İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, katıldığı canlı yayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın olası cumhurbaşkanı adaylığı konusunda, "Aday olmalarıyla ilgili de bir problemim yok. 1 yıl evvel önce bu iki arkadaşımızın ismi önde gidiyordu. İki arkadaşımızın seçmeninin taraftar haline dönmesi yarına yönelik problem yaratır dedim. İster Mansur Bey, ister Ekrem Bey aday gösterilecekse biz varız, itirazımız yok dedim. Aday olurlar, olmazlar, aslolan kazanmaktır." dedi.
İyi Parti Genel Başkanı Akşener, katıldığı canlı yayında milletvekili transferi gerçekleştiren CHP'ye borçlu olduğu iddialarına yanıt verdi. "Borcumuzu 31 Mart'ta ödedik" diyen Akşener, "hatta alacaklı hale döndük" dedi.
Habertürk TV'de Fatih Altaylı'nın Teke Tek programına konuk olan İyi Parti lideri Akşener sorulara yanıt veriyor. Altaylı'nın, "bir önceki seçimde 20 milletvekili transferi ile Meclis'e girebilmesini sağlayan Kılıçdaroğlu'na masada 'aday olmayın' deme cesareti olamaz, çünkü ona borcu var" iddialarının söylendiğini vurgulaması üzerine Akşener, "Bizim borcumuz yok, eğer bir borç vardıysa biz onu 31 Mart'ta ödedik, hala alacaklı haline döndük" yanıtını verdi.
"Birinci uzlaştığımız konu güçlendirilmiş parlamenter sistem"
Akşener'in söylediklerinden öne çıkanlar şöyle:
"Seçimi zamanında bekliyorum. Çok fazla bir şey öngöremiyorum. Eskiden öngörüyordum. Ancak bu saray hayatının davranış biçimini anlamakta zorlanıyorum. Rasyonellikleri kayboldu. Bir an evvel seçimi tercih ederdim, ekonomik göstergelerin, şartların daha da derinleşeceği için. Bir an evvel seçim olması halinde kesinlikle iktidar olacağımıza inandığımız için. Ama öngöremiyorum.
Elimizdeki ölçü Cumhur koalisyonu olduğumuz için, mezara kadar beraberiz gibi tumturaklı sözlerin söylendiği ittifak var, diğer tarafta daha çözüm odaklı, rasyonel, ucube sistemin değişmesine dair vatandaşa çözüm önerileri sunan 6 siyasi partinin genel başkanlarının bir araya geldiği masa bu. Birinci uzlaştığımız konu güçlendirilmiş parlamenter sistem. Vatandaş devlet denilen kavramın kaybolduğunu görüyor. Anadolu'nun feraseti vardır. Orta yaş DPT'yi biliyor. O bir hafızaydı. Milletvekillerinin hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmadığını görüyor. Seçtiği milletvekili bakana ulaşamıyor. Tek seçmenli bir düzenek var. Bakanlığa atanmış şahsın tek seçmeni sayın Erdoğan.
Bütün bunların hayatına yansıdığı kötülüklerin müsebbibi olduğunu biliyor bu sistemin. Akşamları basına kapalı ucu açık insanları dinlediğimiz konuşma seansımız var. Soruyorlar bize. Oradaki soruların, tavsiyelerin, dertlere baktığınızda vatandaş artık çözüm üretme üzerinden bir rekabet istiyor. Seçmen velinimet olmak istiyor. Her konuda çok başarılıyız diyemem. Ama biz bir şekilde velinimet halinin iletildiğini görüyoruz. Bunu 6'lı Masa'ya iletmiş görünüyoruz. 6'lı Masa bu konuda tutarlı.
"Sonra aday konusu belli noktaya geldikten sonra bu çözümlerimizi ortaklaştıracağız"
Seçim güvenliğiyle ilgili komisyon kurduk. Her siyasi parti kendi içinde, bütün siyasi partiler bir arada, mahalle temsilcileri, sandıkların başına gidecek insanlar. Orada müthiş çalışmamız var, eğitim veriliyor. 6 siyasi partinin insan unsuru birleştiriyor. Genellikle sandık başında hileler olur. Abidik gubidikler orada olur. Parlamenter sisteme geçişe dair bir iletişim komisyonu kuruldu. Birçok çalışmamız var. Ama velakin benim açımdan en kıymetlisi olan pişpirik oynamak için aynı masada olamayacak mesela 80 öncesinde aynı masada olamazlardı, belki ben şanslıyım iki tarafın içinde aile bireylerim vardı. Bu insanların bütün bu gelenekten getirdikleri farklılıklarını muhafaza ederek müştereklerin öne çıktığı, birbirine saygı kavramının öne geçtiği çalışma biçimi bu. Ben bunu Türkiye'nin bugünü ve yarını için çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Yarın bunun ne kadar kıymetli olduğunu görecek herkes.
Ben ona ortak akıl platformu diyorum. Çözüm üreten yapının farklılıklarını muhafaza edip, birbirine masa altından tekme atmayan bu yapının çok daha kalıcı işler üreteceğine inanıyorum. Bizde 'ya benimsin ya toprağın' anlayışı yok. Dertlere çözüm odaklı sistemimiz var. Habire çözüm üretiyoruz. Sonra aday konusu belli noktaya geldikten sonra bu çözümlerimizi ortaklaştıracağız.
2018'deki Millet İttifakı'nın oluşmasının başka bugün 6'lı Masa'nın şartlarının oluşması başka. Kemal Bey dedi ki, 'Bu 6'lı Masa Cumhurbaşkanı adayını tespit edecek'. Bu masaya bu görevi verip, kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu. O masanın bir noter olma görevi yok. Sayın Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı tarifi vardı. Ben ona hep katıldı. Benim söylediğim bir şey daha var; kazanacak bir aday. Aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek. 1946'daki Türkiye'yi yaşıyoruz şu anda. Nasıl DP 47'de Hürriyet Misakı yayınladıysa, bugün 6'lı Masa o Hürriyet Misakı'nın bir görüntüsü, parçası. Bu çerçeve içinde elbette bir aday ortaya konulacak.
"Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığı koyma hakları var"
Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığı koyma hakları var. Diğer genel başkanların da hakkı var. O masada bir tek 'Ben aday değilim' dedim. Bu bir feragattır. Bunu yaparken tek adayla, kazanacak adayla gitmenin, ucube sistemi en kısa sürede değiştirmek için mutlaka Cumhurbaşkanlığını kazanmak, bir de geçiş için, parlamentoya geçiş için ikili bir düzenek bu. Bunu savunmanın içindeki samimiyet anlaşılsın diye bir feragat yaptım. Hiç pişman değilim. Vatandaş benim o masadaki samimiyetimi anladı, 'Ben Başbakan olacağım' dedim ama ne Kemal bey ve diğerleri pazarlık yapmadım. Sandıktan birinci çıkarsak o olabilir. Yoksa söz konusu değil. Çıkmadığı takdirde böyle bir hak hukuk yok. Buradaki samimiyeti vatandaş fark etti. Bu fark edildi, kabul edildi, saygı görüyor.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun İzmir'de yaptığı konuşmayı çeşitli şekillerde yorumladı herkes. Partisine verdi mesajı. Bizim partimiz bunu kendi partisine mesaj olarak değerlendirmeyi tercih etti. 6'lı Masa'ya böyle bir mesajın verilmesi doğru değil. Kemal Bey son derece nazik saygılı bir insan. Çünkü o masa noter değil. Kemal Bey adaylığını söyleyebilir, orada sorun yok. Diğer arkadaşlarımız da söyleyebilir, başka insanların da adı gelebilir. Tartışılır, karar verilir. Bu yöntemi öneren, isteyen ve kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu'dur.
Kendi fikrim olarak hiçbir arkadaşıma danışmadan 'aday değilim' dedim. Bazıları gönül koymasına rağmen saygı duydu. O masada CHP 'tamam ben kalkıyorum' diyebilir. Buna da saygı duyulur, ama ben böyle bir şey olacağını zannetmiyorum. O masada herkesin fikrini söyleyip, kabul edenler, etmeyenler haline döner.
"Ne sayın Yavaş'ın ne sayın İmamoğlu'nun hakkında olumsuz, diğer belediye başkanları da dahil olmak üzere olumsuz düşünceye sahip değilim"
Biz Başkanlık Divanı, GİK yaparız. Ayda bir il başkanları ve gençlik kolları başkanlarını topluyorum. Bu konuşmaların içerisinde arkadaşlarımızın temayülleri ortaya çıkıyor. Ama bu temayüllerin dayatma olmadığını söyleyebilirim. Bugüne kadar oylama v.s yapmadık. İnsanlar sahadan aldıklarını getirip, söylüyorlar. Fikirler ortaya çıkıyor. Henüz partimizin bu konuda oluşmuş resmi bir görüşü yok.
Ne sayın Yavaş'ın ne sayın İmamoğlu'nun hakkında olumsuz, diğer belediye başkanları da dahil olmak üzere olumsuz düşünceye sahip değilim. 31 Mart'taki seçimin aklı, stratejisi bizden. 'İttifakla gidelim' fikrini CHP'ye götüren biziz. Sayın İmamoğlu'nun aday olmasını sağlayan ben değilim. Sayın Kılıçdaroğlu onu ferasetli bir şekilde aday gösterdi. Şahıs olarak ben çalıştım. Ankara'da sayın Yavaş'ın adaylığı konusunda da gayretlerimiz oldu bizim aday olsun diye. Bu arkadaşlarımız kazandı. Doğru pazarlayabilirler, pazarlayamazlar, eksiklikler, gedikler olur amma velakin bu arkadaşlarımızla ilgili yolsuzluk üzerinden bugüne kadar ortaya çıkarabilmiş bir durum yok. İftiralar olur falan hele enselerinde iktidar varken. Sosyal belediyecilikte gayet iyiler. Aday olmalarıyla ilgili de bir problemim yok. 1 yıl evvel önce bu iki arkadaşımızın ismi önde gidiyordu. İki arkadaşımızın seçmeninin taraftar haline dönmesi yarına yönelik problem yaratır dedim. İster Mansur Bey, ister Ekrem Bey aday gösterilecekse biz varız, itirazımız yok dedim. Aday olurlar, olmazlar, aslolan kazanmaktır.
Kazanmak önemli. Çok endişem var. Türkiye'de insanlar nefes alamıyor, çocuklar nefes alamıyor. 1946'nın Türkiyesi. Yıllarca CHP zihniyeti diye İnönü'ye sövüldü. Sonuç itibariyle biz 1938'lerin, 1945'lerin Türkiyesindeyiz. Farklı değer setleri hayatımızda ve biz 100 sene öncesinin Türkiyesindeyiz. Bu seçim son seçim. Türkiye ölmez gitmez. 3 seçimi bu ucube sistemin taraftarı kazanamazsa gelecek seçimi biz parlamenter sistemi konuşarak yapamayız.
"Bizim borcumuz yok; çünkü eğer borç vardıysa biz 31 Mart'ta ödedik"
Biz biliyoruz ki Türkiye'de, giden kişinin, Cumhurbaşkanlarının işaret ettiği kimse seçilemedi. Seçimi kazanmaları Türkiye'nin hayrına değil. AK Partili vatandaşlarımıza sesleniyorum, bu ucube sistemin gitmesinin yolu Millet İttifakı'nın adayının kazanması. Şu birbirimize diş sıkma, masanın altından tekme atma halini bitirelim. Kazanmak zorundayız.
Türkiye'ye zararlı bir sistem bu. Doktorlara 'defolun gidin' deniliyor. Ben bir akademisyen olarak Başkanlık sistemine karşıydım. Bu sistemin arızalarını düzeltelim önerim vardı. Ama bu Başkanlık sistemi değil; 'canım istedi, keyfime öyle geldi' diyerek geçilmiş, hiçbir hazırlığı olmayan kararnamelerle yürütülen bir sistem. Ne hukuku hukuk, ne yargısı yargı. AK Parti'nin ilçe veya il başkanı ile sıradan vatandaş alacak verecek üzerinden mahkemesi olsun, kendi de haklı olsun, o vatandaşın kazanacağına inanmaması bile bu sistemin değişmesi için şarttır.
Bizim borcumuz yok; çünkü eğer borç vardıysa biz 31 Mart'da ödedik, hatta alacaklı hale döndük. Biz hiçbir belediyede, koskoca İstanbul Belediyesi'nde 2 genel müdür, 2 genel müdür yardımcısı haricinde bir şeyimiz yok. Bizzat bunu ben istedim. Ankara'da da sayın Mansur Yavaş'tan telefon açıp, bir kişinin genel müdürlüğüne dair talebim olmadı. O masada insanların, siyasi geleneklerin tabanların da gülümseyerek oturmalarını sağlayan, CHP'ye gece gidip 15 milletvekilini istedim. Ama sayın Kılıçdaroğlu'na ölünceye kadar teşekkür edeceğim, bu başka bir şey. Bu Türkiye'ye dahil, CHP'ye tırnak içinde yasakçı zihniyet diye yapılan propagandasını yıkan tavır oldu.
"6'lı Masa'nın tamamında çok ciddi ekonomik kadro var"
21 milletvekili biz 4 milletvekili bu sistemden dolayı fazla aldık. Cumhur İttifakı 360 milletvekili çıkaramadı. Burada bi sorun yok, ama teşekküre devam ediyoruz. Bu vefasızlık anlamına gelmiyor. Bu önemli bir mihenk taşıdır. Bununla CHP'liler de, İYİ Partililer de gurur duymalıdır. Bir kısım insan var. CHP'de ve dışarıda. Zaman zaman parmak sallama hali var. Bu arkadaşlarımızı rencide ediyor. Arkadaşlarımız bazen 'Ömer Seyfettin'in diyetine döndü bu iş, istemeseydin mi acaba'. Kemal Bey'i ayırıyorum, böyle bir keşmekeş var, o da arkadaşlarımızı incitiyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği kriterler kabulümüz. Bir de benim söylediğim 'kazanacak aday' durumu var.
6'lı Masa'nın tamamında çok ciddi ekonomik kadro var. Ümit Özlale uzman arkadaşımız. Gerçekten proje manyağı etti bizi. Bilge Hoca'yı biliyorsunuz, finans konusunda dünyanın en iyilerinden. Siyasetçi kimliği üzerinden gitmediği için hakikaten vatandaş onu sevdi, samimiyetini gördü. Kamu maliyesi konusunda Erhan Usta, Durmuş Bey, Cihan Paçacı var. Diğer partilerde de var. Ama önceliğimiz kazanmak. Gerisi laf-ı güzaf.
"Benim de ilk siyasete başladığım yer DYP oldu"
Babamın ailesi Cumhuriyet kurucusu sayıyor kendini. Babamın arkadaşı İnönü'nün arkadaşı. CHP'nin milli eğitim bakanı. Bildiğiniz kor paşacı yapı. 60 ihtilali olduktan sonra aradan zaman geçti. Rahmetli İnönü devrildi. Babam koptu. Rahmetli annemin dayısı da Menderes'in İstanbul il başkanı. O taraf bizim daha muhafazakar, DP'li. Benim şansım iki tarafı öğrenmiş olmam. Sonra babam Türkeşçi oldu. Babam ortaokul mezunu devlet memuru. Köydeyiz, tütün yapılıyor. Akşam babam anlatırdı. Derdi ki, 'Türkiye artık kalkınacak'. Rahmetli Türkeş, başbuğ müsteşar olunca genelgeleri net yazarmış. Askeriyede okuma yazma öğrenmiş memurlar çoğunlukta olunca, babam eskiden gelen yazıları anlamayan memurlar için bunu artı değer düşünmüş. Somut gerekçeleri vardı, biz Türkeşçi olduk.
Abim gerçekten ülkücü hareketin içinde. Babam partiye oy veren vatandaş oldu. Abim il başkanı olunca rahmetli başbuğumuz bizim evde annemin yemeklerini yemişti. Öğretmeyi seven bir insandı. Annemin tarafı DP'li. Benim de ilk siyasete başladığım yer DYP oldu. Babam ölmüştü, görmedi, ne diyecekti bilmiyorum.
"Seçmen artık derdine çare istiyor"
Siyasi olarak sağ kalmış tek kadınım ben. Ama genel başkanlıkta yeniyim. Öğrenen bir yapıyız biz. Bir gün harika bir konuşma yaptığımı düşünerek gruptan çıktım. Dediler ki, 'Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Kılıçdaroğlu'nu şunu söyledi, sayın Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi ne diyorsunuz' dediler. 'Elinin körü diyorum' diyecektim, diyemedim. 'Bana ne kardeşim' dedim. Sonra arkadaşlarıma 'Bu bir yün yumağı' dedim. Ben esnaf gezmeye gidiyorum. Orada bir dünya vardır. Sanayici üretir, esnaf satar. Ekonominin belkemiğidir. Çok ciddi istihdam sağlar. Bir caddeyi gezin, 2 kişi çalıştıranlarla, 15 kişi çalıştıranlara kadar. Ben o dükkanlarda gezmeye başladım.
Pandemi döneminde de devam ettim gezmelere. Bugüne kadar o dükkanlarda bir kere kendi partimi övmedim, diğer partileri yermedim. Sordum, söylediler. Buradan aldıklarımızdan çözüm ürettik. Mesela elektrik paralarından henüz pandemi yoktu, şikayet ettiler. Alım gücünün düşmesi. Fiyatların değişmesi. Zincir mağazaların her şeyi satması. İnanamazsınız neler öğrendim. Döndük çözümler üretmeye başlattık. İktidara 'alın bunları kullanın' dedik. Üzerine pandemi geldi. Ama öğrendik. Bu öğrenmenin neticesinde 'kutuplaştırma üzerinden kavga etmeye hayırı sağlamayı düşünüyorum. Aynı anda PKK'lı, Fetö'cü, Ermeni, Sabatayist, ateist, faili meçhulcü gibi söylenmedik söz kalmadı. Ama bunu satın alan seçmen sayısı hızla azaldı. Seçmen artık derdine çare istiyor. Nitekim başarılıyız ki, sayın Erdoğan'ın ağzından sosyal konut projesi gündeme geldi.
"Liyakata dikkat ederseniz, şeffaf olursanız, gerçekten samimiyetle, ciddi şekilde yaparsanız bu işleri, her şey olur"
Ben ona cevap verdim de, duyuramadım, o da bizim eksikliğimizdir. Uzun bir zamandır ilk defa somut konuda proje koydu iktidar. Bunun eksiğini çalışıyoruz şu anda. Bravo çok iyi bir iş. Eksik şu; nasıl ödeneceğine dair o insanlara somut bir şey söylenmedi. Enflasyon şöyle, zamlar, dolar böyle gittiği ortamda. Bizim bu konuda bir çalışma yaptığımızı ifade ettim. Doğru bir iş, biz bunları da düzelterek geleceğiz inşallah. Çalışan arkadaşlarımıza 'Biz faizlerini sabitleyerek bu işi götürebilir miyiz' diye sordum. Asgari ücretin yükselmesini talep eden biziz, emekli maaşlarının en düşüğünün asgari ücret kadar olmasını talep eden biziz.
Eksiğini gidererek diyoruz ki, 'Bunlar yaptı yaptı, yapamadı biz geliyoruz, bu evleri siz teslim alacaksınız'. Fikirtepe'de olan işler var, Tozkoparan'da aynı şekilde insanlar perişan. Sosyal devlet diye bir kavram var. Fransa'da çok ilginç bir sosyal devlet anlayışı var. Evler var orada, insanların kira öder gibi alıp, sonra sahiplendiği. Bu sosyal devlet anlayışının zorunluluğu. Bu devlet aç, çıplak, açıkta insan bırakamaz. Sosyal hak diye bir kavram var. Biz bunu daha iyi yapacağız şeklinde kamuoyuyla paylaştım ama daha geniş alana yayamamışız, bu da bizim eksikliğimizdir.
76 milyar TL KKM'ya verildi. 24 milyar lira Telekom'dan alındı, Ankapark'ta 14 milyar TL. Topladığınız zaman 113 milyar lira yapıyor. Bunlar havaya gitti. 13 milyar dolarlık köprümüz var bizim. Osmangazi Köprüsü. Havaalanı var Kütahya'da, yolcu inmiyor düzgün. Vergilerin affını da koyun. Liyakata dikkat ederseniz, şeffaf olursanız, gerçekten samimiyetle, ciddi şekilde yaparsanız bu işleri, her şey olur.
"Pek çok şey yaşadım ama parayla hiç ilişkilendirilmedim ben. Ahlaki olarak doğru bulmam"
Sayın milletvekili bir yolsuzluk üzerinden konuştu. Suç duyurusunda bulunduk. Varsa bilgi belge koysun gereğini yapalım. Şimdi ortaya çıkan; hukuki problem yok, kamuoyuna açık ihale. Ahlaki probleme katılıyorum. Bilgim olsaydı arkadaşımıza 'yapma' derdim. Yapmaması gerekiyor. Çünkü akıllarda iyimser ayrımcılık kalması bile kötü. Yolsuzluk itibariyle bir tane bir şey yok orada. Özel sektör üzerinden çalışabilirdi. Soru işareti yaratılabilecek ortamdan kaçınmak lazım. 27 yıldır politika yapıyorum. Eşimin küçük işletmesi var, bize bakıyor. Hiç kapatmadı. Ne eşimin, ne oğlumun, ne yeğenleriminin belediyelerle en küçük iş ve alışveriş, para ilişkisi sözkonusu yoktur. Nepotizmden aile boyu nefret ederiz. Olduğu gün ben politikayı bırakırım. Pek çok şey yaşadım ama parayla hiç ilişkilendirilmedim ben. Ahlaki olarak doğru bulmam.
Göçmen konusunda İçişleri Bakanlığı'na atandım. Müsteşar bana geldi. MİT, Jandarma, Emniyet, Dışişleri'nden üst düzey memurlar geldi. Bir brifing verildi bana sığınmacı üzerinden. Yıl 1996. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu ülkenin hafızası. Fakir ülkeler zengin ülkelere, problemli olan ülkeler demokrasiyle yönetilen ülkelere göç edecekler. Türkiye de bunun geçiş güzergahıdır. Avrupa diyor ki, 'Bu göçü sizde durduralım, siz de hendek olun'. 'Sayın Bakanım bulunduğunuz hiçbir toplantıda bu tekliflere evet demeyeceksiniz' dendi. Anasol-M hükümeti zamanında, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı aradı beni. 'Sayın bakanım AB Parlamentosu'nda toplantısı var, gitmeniz gerekiyor' dedi. Göç için Türkiye'yi hendek yapmak için karar çıkacağını ve bunu engellemem istendi. Bu ülke beni oraya gönderdi. Yanıma tercüman koydu. O kararın geçmemesini sağlayacak bir pozisyonda durdum. İşte hafıza bu.
"Ben başörtüsü meselesinde hakkında fezleke olan tek milletvekiliyim"
2019'da sayın Erdoğan'a dedim ki 'Gönder beni devlet adına, Esat'la konuşayım şu insanları gönderelim' dedim. Sonra sayın Özdağ'ın teklifiyle bir çalıştay yaptık biz. Sonuç belgesini ben okudum parti adına. Ondan sonraki fasılda eski valimiz geldi, rapor hazırlamıştı. Şu anda bisim milli güvenlik politikaları Mehmet Tolga Atalın'dır. Milli Göç Doktrini adı altında iddialı proje ortaya koyduk. 2023'te iktidar olduk, 2026'da memleketlerine göndereceğimize gün gün, ay ay, yıl yıl program hazırladık. DEVA Partisi, Gelecek Partisi, CHP'nin de çalışması var. Zaten DP'nin genel başkan yardımcısı bu konunun uzmanlarından birisidir. Saadet Partisi daha dikkatli bakıyor, onların da var. 6'lı Masa'nın göçe dair hazırlıkları var. Arkadaşlarımın emekleri açısından hakkı teslim etmek lazım en hazırlıklı rapor budur. Tolga Bey bunu mümkün olduğu kadar televizyonlara çıkıp bunu anlatıyor. Yani 2023'de kazandık 2026'ya kadar bitmiş oluyor.
Ben başörtüsü meselesinde hakkında fezleke olan tek milletvekiliyim. Abimin 2 kızı başörtülüydü. Biri Marmara İlahiyat Fakültesi diğeri İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi okuyor idi. Hem inanç hürriyeti, hem insan hakları açısından baktım işe. Aynı zamanda aile fertleri için baktım. İki kişinin o dönemde çektiği acıyı biliyorum. Çok şey yaşandı. Hiçbir hak geri gitmez. Bugün sizin gibi, benim gibilerini suçlayanlar, milletvekillerinin Meclis'e girmesi için o gün bana yönettirdiler. İnsanlarda biraz saygı olacak. Sırf oy için büyük vicdansızlık olmayacak. 28 Şubat imam hatip liseleriyle ilgili o günün askeri yöneticilere uzun erimli abiler, ablalar stratejiler, projeksiyonlar yapmışlar. Esas mesele imam hatipler.
"Binalar muhteşem, hükümetin hakkını teslim edeyim"
Ben rahmetli Mesut Bey dahil Meclis'e gelindi. Mesut Bey çok sivil insandı. İnanılmaz bir kavramsal bilgisi vardı. Osman Turan'dan kimlere kadar okumuş bir insan. Mesut Bey'le görüşmem olmuştu. İzmit'in köyünde kız çocuğu olarak doğdum. Üç sınıf bir arada okuduk. O günkü eğitim şartlarında kesintisiz zorunlu okusaydım bugün karşınızda olamazdım. Gelecektim 13 yaşına İzmit'e gönderilecektim. Benim oğlum sizin okulunuzu kazanmıştı. 8 sene sonra sınava girseydi, kazanması zordu. Sanat, zenaat, dil attaya gitti bu ülkede. Sadeci imam hatipleri tartışabilseydik olmazdı. Bu arkadaşlar geldi, 'biz imam hatipleri ihya edeceğiz' demek yerine perdeli şekilde her yere imam hatip yaptılar. Bunlar da eğitimin içine iki kere tükürdüler.
Üniversite mezunu iki dede, anneanne, babaanne torunu olarak, benim torunum 2,5 yaşında Ayda'nın eğitim yoluyla elde edebileceği şanslar benimkinden az. Fırsat eşitliği gitti. Artık herhangi bir başörtülü kadının başının açılmasına dair kimsenin aklından bir şey geçmez. İmam hatip liseleri açılmış, kapanmış kimsenin aklından bir şey geçmez. Ama bu eğitim sistemini bu hale getiren laçkalığın sonuçları gariban çocuklar, gümbürtüye gittiler. En fazla imam hatip şakşakçılığı yapanların çocukları yurt dışında oldu. Ara eleman yok, doğru düzgün lisan bilen yok. Her yere üniversite açıldı, her ilçeye yüksekokul açıldı. 2017'de ismini vermeyeceğim iline gittim. Binalar muhteşem, hükümetin hakkını teslim edeyim.
"En çirkin bir dille tırnak içinde terbiye edilmeye çalışılan siyasi partiyiz"
Binaya bayıldım elektronik bölümü mezununa baktım 'bak bakalım kaç hoca var' dedim. 'Hocam elektronik bölümünde iki tane yardımcı doçent varmış, FETÖ'cülükten gitmiş, baba meslek derslere bir asistan çocuk giriyor' dedi. Eğitim yoluyla tekrar başka kazanımlar elde ettirmeliyiz. Sayın Ali Babacan'ın konuşmasına sayın Erdoğan cevap verdi. 'Sen kimsin ya' dedi. Sayın Davutoğlu'nun danışmanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık dönemi var. Kendisinin patron olduğunu iddia eden birisi var; sayın Erdoğan. Sayın Davutoğlu'nun haksızlığa maruz kaldığına inananlardanım. Sayın Erdoğan'ın çok güzel özelliği var, elini yıkayıp bütün kötülükten çıkıyor.
En çirkin bir dille tırnak içinde terbiye edilmeye çalışılan siyasi partiyiz. Siyasi partilerin başka partilerle olan ilişkilerine biz saygı duyuyoruz. Bizim ilişkilerimize kimse saygı duymuyor. Bizim HDP ile olan ilişkimiz net ortada. Onların da bizle ilgili tavırları ortada. Birbirine karşı en dürüst siyasi partiyiz. Bu tutumumuz eleştirilebilir, kınanabilir. Hepsine saygı duyarım. 6 milyon HDP'ye oy vermiş Kürt seçmeni, Türkiye'de yaşanan bilumum Kürtleri bir çuvala koyup, Türklere hakaret etti denilmesi kadar haksız ve kötü ikiyüzlülük olamaz. Muhalefetin içinde bir grup insan var, herkesi adam etmeye, terbiye etmeye çalışıyorlar. Bu insanlar sürekli AK Parti'nin içine gideceğimizi söylediler. Ben 'silah dayasalar gitmem' dedim. Şimdi ben AK Parti seçmenine hakaret mi ettim?
"Herkesin haddini bilmesi gerekiyor. PKK eşittir Kürtler olamaz"
Sayın Erdoğan ile sayın Bahçeli bizi yerli milli ilan edip, birisi yuvaya öbürü de kendi yanına davet etmiş olmasına rağmen net şekilde hayır demiş vatandaşım. Burada bir gölge boksu var. İYİ Parti'yi iki grup HDP'yle dövüyor. Birincisi iktidar partileri onu anlıyoruz. O arkadaşlarımızın, özellikle AK Parti'nin yöneticilerinin kavramsal bilgileri sıfıra yakın olduğu için öyle bir çirkin, pis dil gelişti ki, Kürtlere hakaret ediliyor kimse farkında değil. Kürtler eşittir PKK'lı haline getiriliyor. Israrla bir şey söylüyorum Cumhur İttifakı ne yapsa yapsın bizim milliyetçiliğimizden, vatanseverliğimizden kimsenin şüphesi yoktur, olamaz, olamaz. Ne ben ve ne arkadaşlarım Kürtleri incitecek tek kelime etmeyeceğiz.
Bir Kürtün evinde Güneydoğu'da kalmamış, hepsi Türk, HDP'nin o masada olmasını söyleyen bizi terbiye etmek isteyen bir kesim var. İYİ Parti'nin bu sistemin engeli olduğunu düşünüyorlar ise, onu da o masa kabul ediyorsa dolayısıyla biz kalkarız HDP'yi oraya oturabilirler. Biz buna saygı duyarız. Ama biz orada olursak olmayız. HDP'de zaten aynı şeyi söylüyor, onlar oradaysa biz olmayız diyorlar. Bunun sonuçta Türkiye'de yaşayan Kürtlere yönelik haksızlık olduğunu, tamamının HDP'li gibi bir çuvala doldurulmasının haksızlık olduğunu söylüyorum. Herkesin haddini bilmesi gerekiyor. PKK eşittir Kürtler olamaz.
AK Parti'den kopmuş, kopmak üzere olan kadınların ruh halini anlamak için çalışıyoruz. Tamamı başörtülü, lise ve üniversite mezunu 30-45 yaş arası kadınlar. Beni sordular. Kürtleri seviyor, Kürtlerin yanında duruyor diye yüksek sesle söylediler. Bir AK Partili kafayı kaldırdı 'Kürt demesek, PKK desek, HDP desek' dedi. Buradan AK Parti'nin yöneticilerine sesleniyorum, bizi 5 tane oydan eksik edeceğiz diyerek yapmayın bunu, yazıktır günahtır.
"Söylediklerimin samimi olduğunu ispatlamak için feragat ettim"
Ben İzmitliyim bir apartmanda her türlü etnik aidiyetten insanlar oturur. Her mahalleden Türk'üne de Kürt'üne de şehit geldi. Kimse kimsenin evine taş atmadı. Deprem oldu Kocaeli'nden Türkiye'nin her yerine tabut gitti. Birlik beraberliği PKK bozamadı ama bu dil bozar. Hadiseye oy odaklı bakmıyorum. Bitlis İl Başkanımızın ailesinde 5 şehit var. Bu şehitlerin ruhlarına eziyet ediliyor. 31 Mart'ta Üsküdar meydanına sayın Soylu geldi, Temel Karamollaoğlu ile benim Kandil'de kağıt imzaladığımı söyledi. İmzalamış isek, ikimizin de dokunulmazlığı yok, alın ensemizden götürün kardeşim. 29 arkadaşımızın bütün kimlik bilgilerini Yeni Şafak yayınladı. Ortak noktaları Kürt olmaları. Tamamı şehit yakını, korucu ailesi, gazi yakını.
Bir Abdullah Uçarımız var. Kocaeli'nde Muşlu. Bursa'da miting yapıyoruz, Kemal Bey'le. Abdullah'ı çağırdım. 'Ne konuşacaksın oğlum' dedi. 'Abla ben Kürdüm amma PKK'lı değilim' dedi. Bir üzüldüm, 'ama'yı kaldır' dedim. Abdullah 'Ben Kürdüm PKK'lı değilim, PKK ile nasıl mücadele ettiğim bunu dünya biliyor' dedi.
Bildiğimiz bir şey var, üçüncü dönemi meselesi tartışmalı. O kadar canım istedi, keyfim geldi bu işe geçildi ki, bir önlem alınmamış. Bir madde konsa bu tartışma olmayacak. Bu ucube sistemin ne kadar hazırlıksız, berbat olduğunu gösteriyor. Bu ülkede Tayyip Bey'le herhalde bugünkü şartlarda, bu ucube sistem şartlarında yan yana gelecek sıralamada en son şahıs benimdir. Refah Yol düştükten sonra DYP'ye 43 milletvekili gitti. 2 kişiye teklif gitmemişti biri Meral Akşener, diğeri Hasan Ekinci. Allah şahit 'tek aday', 'kazanılacak aday' diyorum. Evim basıldı benim. Her gün hakaretle, pislikle karşılaşıyorum. Kuralın, kaidenin olmadığı, hiçbir kurulun olmadığı, adaletin olmadığı, yargının korkusuz, tarafsız olmadığı, demokrasinin attaya gittiği sistemde yaşanabilir mi? Söylediklerimin samimi olduğunu ispatlamak için feragat ettim.
"Önünüze gelenle kavga edemezsiniz"
Sedat Bucak'la DYP'de milletvekilliği yapmış iki kişiyiz. Urfa'ya gidince benimle beraber gelen arkadaşla irtibat kurup, çay ikram edebilir miyim diye davet etti. İl başkanı, iki genel başkan yardımcımız, danışmanım, özel kalem müdürümü, Salim Ensarioğlu beyefendi ile hep beraber gittik. Bir çay içtik, eskileri yâd ettik. DYP'ye dair anıları konuştuk. Sedat Bucak'ın bizimle politika yapacağını zannetti arkadaşlar. Sedat Bey 'Ben politika yapmayacağım, organik tarıma verdim kendimi' dedi. 'Herhangi durumda desteğim seninle' dedi. Fotoğraf falan çektirmedik. Mahmut Cevheri istifa etti. Sedat Bey siyaseti bıraktı. İki eski dost olarak görüşmüştük.
Ülkenin ağırlığı kalmadı. İtibar konusunda büyük sorunumuz var. Tayyip Bey'in temel sorunu herşeyi şahsileştirdi. Devletler arasında bir ilişki olur. Dış politikayı dış ilişkiler ve dış politikalara ayrılır. Bu arada ülkeyi yönetenlerin kişisel dostlukları varsa ekstra fayda sağlar. Bana yapılan davranış devlete yapılmıştır ruh haline girerseniz dış politika olmaktan çıkar. Sayın Erdoğan ve arkadaşları Cumhuriyetin dış politik bakış açısına alerji duydular. Elçilere 'monşer' dendi. Cumhuriyetin batıya dönük yolculuğunu beğenmediler. Gelinen nokta şu; ABD'y gidiyoruz, içeride atarlanıyoruz, giderleniyoruz, ABD'ye dönüyoruz geri dönüyoruz. Putin'le ahbap olabilirsiniz, Şangay Beşlisi'ne gidebilirsiniz, sakıncası yok, ama arafta bir yerde gidemezsiniz. Önünüze gelenle kavga edemezsiniz. Mısır'la niye kavga ettik? İhvancı tarafı olduk. Mursi'ye yapılan haksızlıklara karşı onun yanında durabiliriz. Ama ülkeler arasında kopuşa taraf olamayız.
"Mısır'ı Yunanistan'ın kucağına biz ittik"
Biz S-400 aldık. Yunanistan S-300'leri bize kilitledi. Hadi S-400'leri Dedeağaç'a koyalım bakalım koyabiliyor musunuz? F-35'lerden çıkarıldık, F-16 almak için yalvar yakarız. F-16'lar 1974'ün teknolojisi. Milli muharip uçağını keşke yapalım. En az 12-15 yıl arası zaman var. Bu süre içerisine Mig koymadınız. Yunanistan Amerika'yı arkasına aldı. Şımarık çocuk orada sorun yok. Suriye ile kavgalısınız, Irak darmaduman. Biz coğrafyayı ekonomik coğrafya olarak tarifliyoruz. Dış politikayı ekonomik coğrafya olarak tarifliyoruz. 'Dostum Trump, dostum Putin' diyorsunuz. Aynı Trump sana 'ahmak' dedi, ben bağırdım Meclis'te. Şangay Beşlisi ne dedi? Buraya üye olmak istiyorsan NATO'dan çıkacaksın. Şimdi tüm bunları arafta tutup, iç politika malzemesi yapıp, dışarıda kuzu gibi ol gel sistemde Türkiye'nin ağırlığı olamaz. Türkiye'nin rasyonel, hislerden uzak olması gerekiyor.
Mısır'ı Yunanistan'ın kucağına biz ittik. Suudi Arabistan'a, BAE'ye neler dedik? Niçin diyorsun? Diyorsan niye böyle yapıyorsun? Bu ikircikli tutumun arka planında Cumhuriyetle yarışmak var. Benim sayın Erdoğan'a bir çağrıda bulunmak istiyorum; AB'den çıkmak mı istiyorsun, ABD ile ters mi düşmek istiyorsun, NATO'dan çıkmak mı istiyorsun, Putin'le ahbaplık mı istiyorsun, bu milletle paylaş. Bu millet karar versin. Bizim bakışımız Cumhuriyetimizin ortaya koyduğu muasır medeniyetler yolculuğudur. AB'de hatalar yok mu, var. Bunları eleştirmek başka bir şey ama yönünüzü muasır medeniyete çevirmek başka şey.
Savunma sanayine gelince, burada asıl mesele Bayraktar'lar. Damadının meselesi olduğu için düşmanlık yapılacak gibi algı yaratılıyor. Allah rahmet eylesin Özdemir beyi herkes saygıyla anıyor. Erbakan hocanın sistemi içinde gelen Özdemir Bey bunu hiç gizlemeyendi. Ergenekon'da paşaları tek tek ilgilenip, aileleri ziyaret etmişti, sahtekâr değildi. Bu çok önemlidir. Yaptıkları işler, SİHA'lar İHA'lar bu ülkeye yapılan katkıdır. Kim iktidar olursa olsun sahiplenmesi gereken bir anlaıştır. Bugün olduğu gibi dünyanın her yerine İHA'ları, SİHA'ları teknolojiyi satabiliriz.
"90 yaşındaki insanları hapislerde olmasını doğru bulmadığını ifade etmek isterim"
Bizim arkadaşlarımızın verdiği tarih 1 yıl. Yargının bağımsızlığı, objektifliği, hukukun üstünlüğü, liyakat, şeffaflık konusunu öne koymak. İsrafı ve yolsuzluğu bitirmek yapılması gereken zorunlu adımlar. Zaman zaman vatandaşlar 'hesap soracak mısın' diyor. Ben de diyorum ki, 'hesabı siyasetçi sormaz, yargı korkusuz hale getirilir, yargı hesabı sorar'. Siyasetçi rüşvet almaz, parmak sallamaz, intikam almaya kalkmaz. Yargının yerine kendini koymaz. Bugün bu yapılıyor diye yarın biz yaparsak onlardan farkımız kalmaz. Tahkim dahil her birini deneyeceğiz. Tiksindirici borç diye bir kavram var. 'Kanal İstanbul için sakın ola kredi vermeyin. Bunu ödemeyeceğiz' dedim. Bu iş çok fahiş fiyatlarla yapıldı. Gerekersi Tahkim'e gideriz, oradan bu yolsuzluğu ortadan kaldırmak mümkün olur.
28 Şubat için çağrıldım. Orada ölümle tehdit edilen kişi bendim. Gittim, konuştum, ifademi verdim. 7 saat ayakta ifade verdim. Ondan sonra bana 'şikayetçi misin' dediklerinde, 'ben kişisel olarak şikayetçi olamam, buna siz karar vereceksiniz' dedim. Rahmetli Şevket Kazan abi bunun üzerine şikayetini geri çekti. Tahmin edemeyeceğiniz hakaretlere maruz kaldım. Ama bunlara direndik. 90 yaşındaki insanları hapislerde olmasını doğru bulmadığını ifade etmek isterim. Vicdanım müsaade etmedi."