Aslı Aydıntaşbaş
(Milliyet, 30 Nisan 2012)
Baha ve Suzan, 1.5 yıl önce Silivri cezaevinde evlendi. Tüm enerjisini Baha'nın masumiyetini kanıtlamaya adayan Suzan, 'Bu adam 2005'den beri her an yanımda. Nasıl Kuzey Irak'a ışınlanmış olabilir? Baha Ankara'nın doğusuna bile geçmedi' diyor.
Devrimci Karargah davasından tutuklanan gazeteci Baha Okar, iki yıldır derdini anlatmaya çalışıyor. Cezaevine girdikten sonra evlendiği nişanlısı Suzan, “Yaşadıklarımız gerçeküstü bir roman gibi” diyor. Okuyup siz karar verin
Suzan’ı görünce ilk fark ettiğiniz, iri gözleri. Öyle böyle değil; o Japon çizgi filmlerinden fırlamış gibi kocaman gözleri var. İri ve hüzünlü.
Suzan Yılmaz, tutuklu gazeteci Baha Okar’ın nişanlısı. Pardon, eşi. Yedi yıldır birlikte olan çift, 1,5 yıl önce Silivri cezaevinde evlendi. Hayatını muhalif sol bir dergide editör olarak geçiren ‘entel’ gözlüklü gazetecinin Suzan’a evlenme teklifi, Hollywood filmlerindeki gibi koreografik bir sürpriz sonrasında beliriveren pırlanta bir yüzükle değil, cezaevinden peş peşe gelen mektuplarla olmuş. 8 Aralık 2010 tarihli düğün fotoğrafı Silivri cezaevinin ‘görüş’ bölümünden. Yanyana gelmeden sadece bariyerin üzerinden sarılma izni var. Şahitleri, oradaki avukatlar.
Ama gelinin de damadın da gözlerinin içi gülüyor. “O zamanlar ortada bir yanlış anlama olduğunu, Baha’nın her an bırakılacağını düşünüyorduk” diye anlatıyor Suzan.
Oysa Baha, 600 gündür cezaevinde. Suzan’la tanışmamız, üç ay önce, Beşiktaş Adliyesi’nde basık tavanlı, kazan dairesine benzer bir mahkeme salonunda oldu. Nedense o dönem hapisteki gazetecilerin gerçekten gazeteci mi yoksa terörist/tecavüzcü mü olduğunu öğrenmeyi kendime iş edinmiştim. Meşhur isimler bir yana, CHP milletvekili Melda Onur ve bir kaç kişiden hep aynı cümleyi duydum “Bir de pisi pisine yatan Baha Okar var....” dedi. ‘Allah aşkına, kim bu Baha Okar?’ diye merak ettim.
Hanefi Avcı da var
Belki farkındasınızdır, Türk cezaevlerinde genelde iki tür gazeteci var: Ergenekon üyeliğiyle suçlananlar ve PKK üyeliğiyle suçlananlar. Sol tandanslı bilim ve aktüalite dergisi Bilim ve Gelecek’in editörü Baha Okar ise, başlıbaşına üçüncü kategoriyi oluşturuyor: Devrimci Karargah.
Devrimci Karargah deyince bir anda uyanmayabilirsiniz. Hani o kitap yazan emniyet müdürü Hanefi Avcı’nın bir biçimde yöneticisi olmakla suçlandığı terör örgütü var ya... Açıkçası 2009’da Bostancı’da bir ev basınına kadar, kamuoyunda pek kimse Devrimci Karargah diye bir şeyin adını sanını duymamıştı. O yüzden medyada zaman zaman bu örgütün Hanefi Avcı’yı yargılamak için ‘kurgulandığı’ yolunda bir şüphe dillendirildi. İddianame, bir ucu PKK, diğer ucu Ergenekon’a dayanan, ancak iki somut olay (Bostancı’daki ev baskını ve Ak Parti binasına bomba) dışında kamuoyunda pek de duyulmayan bir terör örgütünden söz ediyordu. Tabii tutuklananlar arasında sendikacılar, gazeteciler, sosyalistler, farklı sol fraksiyonlardan aktivistler ve BDP’lilerin olması, medyadaki kuşkuları iyice pekiştirdi.
Oysa iddianame ve dosyaya eklenen MİT raporundan da anlaşıldığı gibi, Devrimci Karargah diye bir örgüt gerçekten var. Ve çoğunluğu yurt dışında yaşayan örgüt üyeleri, gerçekten de radikal, silahlı mücadeleye inanıyor.
Burada tek mesele, Baha Okar (ve çoğunluğu tutuklandıktan sonra hapishanede tanışan diğer sanıkların) gerçekten bu örgüte üye olup olmadığı...
Kafka'nın romanı gibi
Kafka, ünlü romanı Dava’da bilmediği bir sebepten dolayı başı yargıyla derde giren Joseph K.’nın çaresizlik içinde masumiyetini kanıtlamaya çalışırken düştüğü sürreal durumları anlatır.
Baha O. davasının özelliği de, bir gazetecinin uzun süredir hapiste olması değil, dosyada kendisini Devrimci Karargah’la ilişkilendiren delillerin ‘zayıflığına’ rağmen bu kadar süredir özgürlüğünün kısıtlanmış olması.
Savcıların iddiası, Devrimci Karargah’ın bir ucu PKK, diğer ucu Ergenekon’a dayanan, ortasında da Hanefi Avcı’nın olduğu bir terör örgütü olduğu. Ancak Baha Okar’ın ne Hanefi Avcı, ne de birlikte yargılandığı insanların hiçbirini tanımıyor oluşu bir tezat. İddianamede birlikte yargılandığı insanlarla herhangi bir telefon görüşmesi ya da bağ yok.
Suzan: “Biz şiddet karşıtı insanlarız. Baha entelektüeldir, ideolojik olarak da uzağız bu düşünceden. İnan Devrimci Karargah’ın ne olduğunu da hiç bilmiyordum Baha gözaltına alınana kadar. Bir sabah 4’de biz uyurken geldiler. Baha tutuklandıktan sonra dayanamayıp İnternet’ten sitelerine girdim. Arkadaşlar ‘Girme sakın sitelerine’ diye uyardı ama önbellek yapıp girdim çünkü mecburdum Baha’nın neyle suçlandığını öğrenmeye...’
1832 parmak izi var
İddianamede Okar’ı örgüte bağlayan iki kritik delil var. Birincisi, örgüt evindeki bir kâğıt (kimlik fotokopisi) üzerinde parmak izinin çıkmış olması. Ancak herhangi bir evde, o zamana kadar o belge ve objelere dokunan onlarca insanın parmak izi var. Söz konusu evde de polis toplamda 1832 parmak izi tespit etmiş! Üstelik kimlik fotokopisi, örgütle bağı olmayan birine ait.
İtirafçı: Kamptaydılar
Baha’yı Devrimci Karargah’la ilişkilendiren ikinci kanıt ise, bir PKK itirafçısının 2009 yılındaki ifadesinde Baha ve bazı sanıkları 2005’de Kuzey Irak’ta bir PKK kampında gördüğünü söylemesi: ‘Türk solu grubundaki şahısları ismen tanımam çünkü bu şahıslarla konuşmamız yasaklanmıştı. Ben bu grubu gece gördüm, DK adlı örgüt mensupları olduğunu İstanbul Bostancı’daki güvenlik kuvvetleriyle girmiş oldukları çatışmada ölü olarak ele geçirilen Orhan Yılmazkaya isimli şahsın fotoğraflarını televizyonda görünce anladım.’
'Hedef şahıs nalburda'
Baha’nın yurt dışına hiç çıkmamış olması, Ankara’nın doğusuna ayak basmamış oluşu, Karadenizli olması, aynı tarihlerde kalp krizi geçirmiş babasının yanında Ankara’da hastanede oluşu, İstanbul ve Ankara’da olduğunu dostları ve görgü tanıklarının doğrulaması, o dönemden kredi kartı ve faturaları savcıları ikna etmemiş.
Liste uzun. İddianamede, Okar’nın bilgisayarından güncesi çıkan ve 12 yıl önce kanserden ölen liseden Fransızca öğretmeni Sabriye Çağırıcı, Ergenekon üyesi, bilgisayardaki günlükler ise Ergenekon ile ‘örgütsel bağlantı’ kabul edilmiş. (Çağırıcı’nın Baha Okar tarafından redakte edilen günlüğü, Bilim ve Gelecek yayınlarından 2010 yılında kitap olarak basılmış. Baha Okar ayrıca halen CHP milletvekili Haluk Eyidoğan’ın depremle ilgili kitabı dahil bir çok kitabın editörü.)
Emniyet, PKK kamplarında eğitim gördüğünü düşündüğü azılı bir terörist olan Baha Okar’ı yakalamak için fazla ter dökmek zorunda kalmamış. Dosyada Okar’ın yakınları ve iş arkadaşlarıyla bir sürü telefon görüşmesi var. Ancak okuduklarımın günlük ‘iş geyiği.’
Tabii polis işi sağlama bağlamış, fiziki takibi de ihmal etmemiş. Ama sadece yarım günlüğüne. 28 Ekim 2009’da, ‘Hedef şahsın Bilim ve Gelecek isimli işyeri adresinde olabileceği bilgisi alınması üzerine’ güvenlik güçleri 13’den itibaren o adresin dışında zulaya yatmış. ‘Hedef şahıs’ 15:15’de adresten çıkmış. 15:20’de Moda’da bir nalbura gitmiş. Tam 15:40’da ‘nalburdan elinde siyah bir poşetle çıkarak’ işyerine gitmiş. 15:45’de dergiye varmış. Fiziki takibi yapan ekip, 18:30’da ‘Bu saat itibariyle herhangi bir gelişme olmaması üzerine çalışmaya son verildi’ diye bir not düşerek tutanağı imzalamış.
Bilim ve gelecek ne?
Baha Okar’ın çalıştığı Bilim ve Gelecek dergisi, genel hatlarıyla muhalif, Marksist tandanslı bir bilim ve aktüalite dergisi. Psikiyatriden evrim teorisine kadar geniş yelpazede yazılar var. Dergi büyük gazete bayilerinde satılıyor.
Devrimci Karargah davasını araştıran gazeteci İsmail Saymaz’a, derginin ideolojik köklerini sorduğumda emailde şu yanıtı alıyorum: ‘Bilim ve Gelecek, adı üstünde bilim dergisi. Dergiyi çıkaran grup, aslında 2003 yılına kadar İşçi Partisi'nin Bilim ve Ütopya dergisini çıkarıyordu. Fakat o grubun milliyetçileştiğini savunarak istifa ettiler ve bağımsız bir bilim dergisi çevresinde toparlandılar.’
Suzan Baha’ya sırılsıklam aşık 600 gündür de kendini Baha’nın masumiyetini kanıtlamaya adamış durumda. Sorduğumda, 1994’den beri tanıdığı, 2005’den beri de birlikte olduğu Baha’nın İşçi Partisi’yle herhangi bir bağı olmadığını, ideolojik olarak uzak olduğunu söylüyor.
Bilim ve Gelecek, bir bilim dergisi olmakla birlikte bir sol topluluk. Derginin bürosuna farklı sol çevrelerden ziyaretçiler de gelip gidiyor. Çoğunlukla muhalif sol akademisyen ve öğrenciler. Dergi kimi zaman politik makaleler yayınlanıyor.
Baha Okar dergide editör olarak çalışıyor, ara sıra yazı da yazıyor. Son yıllarda yazdığı yazılardan, Twitter’da konu olan Hasan Sabbah araştırması ve Katolik kilisesi tarafından 400 yıl boyunca yasaklanan kitaplarla ilgili kaleme aldığı makale dikkatimi çekiyor.
39 yaşındaki gazeteci, 25 Ekim 2010’dan beri gözaltında. Cezaevinden yazdığı bir mektupta Kafka’nın Dava romanından alıntı yapıyor: “‘Böyle bir davası olan, onu baştan kaybetmiştir’ diyor Kafka.”
Baha Okar’ın yargılandığı Devrimci Karargah davası, bugün 13’de Beşiktaş adliyesinde görülüyor...