Sinirbilim Uzmanı Prof. Dr. Sinan Canan, sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde uyuşturucu bağımlılığının giderek arttığını belirterek, "Varlıklı insanlar da kendi gettolarını oluşturdu" dedi. "Rihanna gibi yıldızların klipleri ve hayatları ya da Breaking Bad gibi diziler… Bu kültür giderek yayılıyor" diyen Canan, "Çözümü yok. Bugünün dünyasının gerçeği bu. Uyuşturucu, eğlence, alkol ve pornografinin hayatımızdaki payı gittikçe artıyor, artacak. Çünkü sektörün ve internetin yüzde 80’i bunlar üzerinde dönüyor.
Prof. devamında, "Dolayısıyla çare ancak bireyin kendisinde ve ebeveynlerde bulunabilir. Ailelerin temel görevi çocuklarını bu durumlara karşı hazırlamak" sözlerini kaydetti.
Uyuşturucudaki bu artışın en önemli nedeninin "medyatik normalleştirme" olduğunun altını çizen Prof. Canan, "Diziler, şarkı sözleri, rol modellerin davranış ve tutumları bu normalleşmeye altyapı hazırlıyor" diye konuştu.
"Ama herkes yapıyor’ fikrinin bir kez yerleştiğinde ve doğru bilinçlendirme olmadığı takdirde uyuşturucu ve genç arasındaki bariyeri ortadan kalkmış olduğunu söyleyen Prof. Dr. Canan, uyuşturucu kullanımının böylece ‘Trend’ haline gelmesinden bahsetti.
Postadan'dan Işıl Cinmen'in sorularını yanıtlayan Sinirbilim Uzmanı Prof. Dr. Sinan Canan'ın açıklamaları şöyle:
‘Uyuşturucu kullanımı artıyor’ haberi bir klişedir ama bir süredir bu klişeyi delecek düzeyde bir yaygınlık söz konusu. Bu tespit doğru mu?
Gayet doğru. Türkiye'yi alarma geçiren araştırma sonuçları bunu açıkça gösteriyor. Dünyada da aşırı bir artış var. Daha tehlikelisi normalleşme var. Uç noktalara doğru savrulma var. Sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde uyuşturucu patladı, varlıklı insanlar da kendi gettolarını oluşturdu. Alkolsüz, uyuşturucusuz bir köşe yok.
Toplumsal bir sebebi olmalı. Nedir?
En önemli nedeni medyatik normalleştirme. Diziler, şarkı sözleri, rol modellerin davranış ve tutumları bu normalleşmeye altyapı hazırlıyor. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyle. İkinci ve daha önemli neden iletişimin çok hızlı olması. Tedarikçilere çok daha kolay ve hızlı ulaşılabiliyor. ‘Ama herkes yapıyor’ fikri bir kez yerleştiğinde ve doğru bilinçlendirme olmadığı takdirde uyuşturucu ve genç arasındaki bariyer ortadan kalkmış oluyor. ‘Trend’ haline geliyor.
Rihanna gibi yıldızların klipleri ve hayatları ya da Breaking Bad gibi diziler… Bu kültür giderek yayılıyor. Onlarla büyüyen çocuklar da onları doğal rol modelleri olarak kabul edebiliyor. Yasaklamak çözüm olamayacağına göre çözüm ne olabilir?
Çözümü yok. Bugünün dünyasının gerçeği bu. Uyuşturucu, eğlence, alkol ve pornografinin hayatımızdaki payı gittikçe artıyor, artacak. Çünkü sektörün ve internetin yüzde 80’i bunlar üzerinde dönüyor. Dolayısıyla çare ancak bireyin kendisinde ve ebeveynlerde bulunabilir. Ailelerin temel görevi çocuklarını bu durumlara karşı hazırlamak.
Rihanna, kliplerinde pornografik öğeler kullanmak, gençleri uyuşturucu ve alkole özendirmekle uzun zamandır suçlanıyor. Barbadoslu yıldızın genç jenerasyon için ‘zehirli bir rol model’ olduğu iddia ediliyor.
"Bağımlılığın maddesi değil kendisi problem"
Bağımlılığın esas nedeni ne?
Bağımlılık kavramının doğru anlaşılması en önemli husus. Çünkü zarar bağlamında sonuç elde edilemez. Sigaranın zararlarını bütün sigara tiryakileri bilir ama bu bilgi sigarayı bırakmasına nadiren yeter. Sadece madde bağımlılığı değil, davranış bağımlılığı da var. Kumar, alışveriş, eğlence, pornografi… Bunların hepsi beyinde aynı sistem ile işliyor. Bağımlılığın tabiatını anladığımızda bu bize başka bir işaret veriyor. En büyük problem bağımlılığın maddesi değil, kendisi…
İnsanların bu kadar bağımlı olmasının bir nedeni olmalı…
Var: Yalnızlık. 1970'lerden beri yapılan araştırmalar gösteriyor ki bağımlılığın esas nedeni kişinin sağlıklı sosyal ilişkiler kuramaması. İlişkiler, geçici ya da günübirlik olunca insanlar almaları gereken tatmini başka yerlerde arıyorlar. Temel neden bu.
"İnsan karnı doyunca arıza çıkarır"
Ama popüler olan, çevresi kalabalık insanların da uyuşturucu kullandığı bir gerçek…
Sağlıklı bağ kurmak ve kalabalık çevre arasında doğrudan bir ilişki yok. Zenginlik ve fakirlikle uyuşturucu kullanımı arasında da direkt bağ yok. Fakirlik insanı en az etkileyen yoksunluklardan biridir. İnsanı esas çarpan yoksunluk içsel yani duygusal yoksunluktur. İnsanoğlu karnı doyunca arıza çıkaran bir canlıdır. Çünkü insanoğlu anlam arar, içinden gelen seslere cevap vermek durumundadır. İmkanınız çok olduğunda o sesleri susturacak olasılıklar da artar. 1940’lardan beri aşırı zenginlik, marjinal eğlence, uyuşturucu partileri zenginlikle eşgüdümlü gider. Biz maalesef uyuşturucuyu varoşlarla, ucuz uyuşturucularla anıyoruz ama bağımlılık çok daha genel bir problem ve bunun zaman zaman yükselip alçalan bir seyri var.
Yani bağımlılığın nedeninin madde değil, yalnızlık duygusu olduğunu söylüyorsunuz. Doğru mu?
Doğru. Ameliyat olduğunuz zaman narkozla birlikte size çok yoğun ilaç verilir; çok saf ve yoğun miktarda uyuşturucu almış olursunuz. Ama ameliyattan çıkınca kimse bağımlı olmaz ya da o uyuşturucuyu tekrar istemez.
Evet, neden?
Çünkü bağlanmanın kimyasal teorisine göre, kimyasal madde ancak beynin ödül sistemini uyarırsa kişi sürekli o maddeden almak ister ve bağımlı hale gelir. Ameliyatta alınan uyuşturucuda ise ödül sistemi uyarılmamış oluyor.
"Deneyler gösteriyor ki sosyal fare kokaini bırakıyor"
Deney hayvanları üzerinde yapılan bağımlılık çalışmaları ne gösteriyor?
Fareler üzerinde yapılan deneylerde onları tekli kafeslere koyuyorlar. Onlara su ve kokain veriyorlar. Hayvanlar bir kere kokaini tattıktan sonra sürekli onu içiyor. Tam bir bağımlı oluyor. Daha sonra, fare parkında erkek ve dişi birlikte yaşayan ve oyuncaklarıyla sosyal bir çevreleri olan farelere su ve kokain veriliyor. Ve ortaya çıkıyor ki böyle bir ortamda yaşayan fareler ya kokain kullanmıyor ya da nadiren kullanıyor ama hiçbiri bağımlı olmuyor.
Daha sonra tek başına kalan ve bağımlı olan fareleri parktaki farelerin yanına koyuyorlar. Ve tahmin et ne oluyor?
Fare parkına girince bağımlılıklarından vazgeçiyorlar, değil mi?
Evet, fareler de sosyal hayvanlardır, insanlar da… Ve araştırmacılar, sosyellikle bağımlılık arasındaki ters bağı bu şekilde buldu. Bunlar 1970’lerde yapılan araştırmalar ve 2010'lara kadar gündeme geldi. Bunun çok önemli bir sebebi var: ilaç sektörü. Kimyasal bağımlı, kimyasal yolla tedavi edildiği için ilaç sektörü bu alanı bırakmak istemiyor.
"Tedavi klinikte değil, sevgide"
Bağımlılığın ilaçla tedavisi gerçekçi bir yöntem mi?
Kişiye özeldir bu süreç. İlaç bazı durumlarda gerekiyor ama çoğu zaman gerekmiyor. Uyuşturucu kullanan insanı ‘hasta’ olarak etiketleyip onu iyice itiyoruz. Onu kliniklere, özel ortamlara çekiyoruz, izole edip başka bir maddenin kucağına atıyoruz. Oysa özellikle Batı’daki başarılı mücadele metotları insanları gerçek, yeni ve destekleyici sosyal ortamlara sokmanın etkili olduğunu gösteriyor. İnsanlar sevgiyle kucaklandıklarında bağımlılıklarından kolaylıkla vazgeçebiliyorlar. Burada ailelere düşen en önemli görev çocuklarına daha fazla sarılmaları, ilgi göstermeleri, hayatlarına daha fazla katmaları… Uyuşturucu geri dönüşsüz bir felaket değil. Bağımlılık bir sonuç, o sonucu doğru okumak lazım. Madde bağımlılığı, oyun bağımlılığı, sosyal medya, estetik ya da kumar bağımlılığı hepsinin temelinde ödül arayışı yatıyor.
Peki ödül ne?
Bütün bağımlılıklar dopamin hormonu salgılatıyor. Dopamin, beyinde az miktarda var ama alkol, uyuşturucu, riskli heyecan oyunları, pornografi beyindeki dopamin sistemini en hızlı şekilde aktive ediyor. Alkol aldığınızda beynin tereddüt devreleri hafif uykuya geçtiği için daha cesur, eğlenceli, rahat oluyorsunuz bu da size ödül sinyali veriyor. Sigara doğrudan nikotin üzerinden bunu yapıyor; beyne ödül boca ediyor. Uyuşturucu da öyle… Ve o maddenin yokluğunda normal ilişkiler sizi kesmemeye başlıyor.
Alkol ve eğlence arasındaki bağ
Alkol beyne ne yapıyor da insanlar daha rahat ve eğlenceli oluyor?
Alkol bizi nasıl eğlendiriyor anlatayım. Beynimizde üç ana kısım var: ön beyin, ortadaki dürtüsel kısım ve beyin sapı dediğimiz arka kısım. En fazla enerjiyi beynin ön kısmı yakar. Beynin ön kısmı bizi insan yapan bölümdür, sosyal yükleri çeker. Bu kısım 10’lu yaşlarda gelişiyor. Öncesi bizim şempanze halimiz. Çocukların sosyal kodlara uygun davranmaması bu bölümün henüz gelişmemiş olduğundan… İşte alkol beynimize ulaştığında önce beynin ön kısmını etkilemeye başlar. Ön taraf uyuşmaya başlayınca “Oturmaya mı geldik” hareketlenmeleri başlar. Tam bu noktada beyin sosyalleştiği ve rahatladığı için dopamin salgılar. Biraz daha alındığında duygusal kontrol devreleri etkilenmeye başlar.
Aşırı öfke nöbetleri, kavgaların ya da gözyaşlarının çıktığı evre o. Biraz daha alınınca alkol komasına kadar giden durumlar ortaya çıkar.
Sürekli daha fazlasına ihtiyaç duyma evresine nasıl geliniyor?
Uzun süreli kullanımda normal hayat içerisinde salgıladığınız dopamin hissini de yaşayamıyorsunuz ve maddeye sürekli daha fazla ihtiyaç doğuyor. Ortak olarak uğraştığımız şey beynin ödül arayışı… O işin zevki olmasa biz onu yapmayız. Tat, lezzet gibi daha masum arayışlar da, hepsi kişisel rüşvetler. Bu rüşvetler sayesinde yaşamımızı sürdürüyoruz. O rüşveti alamazsak bunalıma giriyoruz.
"Bağımlılığın her türlüsü özgürlüğün önünde engeldir"
Bağımlılık bir hastalık mı?
Bağımlılık bir hastalık, beyin rahatsızlığı. Ama diğer bütün hastalıklardan temel bir farkı var, o yüzden tedavisi çok zor. Bu hastalık yaparken zevk veriyor size. Her türlü hastalık bıktırır ve acı verir ama bağımlılık keyif verir.
Ama tüm bağımlılıkların sonunda pişmanlık yok mu?
Evet ama pişmanlık kendi başına haz ve ödülden daha güçlü olamıyor. Sigara içen herkes ilk sigarasını hatırlar, kimse unutmaz. Neden? Çünkü ilk sigara iğrençtir, tadı kötüdür. Kimi kusar kimi tükürür. Sonra 40 sene içerler ve “Ne kadar keyifli” derler. Sigara içtiğimizde o madde, beyinde ödül sistemini sahte olarak uyardığı için beyin o kötü tadı bir hazla bağdaştırıyor. Bir süre sonra haz sandığımız şey ödül sistemimizi kimyasal olarak kandırmaktan ibaret hale geliyor.
Bu nokta çok önemli.
O yüzden bırakmak istediğinde “Ama seviyorum” dersin… Oysa bedenin bunu sevmiyor, bu bir bağımlılık. Bağımlılığın her türlüsü özgürlüğün önünde engeldir. Özgürlük canının istediği her şeyi yapmak değil, dürtülerin aleyhine seçim yapabilmektir. Sigarayı bırakırsın ve “Kurtuldum” dersin. Birkaç gün sonra sigara içen birini gördüğünde beynin sana şunu söyler: “Bak onlar özgürce içebiliyor, sen içemiyorsun.” Halbuki özgür olan, sigarayı bırakmış kişidir.
Yani verdiği ani rahatlama hissini özgürlükle karıştırıyoruz…
İnsanoğlu için temel bir kural: Ani rahatlama sağlayan her şey insanı köle eder. Eğer stres varsa orada bir mesaj vardır. O mesajın dinlenmesi gerekir. Stresi susturan her şey bağımlılık yapar ve kendisine köle eder. O stresin mesajını anlayıp davranış değişikliği yapılabilirse stres kalıcı olarak ortadan kalkar.
Birine ‘bağımlı’ demek için kriterler neler?
Bağımlılığın birkaç kriteri var: Sürekli daha fazlasını yapmayı istemek, bağımlı olduğunu reddetmek, zarar verse bile devam etmek, etkilerini gizlemeye çalışmak, çevredekilere kullanım miktarı konusunda yalan söylemek. Bu kriterlerden birkaçı varsa, biz bu kişiye ‘bağımlı’ diyoruz.
"Biyoloji 3,5 milyar yıllık bir ARGE'nin sonucu, onu tanımadan kavga edersen kaybedersin"
Tabiatta hiçbir canlı bizim gibi bağımlı olamıyor. İnsan bunu kendine neden yapıyor?
Biyoloji 3,5 milyar yıllık bir ARGE'nin sonucudur. Onu tanımadan onunla kavga edersen kaybedersin. Ama biz uyuşmadan baş etmekte zorlandığımız bir medeniyet yarattık ve bu kadar hıza adapte olamıyoruz. Genel çerçeveden bakınca biz insanlık yükünden kurtulmaya çalışıyoruz. Biyolojik ve sosyal ihtiyaçlarımızın karşılandığı bir hayat, insan için cennet gibidir ama bunun dışına çıktığımızda sahte cenneti aramak adına kendi cehennemimizi yaratıyoruz. Bu insan olmanın bir bedeli bu... Alkol ve uyuşturucu içimizdeki çığlığı susturmanın en kolay yollarından. Bu kadar kolay bir yolunu bulunca biz tedavi edici olup olmadığını umursamadan ona yapışıp kalıyoruz. Hayvan tarafımız acıdan kaçmak istiyor ama insan tarafımız acının bize ne demek istediğini duyabilir eğer dinlersek…