini hatırlatan Eren, sertifikalı tohum ve gübre kullanımının azalmasından dolayı bunun 18 milyon tona kadar gerileyebileceğini dile getiriyor.
Tedarikçiler: Venezuela'da maliyet ve kalite sorunu var
Dahilde İşleme Rejimi kapsamında mamul madde ihracatı amaçlı olarak Rusya, Ukrayna gibi ülkelerden ithalat yapıldığının da altını çizen Eren, Venezuela'da buğday üretme planının ise bu noktada başarıya ulaşamayacağını ifade ediyor.
Eren'in bu konudaki değerlendirmesi şöyle: "Venezuela, bir Güney Amerika ülkesi olup tropikal bir iklime sahip. Bu nedenle buğday üretilse bile ortaya çıkacak hastalık ve zararlılar nedeniyle Türkiye'deki uncuların kullandığı kalitede buğday üretiminin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca bu ülkeden Türkiye'ye buğday taşıma maliyetlerinin yüksek olması dezavantaj oluşturmaktadır. Bunun yerine buğdayın anavatanı olan Türkiye'de ekilmeyen alanların buğday üretimine kazandırılması, sulanan alanların artırılarak verimliliğin ve ülke içerisinde arzın artırılmasının daha düşük maliyetli ve kolay olduğunu düşünüyoruz."
Un sanayicileri: Alternatif arayışı olumlu
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre Türkiye'nin kendi ürettiği buğdayın yüzde 80'ini gıda sektöründe yüzde 11'ini yem sanayisinde, yüzde 6'sını ise tohumluk olarak kullanıyor. Ayrıca makarna gibi ürünlere dönüştürülen ürünlerin üretimi için de yıllık 4,5-6 milyon ton buğday ithal ediyor.
DW Türkçe'ye değerlendirmelerde bulunan Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı Haluk Tezcan'a göre buğdayda alternatif üretim alanlarının oluşturulması önümüzdeki yıllar için önem taşıyor. Türkiye'de sanayicilerin ihtiyaçlarını karşılama noktasında Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerde buğday üretimi yaptığını da paylaşan Tezcan, Venezuela'da buğday üretimi konusunu kendilerinin de haberlerden öğrendiğini belirtiyor. Türkiye'nin ikili ilişkilerinin iyi olduğu ülkelerle bu şekilde iş birlikleri yapmasının oldukça değerli olduğunu anlatan Tezcan, "Özellikle kurak geçen dönemlerin ardından sanayiciler buğday bulmakta çok zorlandı. Bu anlamda yeni ve değişik pazarların oluşturulması Türkiye'nin rekabet gücünü arttıracaktır. Ancak biz bunun yanında yerli üreticiye sağlanan desteklerin daha fazla arttırılmasını da önemli buluyoruz" şeklinde konuştu.
Sudan ve Nijer'de de kiralanan arazileri hatırlattı
HUBUDER Başkanı Gülfem Eren, bu konudaki açığın kapatılması için yerli üretim vurgusu yaparken geçmişte Sudan ve Nijer'den kiralanan büyük miktardaki tarım arazisinden de bir sonuç alınamadığını hatırlatıyor. Eren bu konuda Türkiye'nin buğday üretiminin artırılmasına yönelik politikaların yeni duruma göre güncellenmesini elzem gördüklerini aktarıyor.
Türkiye, son yıllarda Sudan'dan yaklaşık 800 bin hektar, Nijer'de ise 1 milyon hektar büyüklüğündeki tarım arazilerini 99 yıllığına kiralamıştı. Planlara göre Türkiye bu topraklarda özellikle yem sanayisi ve iklime uygun bitkiler yetiştirecekti ancak şimdiye kadar bu yolda ciddi bir mesafe alınamadı.
Yem sanayicileri: Yerli üretime destekle açık kapanabilir
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Tarım Meclisi Başkanı ve aynı zamanda Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı olan Ülkü Karakuş ise DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede bu konuda tek ve en önemli çözümün yerli üretim olduğunu söyledi. "Çanakta bal olsun arı Bağdat'tan gelir" atasözü ile konuya giriş yapan Karakuş, şöyle devam etti: "Sudan ve Nijer'de araziler kiralandı. Yıllardır bir sonuç göremedik. Burada zaten özel sektörden ziyade kamunun yol alması gerekiyor. Özel sektör sadece tecrübesi ile projelere dahil olabilir. Ama bir sanayici oraya gidip üretim yapar mı? Şu şartlarda çok zor. Zaten henüz bir sonuç da yok. Venezuela planı için de pek detay bilmiyoruz ama iklimi ne, hangi tür buğday üretiliyor, kalitesi ne bunların cevaplarının da olması gerekiyor. Ukrayna'da da üreticilerimiz buğday üretiyordu. Ama savaş çıktı ve ekipmanlarını bile bırakıp geldiler. Oysa buğdayda ilk olarak yerli üretici daha fazla düşünülse 5-6 yılda çok iyi noktaya gelebiliriz. Bu yıl verilen fiyat gibi önümüzdeki yıllarda da fiyatlar verilsin işte siz o zaman görün çiftçi üretim yapıyor mu yapmıyor mu. Bu yıl yüksek fiyat verildiği için bile gelecek sezon çok sayıda çiftçi buğday üretimini arttıracaktır."
"Fiyat dalgalanmalarından etkileniyoruz"
Buğday ve diğer hububatlarda dönem dönem problemlerin yaşandığını belirten Karakuş, son aylarda yaşanan fiyat artışları karşısında Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) daha önce benzeri görülmemiş bir sübvansiyon uygulamak zorunda kaldığını anlatıyor. Bu noktada sorunun çözümünden uzaklaşılıp hep sorunun yönetilmesi konusunda mesai harcandığını anımsatan Karakuş, "Türkiye'nin geleneksel olarak yaklaşık 19 milyon ton buğday, 7 milyon ton arpa ve 7 milyon ton mısır üretimi var. Yani bu alanda 35 milyon tonluk üretimden bahsedebiliriz. Bir de ihracat yapmak için bazı hammaddeleri ithal ediyoruz. Burada da 5-6 milyon ton buğday, 2,5 milyon ton mısır ve 500 bin tonluk soya ürünü ithalatımız var. Bu ithal ettiğimiz ürünleri işleyip satarak ciddi kâr elde ediyoruz ama fiyatlardaki dalgalanma yüzünden artık tonuna 300 dolar ödediğimiz ürüne 400 dolardan fazla vermek zorunda kalıyoruz. Yani fiyat artışlarından etkilenerek büyük bir bedel de ödüyoruz. Zira TMO sıkıntılı dönemlerde iç tüketim için bile dışarıdan yüksek fiyata ithal ettiği ürünü iç piyasaya çok ucuza vermek zorunda kalıyor. Yoksa ekmek çok pahalı olur. Tabii bunlar genel olarak sorunları çözemiyor. Çözüm dışarıdan ziyade kendi üreticilerimizde" diye konuşuyor.
Üreticiler: Önce buradaki boş arazileri değerlendirin
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de 2020-2021 sezonunda toplam 69,2 milyon dekar alana buğday ekimi gerçekleşmişti. Bu alanda Konya yüzde 9'luk payla lider. Buğday üretiminde ilk 10'daki diğer illerin payı ise şöyle: Şanlıurfa yüzde 5,8, Ankara yüzde 5,2, Diyarbakır yüzde 3,9, Yozgat yüzde 3,8, Sivas yüzde 3,5, Tekirdağ yüzde 2,8, Çorum yüzde 2,7, Kayseri yüzde 2,7 ve Mardin yüzde 2,5.
DW Türkçe'ye kendi bölgelerindeki son durumu değerlendiren Şanlıurfa Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Abdullah Melik, yerli üreticiyi desteklemek yerine Venezuela gibi ülkelerde buğday üretme girişimlerinin yerli üretimi bitireceğini söylüyor.
Sürekli artan maliyetler yüzünden çiftçilerin üretimden koptuğuna değinen Abdullah Melik, önce Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (GAP) çiftçiler için daha uygun hale getirilmesi gerektiğini anlatıyor. Özellikle Şanlıurfa'daki 2,5 milyon dönüm buğday ekili arazinin 2,2 milyon dönümünün sulu tarımla işlendiğinin altını çizen Melik, "Sulama için elektrik kullanmak zorundayız. Ancak çiftçiye memur gözüyle bakılıyor. Çiftçi aylık para kazanmıyor, tarladan mahsulünü alıp sattığı zaman para kazanıyor. Buna rağmen çiftçinin elektrikleri kesiliyor. Çiftçi sulama yapamazsa, gübre kullanamazsa nasıl ürününden verim alacak? Bu girdi maliyetleri ile üretimde kalmak gerçekten çok zor. Önce bunların çözülmesi gerekiyor. Ardından da kullanılmayan, boş durumdaki tarım arazilerinin bir şekilde üretime kazandırılması lazım. Bunun çözümünü dışarıda aramak yanlış. GAP'tan tam anlamıyla faydalanamazsak elimizdeki toprağı iyi kullanamazsak istediğimiz sonuca ulaşamayız" diyor.
Buğday üretiminin toplumun her kesimini ilgilendirdiğini hatırlatan Melik, şöyle devam ediyor: "Asgari ücretli için de toplumun en üst gelir grubunda bulunanlar için de buğday stratejik bir ürün. Tüm üretim zincirini etkiliyor. Buğday üretiminin bu yüzden çok daha güçlü şekilde desteklenmesi gerekiyor. Çiftçi için alım garantisi verilmesi gerekiyor. Çiftçi eğer buğdayını üretirken nereye satacağını bilirse işte o zaman sürdürülebilir bir üretim süreci gerçekleşir."