'Aşkale Yolcuları' adlı kitabın yazarı gazeteci Rıdvan Akar, "Varlık vergisinden 25 yıl sonra bir telefon aldım. Yaşlı bir kadın 'Evimizi iş yerimizi geri istemiyorum ama kocamın tablosunu devlet bana geri verir mi?' diye soruyordu. Bu çok acı" dedi.
RS FM'de yayınlanan Atilla Güner'le Akşam Postası programında konuşan Akar, Varlık Vergisi Yasası'nın kabul edilişinin 77. yıl dönümünde açıklamalarda bulundu.
Akar, konuya ilişkin şunları şöyledi:
"Varlık vergisi uygulanmaya başlandığında insanlar 15 gün içerisinde paralarını kendileri için belirlenmiş tutarı yatırmak zorundalardı. Yatırmayanların evlerindeki eşyalarına, kişisel eşyalarına el konuldu. Gayrimüslim erkekler çalışma kamplarına götürüldü. Çalışma kamplarında vergi tutarını ödeyecekleri varsayıldı. İnsanların 300- 400 bin borçları var günde 2.5 liraya bu borçlarını ödeyecekleri varsayıldı.
"Aşkale'de çalışma kampı kuruldu ve gayrimüslim erkekler buraya getirildi. Buradaki temel amaç gayrimüslimlerden çalışarak o parayı tahsil edebileceklerini öngörüsü değildi. Asıl amaç erkekleri ailelerinden kopararak adeta rehin politikasıyla 'dışarıdakilere sen parayı öde biz onu buradan çıkaralım' demekti."
Aşkale'deki çalışma kampında resmi kayıtlara göre 1200 gayrimüslim vardı ancak Akar'a konuşan tanıklar, bu sayının 6 bine kadar çıktığını anlattı:
"Faik Ökten'in varlık vergisi faciasında zikrettiği rakam, 1200 civarında gayrimüslim erkeğin Aşkale ve çevresindeki kamplara gönderildiğini söylüyor. Nazi dönemindeki o kamplara benzemiyor aslında orası eski bir konak. Ortada bir soba yanıyor insanlar onun çevresinde kalıyorlar. Bir süre sonra konak yetmiyor ve köyden isteyen istediği yerden ev kiralamaya başlıyorlar. Ben ise Panaroma dergisinde bir çalışma yaparken Parseh Gevrekyan'la yaptığım bir röportajda -kendisi de Aşkaleye giden vergi mükellefi idi- sayının 6 bine kadar yükseldiğini söyledi. Oradaki çalışma koşullarından ve yaşlılıktan dolayı 21 kişi hayatını kaybetti. Panorama dergisinde çalışırken varlık vergisi konusunu işlerken bir kapak konusu olarak işledikten 10 gün sonra çok yaşlı bir hanımefendiden telefon aldım. Son derece nezih bir İstanbul Türkçe'siyle ''beyefendi ben size bir soru sormak istiyorum' dedi ve 'Acaba bu varlık vergisiyle kaybettiğimiz mallarımızı bir gün alabilecek miyiz?' Bana bu soruyu sorduğu tarihte varlık vergisinin üzerinden 25 yıl geçmişti. Ben de bilmiyorum neleriniz vardı diye sormuştum. 'Evimizi, kaybettiğim dairemizi, eşimin iş yerini filan istemiyorum. Eşimin yalı boya tablosu vardı onu da almışlardı, benim için çok değerliydi manevi bir anlamı vardı. Acaba o tabloyu bana bir gün iade ederler mi?' diye sordu. Bu çok acı."