Uzayda 188 gün kalan astronot Dr. Tracy Dyson, uzayda kaldığı günleri “Kıyafetler erkeklere göre. Tuvalete gitmek zor. Saç uzayda her şeyi topluyor. Ben de kirli bıraktım. Oraya modelliğe gitmedim" şeklinde anlattı.
Habertürk'ten Nalan Kolçak'la söyleşen Dyson, "Dünya’ya o açıdan baktığınızda sınırları görmüyorsunuz. Tek gördüğünüz, çok değerli ve kırılgan bir gezegen. O mucize aklınızı başınızdan alıyor. Dünya’nın etrafını saran karanlığa baktığınızda, “Bu gezegen o karanlıktan nasıl çıkmış?” diye düşünüyorsunuz" dedi.
Dyson'ın Habertürk'te yer alan söyleşisi şöyle:
- Astronot olmak çocukluk hayaliniz miydi?
Bu mesleği seçmeyi ciddi olarak düşündüğümde 16 yaşımdaydım. O dönem NASA’nın uzay programı çok gündemdeydi. Pek çok Amerikalı çocuk, gökyüzüne bakıp “Orada olmak istiyorum” dedi. Ben de liseyi bitirmek üzereydim, hayatımın dönüm noktasıydı, ne yapmak istediğime karar vermem gerekiyordu. O sene hiç unutmuyorum, NASA astronot olmayan bir öğretmeni uzaya göndermeye karar vermişti. Daha önce astronotların sadece test pilotları olduğunu düşünüyordum ama fikrim değişti. Ebeveynlerim tam da o dönemde benden bir liste hazırlamamı, hayatta neleri yapmaktan hoşlandığımı yazmamı istediler. Listeyi hazırladım, baktım ve yazdığım her şey astronot olmam gerektiğine işaret ediyordu.
- Etrafınızdan kimse “Tracy yapamazsın” dedi mi?
Tabii ki. (Gülüyor) Pek çok kişi güldü, dalga geçti, “Hiç şansın yok” dediler.
- Siz de onlara uzaydan güldünüz mü?
Evet. (Gülüyor) İnançlı biriyim, bunu yapmak istedim, Tanrı istedi ve yapabildim. Etrafımda beni destekleyen de çok oldu, bir denge vardı yani.
- Biri işimi sorduğunda “Gazeteciyim” diyorum, karşımdakinde büyük bir etki yaratmıyor. Ama eminim siz “Astronotum” dediğinizde bayağı havalı oluyordur... Astronot olmak nasıl bir şey?
Evet havalı ama kariyerimizin aslında çok küçük bir kısmı uzayda geçiyor. Başka astronotları eğitiyoruz, halkla konuşuyoruz, sürekli kendimizi geliştiriyoruz, eğitimlere katılıyoruz, mesela uzay kıyafetimizi giyinip dalış yapıyoruz. Washington’a gidiyoruz, kongre üyelerine neler yaptığımızı anlatıyoruz, desteklerini arıyoruz. Bazen bunların hepsini 1 hafta içinde bile yapabiliyoruz. Çok yoğun ve çok ayaklı bir meslek.
- Dünyada kadın olmak zaten çok zor, uzayda kadın olmak nasıl?
Aslında hepimiz işimizi yaptığımızda erkekle kadın arasındaki ayrım yok oluyor. NASA’nın astronot programında erkeklerle aynı eğitimi alıyoruz. Fakat uzayda bazı zorluklar var tabii ki. Fizyolojik olarak uzayda da kadınsınız sonuçta, burada ne zorluk yaşıyorsak orada da yaşıyoruz! Mesela hem Rusların hem de Amerikalıların dizayn ettiği uzay kıyafetleri erkeklere göre. Tuvaletimizi yapmak istediğimizde bütün kıyafeti çıkarmak zorunda kalıyoruz! Oysa erkekler tuvalete gidiyor, onlar için hazırlanan küçük cebin fermuarını açarak işini görüyor. Yani işin yüzde 50’sini tabii ki. Artık bunu nasıl yazarsınız bilmiyorum. (Gülüyor) Neyse ki biz kadınlar bu tür sorunların üstesinden gelecek kadar güçlüyüz.
- Sanırım şampuanlar da kadınlara göre tasarlanmamış...
Ahh evet. Erkekler saçlarını kazıtıyor ve işlerini hallediyor. Bazı kadın astronotlar saçlarını kısa kestirdi ama ben uzun tutmayı tercih ettim. Tabii ki zorlukları var çünkü uzayda akan su yok, kuru şampuan kullanıyoruz. O şampuan da kısa saçlara göre yapılmış. Kısa saça sürdüğünüzde ve sildiğinizde kafanızda ne varsa alıp götürüyor. Ama uzun saçınız varsa zor. Ben de şampuanı saçıma sürüyorum ve kafamı kocaman bir su balonunun içine sokuyorum. Houston’dakiler biraz geriliyorlar çünkü her zaman balonun patlama ve suyun her yere sıçrama riski var. Ben de çareyi saçımı çok yıkamamakta buldum, “Ne yapayım, saçım kirli kalsın” dedim. Sonuçta oraya modellik yapmak için gitmedim ya. Kirli dediğim de bayağı kirli saçtan bahsediyorum çünkü yerçekimsiz ortamda her şey uçtuğu için saçınız bir süpürge gibi her şeyi topluyor. Günün sonunda saçınızın içinden kocaman nesneler çıkıyor!
- Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan Dünya’ya baktığınızda ne hissettiniz?
Söylemekten nefret ediyorum ama uzayda bir hayli yoğun oluyorduk. Sabah uyandığımda ilk işim Houston’un gönderdiği mesajları okumak, bizden ne istediklerini anlamaktı. Ancak gün bittiğinde doğru açıdaysak oturup Dünya’ya bakabiliyordum. Dünya’yı izlemek, yaptığım işin en anlamlı kısmı sanırım.
- Toplumun çizdiği sınırların ötesine geçmek isteyen kadınlara ne söylemek istersiniz?
Kadınların elinden alamayacağınız tek şey, içlerindeki güç. Etrafınızdaki insanlar size kendinizi sorgulatabilirler ama gücünüzü asla alamazlar. En basit örneği çocuk doğurmak. Emin olun hiçbir erkek vücudunuza bu kadar acı veren bir şeyin üstesinden gelemez. Evrensel olarak annelik kadınların ne kadar dayanıklı olduğunu gösteriyor. İşimizde, hayatımızda pek çok bariyerle karşılaşıyoruz ama hepsini teker teker aşıyoruz. Bunu yapma gücü nereden geliyor? Öncelikle içimizden. İkinci olarak da etrafımıza bizi destekleyen insanları toplamaktan. Bu nedenle kadınlara önce içlerindeki gücün farkına varmalarını öneriyorum. Sonra da üzerinizde iyi etki bırakan, size akıl hocalığı yapacak, iyiliğinizi düşünecek insanları etrafınızda tutmayı salık veriyorum. Kız çocuklarına “Sabahları seni yatağından kaldıracak kadar seni motive eden ne? Ne yapmayı seviyorsun?” sorusu sorulmalı. Tıpkı babamın 16 yaşımda bana hazırlattığı liste gibi. Kimsenin o listeye bir madde eklemesine izin vermeyin, o liste sizin.
- Oradan baktığınızda savaşlar, siyaset, dünyevi işler anlamsız gelmiyor mu?
Gelmez olur mu? Dünya’ya o açıdan baktığınızda sınırları görmüyorsunuz. Tek gördüğünüz, çok değerli ve kırılgan bir gezegen. O mucize aklınızı başınızdan alıyor. Dünya’nın etrafını saran karanlığa baktığınızda, “Bu gezegen o karanlıktan nasıl çıkmış?” diye düşünüyorsunuz. Bazen de şunu düşünüyorum: Acaba Dünya’daki herkesi uzaya götürebilseydik ve gezegenimizi dışarıdan görebilselerdi her şey değişir miydi? Düşmanlar birbirini affeder miydi? Bence ederdi.
- Belki dünya liderlerine bir uzay turu düzenlemelisiniz...
(Gülüyor) İyi olurdu ama önce sıkı bir eğitimden geçmeleri gerek. Sanırım Dünya’yı dışarıdan görmek ve o hisleri yaşamak, onca yıl aldığımız eğitimin bir ödülü. Uzaya çıktığınızda daha da mütevazı oluyorsunuz.
- Uzay sizi fiziksel olarak nasıl değiştirdi?
Eğer orada yeterince egzersiz yapmazsanız, kas ve kemik yoğunluğunuzu kaybedersiniz. Yerçekimsiz ortam nedeniyle. Bu nedenle vaktimizin büyük bir kısmını egzersize ayırıyoruz. Fakat bu bile yeterli değil, uzaydan dönüp Dünya’nın yerçekimine maruz kaldığımızda pek çok zorluk yaşıyoruz. Çok yorgun oluyorsunuz mesela. Ama insan vücudu harika bir şey, uzayda uzun süre kaldığınızda ortama hemen uyum sağlıyor, acı çekmiyorsunuz. Sanki uzaya annenizin karnından çıkmışsınız gibi hissediyorsunuz. Ama tabii ki yetişkin olarak. (Gülüyor)
- Peki ya duygusal ve felsefi açıdan nasıl değiştirdi?
İlk uçuşumdaki ekiple çok sıkı arkadaşlardık. Ama Dünya’dan ayrılırken tabii ki arkama dönüp baktım. Ailemi, kocamı arkamda bırakıyordum. Rusya’dan gerçekleştirdiğim ikinci uçuştaysa ekipten kimseyi tanımıyordum. Böyle bir durumda desteğe, güvenebileceğiniz insanlara ihtiyacınız oluyor. Uzaya gittiğinizde, özellikle uzun süre kalıyorsanız duygusal açıdan zorluk çekebilirsiniz. Sadece uzayda geçirdiğiniz zaman değil, öncesindeki eğitimlerde de ailenizden çok uzakta kalıyorsunuz. Mesela hep beni en çok seven insanların desteğini aradım, duygusal açıdan beni zorladı. Annem ve babamla ancak haftada bir görüşebiliyordum. Kocamsa Amerikan ordusunda subay, onunla görüşmek daha da zordu. Felsefi kısmına gelince... Dünya’yı o açıdan gördüğünüzde ne kadar küçük olduğunuzu fark ediyorsunuz. Dünyadaki pek çok ırktan, insandan sadece biri olduğunuzu görüyorsunuz.
- Dünya’nın ötesinde bir yaşam olduğuna inanıyor musunuz?
Hıristiyan’ım, hayatın sonsuzluğuna inanıyorum. Ama kendi deneyimimden yola çıkarak cevap verecek olursam, Dünya’nın ötesinde yaşama dair bir kanıt görmedim. Tabii ki uzayın derinliklerine gitmediğimi de lütfen unutmayın. Evreni keşfetmedim ama gördüklerim bana başka bir yaşamın ipucunu vermedi.