Gündem

Uykunun rolü ve süresine dair ilginç veriler

Teknolojik cihazların uykumuzdan çaldığına dair endişelere rağmen eskisinden çok daha uzun uyuyor ve uykunun amacını yanlış anlıyor olabiliriz

21 Şubat 2017 23:37

Teknolojik cihazların uykumuzdan çaldığına dair endişelere rağmen eskisinden çok daha uzun uyuyor ve uykunun amacını yanlış anlıyor olabiliriz.

Fillerin hiçbir şeyi unutmadığını herkes bilir. Öte yandan hafıza oluşumunda uykunun önemli bir işlev gördüğü söylenir. Oysa kara memelileri içinde en büyük beyne sahip olan filler geceleri sadece iki saat uyur.

Her gece uyumamıza rağmen uyku en fazla yanlış anlaşılan davranışlarımızdan biridir. Uyku hakkında oluşmuş genel kanıların birçoğu yanlıştır.

Örneğin akıllı telefonlarımızın ekranından yayılan ışık nedeniyle bizim atalarımızdan birkaç saat daha az uyuduğu söylenir.

California Üniversitesi Los Angeles Uyku Araştırmaları Merkezi yöneticisi Jerry Siegel'e göre, medyada birçok kez bunu duymuş olan insanların çoğu inanıyor buna. Oysa tamamen yanlış bir kaygı olabilir bu. Çünkü elimizde herhangi bir veri bulunmuyor.

Atalarımızın ne kadar uyuduğunu bilmemiz olanaksız olduğu için Siegel buna en yakın veri olarak Tanzanya, Namibya ve Bolivya'da avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdüren modern göçebe topluluklarını ziyaret etti. Onlar atalarımızın yaşadıkları koşullara en benzer ortamlarda yaşıyorlardı.

Bu topluluklar bizim yaşantımızı ve uykumuzu bölen modern cihazlardan uzak oldu hep. Aralarında binlerce kilometre olmasına rağmen her üç topluluğun her gece uykuda geçirdiği süre hemen hemen aynıydı: Ortalama 6 ½ saat. Siegel atalarımızın da eskiden o kadar uyuduğunu düşünüyor.

Teknoloji ve elektriğe erişimi olan modern toplumlarda ise insanlar ortalama 6-8 saat arası uyuyor. Yani atalarımız bizden daha fazla uyumuyordu. Üstelik modern yaşamın sunduğu olanaklardan yararlanamıyor, taş ya da toprak üzerinde, hatta belki de ağaçta uyuyor, günün ilk ışığıyla kalkması gerekiyordu. Bu sırada bir de yırtıcı hayvan, düşman kabile ya da zehirli böcek kaygısı çekiyordu. Gece sadece 6 ½ saat uyumaları boşuna değildi yani.

Siegel, atalarımızla ilgili başka bir yanlış bilginin de kesintisiz bir uykudan ziyade gece boyunca parça parça uyuduklarına ilişkin olduğunu söylüyor ve bunu evcil hayvanlara bağlıyor.

"Bu fikrin kaynağı sanırım kedi ve köpeklerdir; onlar bu şekilde uyur, ama primatlar öyle uyumaz." İnsanlar da gece boyunca uzun ve kesintisiz uyurlar. Arada bir uyananlar da olur elbette, ama norm bu değildir.

Siegel'in araştırmaları, avcılık ve toplayıcılıkla geçinen bugünkü toplulukların kışın hiç gündüz uykusuna yatmadığını, yazın ise öğlen sıcağından kurtulmak için daha fazla gündüz uykusuna yattıklarını gösteriyor. Fakat gündüz uykusuna ortalama olarak beş günde bir yatılıyor.

Fakat Siegel'in araştırdığı bu topluluklar ekvatora yakın bölgelerde yaşıyordu. Kuzeye doğru geceler uzadığı ve kışın 16 saate ulaştığı için Kuzey Avrupa'da atalarımız kışın gece uykusunu birkaç parçaya bölmüş olabilir. Fakat insanın uykusu zamanla mevsimlere bağlı olmaktan çıktığı için Kuzey Avrupa'da bile modern insan belki kısa bir tuvalet ihtiyacı dışında gece boyu uyumaya yönelmiştir.

Uyku konusundaki bu iki yanlış düşünceyi açığa çıkardıktan sonra Siegel daha temel bir soruna yöneldi: Neden uyuruz?

hafıza oluşumuyla ilgili bir rolü

Siegel'e göre uyku belki de biyolojik bir ihtiyaç olmaktan ziyade evrimin verimliliği artırmak için geliştirdiği bir yöntemdi. 2009'da Nature Reviews Neuroscience dergisine yazdığı bir makalede belirttiği gibi, belki de uyku "aktif olmanın faydalı olmadığı zamanda enerji kullanımını azaltarak verimliliği artıran bir davranıştır".

Bu hayvanlar aleminde olduğu gibi bitkiler aleminde de yaygın kullanılan bir taktik. Bazı ağaçlar sonbaharda yaprak dökerek fotosenteze son verir. Ayılar yiyeceğin kıt olduğu kış aylarında boşa enerji harcamamak için kış uykusuna yatar.

Uyku belki de aktif gündüz saatlerinin ardından geceleri kendimizi boş yere zorlayıp enerji kaybetmeden bir sonraki güne daha verimli başlamamızı sağlayan bir araçtır.

Buna seçici tembellik de denebilir.