Gündem

Ve skandaldan yaklaşık bir yıl sonra, bu kez, Danny Ayalon alçak koltukta

Türkiye ile İsrail arasındaki gerilimi tırmandıran daha sonra mektupla özür dilemek zorunda kalan...

24 Haziran 2011 03:00
T24 - Türkiye ile İsrail arasındaki gerilimi tırmandıran daha sonra mektupla özür dilemek zorunda kalan "alçak koltuk krizi"nin mimarı Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi Danny Ayalon, "Benim büyükelçiye yaptığım şakaydı" dedi. Gazetecilerden daha alçak bir koltukta oturan Ayalon gazetecilerin sorularını yanıtladı.

 


Hürriyet gazetesinden Zeynep Gürcanlı'nın 'Bu kez ben onu alçak koltuğa oturttum' başlığıyla hürriyet.com.tr'de yayınlanan Ayalon söyleşisi şöyle:

Danny Ayalon adı size ne ifade ediyor? Hatırlamamış olabilirsiniz. Ama şimdi söyleyeceğimle, hemen hatırlayacaksınız; Danny Ayalon, Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi “alçak koltuğa” oturtan İsrailli Bakan Yardımcısı..

Kendisi, tüm Türkiye’nin çalkalandığı, alındığı, o koltuk skandalının mimarıydı.


Ve skandaldan yaklaşık bir yıl sonra, bu kez, Danny Ayalon “alçak koltukta”..

İsrail’e gitmeden önce, görüşme programına baktığımda, heyelanmıştım; çünkü programda, Kudüs’te İsrail koalisyon hükümetinin Türkiye’ye karşı “daha sert duran” milliyetçi kanadının temsilcilerinden Danny Ayalon’la da görüşme vardı.

Daha programı görür görmez karar verdim; Gerçi olaydan sonra bir mektupla özür dilemişti ama, yine de Ayalon’a bu konuyu soracaktım. Hatta, uygun ortam bulursam, bir de şakayla karışık, kendisinden, Türkiye’ye bir mesaj vermek adına, “benimkinden daha alçak bir koltukta oturmasını”, böyle bir poz vermesini isteyecektim.

İsrail sisteminde, Bakan Yardımcıları da milletvekilleri arasından seçiliyor. Ayalon da, Türkiye karşıtlığı ile öne çıkan İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın partisinden milletvekili. Görüşme de, İsrail Meclisi’nde gerçekleşti.

Görüşmeye, 7 kişilik bir Türk gazeteci grubu olarak gittik. Masaya oturduğumuzda, sandalyelerin alçalıp, yükselebilen büro tipi sandalyelerden olduğunu gördüm.

Ayalon, görüşmeye geldiğinde yüzü gülüyordu. Biraz da bundan cesaret alarak, “bir şaka yapabilir miyim?” diye söze girdim. Ve devam ettim; “Biliyorsunuz, tüm Türkiye sizi alçak koltuk olayından tanıyor. Şimdi biz buradayız. Ve Türk kamuoyuna bir mesaj için, sizden koltuğunuzu biraz alçaltmanızı rica etsem, benimkini de biraz yükseltsem...”

Hiç kırmadı Ayalon. Gülümseyerek, “olur” dedi. O koltuğunu indirirken, biz Türk gazeteciler de kendi koltuklarımızı biraz kaldırdık. Ortaya bu fotoğraf çıktı.

Ayalon da zaten söze bu olayla girdi;


'Ben de Türk Büyükelçi’ye şaka yapmıştım...'

“Şakayla başladınız ama benim büyükelçiye yaptığım da şakaydı” dedi. Ve Devam etti;

“Ne yazık ki televizyonların önündeyapılmış bir şakaydı. Önceden planlanmış değildi, televizyonla konuştuğumuzun aksine gerçekleşti. Çünkü biz sadece görüntü almayı kararlaştırmıştık. Kendi aramızda şakalaşıyorduk...”

Danny Ayalon, olayın İsrail medyasından yayınlanmasının ardından kopan fırtına üzerine, bir özür mektubu yazdığını da hatırlattı;

“Yayınlandığı zaman büyükelçiye bir mektup yazdım ve kendisine onu küçük düşürme niyetinde olmadığımı söyledim. Artık bu geride kaldı...”


"İsterseniz gidip, olayın gerçekleştiği odayı görün...

Ayalon, bizi koltuk olayının yaşandığı odada değil, kalabalık olduğumuzdan Meclis’teki komisyon toplantı salonlarından birinde kabul etti. Ancak bize, olayın yaşandığı Meclis’teki odasını ziyaret etmemizi de önerdi.

“Knesset’teki odamı görürseniz gerçekte sorunun ne demek olduğunu anlarsınız. Odada çok alçak koltuklar ve yüksek sandelyeler var. Bu Knessetteki bütün odalar böyle. Inanın bana bunu önceden planlamamışttım. Konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederim. Amaçlanarak yapılmış bir şel değildi. Amaç ne bir ülkeyi ne de bir kişiyi küçük düşürmekti” dedi.

Biz öneriyi hemen kabul ettik ama, programımız sıkışıktı. Ayalon’un yardımcıları da biraz mırın kırın edince, oda ziyareti gerçekleşmedi.

Yine elimizde, “alçak koltuğun rövanşı” olan bu fotolar kaldı...


Ayalon’dan sıcak mesajlar

İsrail Dışişleri Bakanı ile görüşmeye giderken, onun “şahin” kanattan geldiğini bildiğimden, biraz endişeliydim.

Ancak Ayalon o kadar sıcak mesajlar verdi ki şaşırdım.

Üzerinde sürekli durduğu konu, Türkiye ile İsrail’in, Ortadoğu’daki iki istikrarlı, demokratik ülke olarak, işbirliği yapmasının gereği idi;

Dünyada, ekonomik alanda küreselleşme trendi yaşandığını vurgulayan Ayalon, şöyle konuştu;

“Küreselleşme Türkiye ve İsralil’e yarıyor. Bu nedenlhe Türkler ve İsraillilerin birlikte çalışmasının önemli olduğuna inanıyorum. Ekonomilerimiz uyumlu. Çıkarlarımız aynı. Siyasi alandaki ilişkiler soğumasına rağmen, ekonomik ilişkinin sürmesi zaten bunu gösteriyor.”


'Akıllarımızı birleştirelim...'

Yaşanan onsa sıkıntıya, skandala, Mavi Marmara krizine rağmen, Türkiye ile İsrail’in ticaretinin arttığını vurgulayan Ayalon, şöyle devam etti;

“Eğer akıllarımızı birleştirebilirsek, birçok şey yapabiliriz. Sadece Türkiye ile İsrail ilişkileri için değil, tüm bölge için. Türkiye ile İsrail işbirliği için eşsiz fırsatlar ve koşullara sahip.”


'Türkiye, doğal müttefikimiz'

Ayalon, Türkiye ile İsrail’in “doğal müttefikler” olduğunu da vurguladı;

“Dünyada siyasi alanda ayrışmalar yaşanıyor, ülkeler bölünüyor. Siyasi ayrışma konusunda, sadece Ortadoğu’da değil, Türkiye ve İsrail istikrarları, iyi yönetişimleri, istikrarlı ekonomileriyle öne çıkıyor. Geleceğe baktığımda Türkiye ve İsrail doğal müttefikler olması gerektiğin düşünüyorum ben; hem de her konuda...”


'Artık karşılıklı suçlama oyununu bırakalım...'

Ayalon, türkiye ile İsrail’in son birkaç yolda, “karşılıklı güveni kaybettiklerini” de saklamıyor. Ancak yeni bir sayfa açılmasını öneriyor;

“Son bir kaç yıl içinde kaybettiğimiz şeyin güven olduğunu düşünüyorum. Artık neden bu güveni kaybettiğimize ilişkin karşılıklı suçlama oyunundan vazgeçmemiz gerekiyor. Bizi birleştiren şeylere rağmen karşılıklı güveni kaybettik. Bunu aşmamız ve geleceğe bakmamız gerekiyor.”

Bu sözleri duymak güzel de;

Ancak arada hala Mavi Marmara krizi duruyor.

Ayalon, Mavi Marmara’da öldürülen 9 kişinin Türkiye’de yarattığı travmayı farkında;

“Türk halkı için bu durumun son derece duygusal olduğunu anlıyorum. İsrailliler de bu duruma şok oldular. Bu işte çıkışın yolu, buluşmak, görşmek ve yaratıcı çözümler bulmak. Eğer irade olursa, bir yol da bulunur. “


'Hem gizli görüşme, hem BM raporu...'

İsrail Bakan yardımcısı, Mavi Marmara krizinin aşılması için, hem iki ülke arasında doğrudan görüşmelerin yürütülmesini, hem de BM raporunun temel alınmasını öneriyor;

“Bu konuda etkili olabilecek mekanizmalar bana göre objektif olmalı. Bu ne Türk mekanizması ne de İsrail mekanizması olmalı, BM tarafından atanmış panel, Palmer Paneli bunu gerçekleştirmeli. Bu komisyonun içinde bir Türk ve Bir İsrailli temsilci var. Raporu yayınladıklarında, hepimizin ne olduğu konusunda aynı fikirde olacağız. Şu anda iki ayrı görüş var. Bu yüzden Palmer komisyonu raaporunu ortaya koymalı bu rapor temel alınmalı.”


'Gizli görüşmeleri ne doğrular, ne yalanlarım'


Ayalon, bir yandan BM raporu beklenirken, diğer yandan gizli görüşmeler yürütülmesini de benimsemiş görünüyor;

“Gizli görüşmeler çok önemli, çünkü toplumun baskısı olmadan garçekleştiriliyor. Şu anda Türkiye ile görüşmenin olup olmadığnı ne doğrulayabilirim ne de yalanlayabilirim. Çünkü bu iş benim sorumluluğumda değil. Lütfen anlayın. Bu görüşmelerin yanısıra aynı anda Palmer paneliyle süreci devam ettireceğiz. Çünkü bu rapor ilişkilerimizi normalleştirmek ve eski haline getirmek için bir yol olabilir”


'Başbakan Erdoğan’a mektup, güven arttırıcı önlem kabul edilmeli'

Ayalon’a, İsrail Başbakanı Netenyahu’nun Başbakan Erdoğan’a seçim sonrası gönderdiği kutlama mektubunu soruyoruz. Mektubu doğrulamakla kalmıyor, içeriğini de açıklıyor Ayalon. Üstelik, bir de mektubun, iki ülke arasında “güven arttırıcı önlem” olarak görülmesi çağrısı yapıyor;

“Kamuoyu önünde yapılması gereken bir takım işler var. Bu çerçevede Başbakan Erdoğan’a gönderilen mektup güven artırıcı bir önlem olarak görülebilir.”

Türkiye’deki seçimlerin ardından, siyasi gerginliğin de azalacağına inanıyor Ayalon. Ve Başbakan’a gönderilen mektubun içeriğinin de bu yönde olduğunu vurguluyor;

“Başbakanımız, çok güzel bir tebrik mektubu gönderdi seçim başarısıyla ilgili. Mektupta, ilk olarak kendisini seçildiğii için kutladı. Türk halkını da demokratik süreç ve kararları için kutladı. Mektupta ortak çıkarlarımız ve değerlerimizden söz etti. Ayrıca kendisiyle birlikte çalışmak için sabırsızlandığını iletti.”

Ayalon’a göre, Mavi Marmara’nın ikinci seferi yapmaması da olumlu bir gelişme ilişkilerin geleceği açısından;

“Yeni filonun glelmemesi de ilişkilerimizi yenilemek için iyi bir fırsat. Şimdi, cesur kararlar almak için siyasi liderlik zamanı. Biraraya gelmeli ve konuşmamız gereken her şeyi konuşmalıyız...”


'Büyükelçi atayın...'

Ancak, Türkiye’den de bir başka “güven arttırıcı önlem” beklentisi daha var İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısının;

“Yapılacak başka bir şey, bir büyükelçi atanması olabilir. Sizin atanacak büyükelçinizi memnuniyetle karşılarız. Bizin elçimizin de görev süresi bitiyor. Biz de büyük ihtimalle bir büyükelçi atayacağız. Türkiye tarafından kabul edilecek birini göndeririz. Bu adımlar da, perdenin arkasında yaptıklarımızla birlikte atılması gereken adımlardır. Ben önemli oldukları kanaatindeyim."


'Megafon diplomasisi yapmayalım...'

Ayalon’un Türk hükümetine bir çağrısı da, basın aracılığıyla kamuoyu önünde karşılıklı sert söz ve davranışlardan kaçınılması;

“Bir terim vardır megafon diplomasisi diye. Eğer biz basını kullanarak biriirimize karşı bağırmaya başlarsak bu süreci kilitler”.


'Mavi Marmara için özür gerekiyorsa, dileriz...'

Bu kadar lafı dolandırdıktan sonra, Ayalon’a açık açık soruyoruz;

“Mavi Marmara’nın ilişkilerde yarattığı krizin aşılması için Türkiye özür ve tazminat bekliyor. Bunu yapacak mısınız?”

İşte İsrailli Bakan Yardımcısının o çok önemli yanıtı;

“Sizin ifade ettiğiniz tüm konular özel olarak görüşülmeli, gizlice görüşülmeli. Aynı zamanda Palmer raporunun da bir etkisi olacaktır. Ancak Palmer raporunun görüşmelerinin temelinde gerçeklerin yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle objektif bir kararkter var bu da palmer. Palmer bir yönde karar verirse o yön olur, diğer türlü olursa öteki türlü olur. Her şey buna bağlı. Eğer bir özür gerekiyorsa, ben size kendi örneğimi verebilirim. Yanlış yaptığımda, bu bilerek ve isteyerek olmasa da, özür diledim. Özür dilemek insanın gururunu elinden almaz. Aksine özür dilemek, erdem hatta onurlu bir eylemdir. Eğer özür dileyecek bir şey yapmadıysanız, dilememeniz gerekir. Çünkü o zaman kötü olur. Bunun için de Palmer raporunu beklemek gerekiyor. “


'Kendi kendimizi savunduk'

Ayalon’a Mavi Marmara soruları ardı ardına geliyor. Gerçekten 9 kişinin ölmesi mi gerekiyordu?

“Bu konuya tekrar girmek istemiyorum” diyor Ayalon, ve devam ediyor;

“Ancak buradaki önerme şu; ‘bizim kendi kendimizi savunma görevinde olduğumuz’ Uluslararası Denizcilik Hukukuna göre, bu filo hiç yola çıkmamalıydı. İnsani açıdan bakarsanız, biz onlara önedik; ‘eğer niyetiniz insani yardım yapmaksa gelin. Biz bütün getireceklerini, silah olmadığı sürece Gazze’ye götürürüz’ dedik. Askerlerimiz aşağıya (Mavi Marmara’ya) indiklerinde ellerinde boya tüfekleri vardı. Amaç kimseye zarar vermemekti. Onlar oraya indiklerinde, ateşsiz silah da (cold weapon), hatta bir tane sıcak silah vardı, bunu beklemiyorlardı. Biz bundan sorumlu olamayız. İşte Palmer bu konuyu açıklığa kavuşturacak. “


'Abluka yanlış uygulanıyordu, değiştirdik'

Mavi Marmara İsrail’e, Gazze’ye yönelik ambargoya dikkat çekmek, onu delmek için gitmişti. Ayalon da, o dönemde Gazze’ye yönelik ablukanın uygulamasındaki bir yanlışa dikkat çekti;

“Biz bu ambargoyu bir önceki hükümetten miras olarak aldık. Onların da bunu yapmak için kendi gerekçeleri vardı. Ancak zaman geçtikçe blokajı ymuşattık. Bizim eski politikamız, ‘onaylanmadığı sürece hiçbir şeyin geçişine izin vermeyin’ şeklindeydi. Şimdi bunu ‘yasak olmadığı sürece her şeyin geçişine izin verin’ olarak değiştirdik. Bir dönem makarnaya çikolataya izin verilmedi, doğrudur. Ancak artık bunlar olmuyor. Bu karar daha önce alınmalıydı. Özellikle de bu gıda maddeleri konusunda. Kesinlikle daha önce alınmalıydı.“

Peki ambargonun yumuşamasında Mavi Marmara mı etkili oldu? İşte yanıt;

“Böyle düşünmek yanlış olur. Çünkü bu onları daha fazla filo göndermeye teşvik eder. Yeni bir filo da bölgenin ihtiyacı olan enson şey. Ayıca şu anda Gazze’de insani bir sorun day yok. Mısır’ın Refah sınır kapısını açmasının Bakan Davutoğlu da iyi olduğunu söylemişti.”

Ayalon, ablukanın “yasal” olduğu konusunda ise ısrarlı;

“Abluka uluslararası denizcilik hukukuna göre yasal bir ablukadır. Eğer bir bölgede karışıklık varsa, bir prensip vardır. Bu BM’nin 51 maddesinde de yer alır. Egemen devlet kendi halkını korumak için gereken önlemleri alabilir.”

İsrail’in Gazze’den çekilmesinin ardından, Hamas’ın roket saldırılarını arttırdığına dikkat çeken Ayalon, “ Gazze’den Ariel Şaron’un kararıyla çekildik. Son kilometresine kadar Gazze Filistin toprağı oldu. Bunun karılığında da 12 bin tane terror ve roket saldırısı yaşadık. Bunu engelleme hakkımız vardı. Hamas saldırdığı sürece bizim bunu yapma hakkımız da var.”


'Neden Türkiye, seyahat uyarısı yayınlamadı?'

Ayalon, Mavi Marmara olayını İsrail açısından şöyle anlattı;

“Uluslararası hukuka göre, hangi gemi bu abluka içinden geçmek isterse istesin bir izin almak zorunda ilgili ülkeden. Eğer bunu yapmazsa yasayı ihlal etmiş olur. Ayrıca, sağduyu ve sorumluluk alanı da var. Neden siz böyle bir şeyi çatışma bölgesine, savaş ve tehdit bölgesine gönderirsiniz? Bir başka konu ise, biz bir yol önerdik; Eğer gazzedeki halka bir şeyler göndermek istiyorsanız. Biz bunların hepsini almayı ve Ashod limanı üzerinden Gazze’ye ulaştırmayı önerdik. Ve bunu bütün malzemenin Gazze’ye ulaşacağı garantisini verdik. Hatta kimi isterseniz temsilci olarak gönderin, gidip gitmediğini kontrol etsin de dedik. Her şeyin yumuşak şekilde halledilmesine çalıştık. Bir filo göndermek için hiçbir bahane yoktu”

Ayalon’un “seyahat uyarısı” konusundaki eleştirisi ise şöyle;

“Seyahat uyasının ne demek olduğunu biliyorsunuz. Eğer bir çatışma bölgesi olduğunu, bombalanan bir bölge olduğunu biliyorsanız, Hükümetler buralar konusunda, seyahat uyarısı yapmalıydı. ‘X bölgesine gitmeyin’ demeliydi. Tabii ki demokratik bir hükümet vatandaşlarının seyahat özgürlüğünü engelleyemez. Ancak o hükükümetlerin bir uyarı yapması beklenir ki, vatandaşları da neyle karşılaşacaklarını bilsinler. Bütün ülkeler bunu yapıyor. Gazzeye yönelik bir seyahat uyarısı yapılmalıydı. “


'Filistin sorununu ikili ilişkilere sokmayın'


Ayalon’un Türk hükümetine de çağrısı var bizim aracılığımızla. Filistin sorununun, Türk-İsrail ikili ilişkilerine dahil edilmemesini istiyor;

“Eğer dışarıdan bakarsanız,Türkiye ve İsrail arasındaki ikili ilişkilere bir dış etken dahil oldu. Bu dış etkinin ikili ilişkilerde hiçbir ilişkisi yoktu. Filistin sorunu, İsrail-Filistin anlaşmazlığı, Hamas terörü.Hamas terörü ikili ilişkilerimize dahil edilmiştir. Bunun ne Türkiye ne de İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini inanıyorum. Neden Türkiye ya da İsrail ilişkilerimizi üçüncü bir tarafa endeksleyelim? BİZ zaten Filiistin sorununu çözmek istiyoruz. Bu sadece stratejik bir karar değil çünkü bu sorunu çözmek hem bizim çıkarmız hem de ahlaki bir zorunluluk”


Halid Meşal’in Türkiye’ye gelmesine bile kızmadı

Biz Kudüs’te bunları konuşurken, İsrail’in “düşmanı” Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal Türkiye’deydi. Meşal bundan yıllar önce, yine Ak Parti tarafından Ankara’ya davet edildiğinde İsrail kıyameti koparmıştı.

Ancak beklediğimiz olmadı; Çünkü Ayalon, Meşal’in Türkiye’de yaptığı görüşmelere bu kez tepki vermedi.


'Hamas’a anlaşmayı kabul ettirin, her bir Türk’ün elini öperiz...'

Aksine, “eğer Türkiye çözebiliyorsa bu sorunu, biz ancak memnun oluruz” mesajı verdi. İşte söyledikleri;

“Türkiye Filistinli grupları biraraya getirmek isterse bu bizim için sorun değil. Saygı duyuyoruz. Türkiye bölgesel bir güç ve tarihsel olarak bölgede rolü var. Dolayısıyla etkisi de olabilir. Mesela Ankara’dan Ebu Mazen (Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas) ile Hamas görüşmesiyel ilgili bir açıklama yapılırsa ve ‘biz birlik olacağız’ denizse, ki Filistinliler’in birlik olması bizim de çıkarımızadır, böylece kiminle görüşeceğimizi biliriz. Ve Hamas eğer ‘Oslo anlaşmasını kabul ediyoruz ; terörü kınıyoruz, İsrail’i tanıyoruz ve İsrail bizim barış ortağımız ‘derse, her bir Türk’ün elini öperiz..”

Ancak ya sonuç farklı olursa? Ankara’daki görüşmelerden, İsrail’in beklediğinin tam aksi kararlar çıkarsa? Mesela, İsrail’le şimdilerde iyi ilişkiler içinde olan Mahmut Abbas yönetimi Hamas’ı ikna edeceğine, Hamas Abbas yönetimini ikna ederse? Ayalon’un ona da yanıtı var;


'Filistin’le ilişkileri geliştirmek için İsrail’i feda etmeyin'

“Eğer iyi bir sonuç alınmazsa, eğer çıkacak olan sonuç İsraili daha fazla kınayan bir karar olursa, bunun yıkıcı etkisi olur. Aksi halde de olumlu bir etkisi olacaktır. Benim söylediğim Türkiye’nin kendi dış politikasını oluşturma hakkı vardır. Buna saygı duyuyoruz. Biz onlara farklı unsurlarla temas etme deme hakkına sahip değiliz. Ancak bu herkesin kaybedeceği bir oyun olmalalı. İlişkileri geliştirmek için İsrail feda edilmemeli.Böyle bir durum ne Türkiye’nin ne de bölgenin yararına olur.”

Ve bitirirken;

İsrail’in “şahin” kanadında yer alan Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, aslında vermek istediği tüm mesajı şu sözlerle özetliyor;

“Geleceğe bakmalıyız, sonda 4-5 yılda yaşananları çok fazla tartışamayız. Geçmişi değiştiremeyiz ama sadece geleceğe etki edebiliriz. Gelecekten söz edersek önümüzde altın bir fırsat olduğuna inanıyorum. Yakınlaşma için altın bir fırsatın başladığını kanaatindeyim ilişkilerimizi doğru yola sokmak ve yakınlaşmak için...”