Gündem

'Üniversiteler tatil köyü mü ki boş kalmasın!'

Abbas Güçlü: Baraj puanının indirilmesine hatta bazı bölümler için sınava girmeye hiç gerek kalmamasına, YÖK de sıcak bakıyordu. Ama görünen o ki çok sert tepkiler gelmiş

25 Temmuz 2012 13:12

Abbas Güçlü
(Milliyet, 25 Temmuz 2012)

Dünkü gazetelerde, üniversiteye girişteki puan barajının 180’den 165’e indirileceğine yönelik haberler vardı. Vakıf üniversitelerinin pek çoğu da kararı, ayakta alkışladı. Ama YÖK hemen yalanladı.
Yoksa çok sert eleştirilere muhatap olabilirdi...

Baraj puanı düşürülsün görüşü, uzun süredir dillendiriliyor, çünkü üniversitelerin, bu yıl da, kontenjanlarını doldurmaları mümkün gözükmüyor!

Bunun anlamı, ekonomik kriz bazılarını teğet geçse de, pek çok üniversiteyi fena bir şekilde vurabilir.
Peki üniversiteler tatil köyü mü ki, doluluk oranlarına bakılıyor, boş kalmasın diye kampanyalar düzenleniyor. Nereden bakarsanız bakın, ilginç olduğu kadar, çetrefilli bir tartışma konusu...

 

Baraj puanı insin mi?

 

Aslında baraj puanının indirilmesine hatta bazı bölümler için sınava girmeye hiç gerek kalmamasına, YÖK de sıcak bakıyordu. Ama görünen o ki çok sert tepkiler gelmiş. Yoksa, YÖK bu kadar hızlı bir açıklama yapmazdı...
Puan barajı, iki yıllık yüksekokullar için 165, 4 yıllık fakülteler için 180. Yani aslında varla yok arası bir şey. Onu da kaldırsanız ne olur, kaldırmasanız ne olur! Üniversitelerin bu kadar fire vermesi de zaten bu yüzden!..
ÖSYM’nin yaptığı sınavlar, hiçbir şeyi ölçmüyorsa da, adayların çalışma disiplini var mı, yok mu onu çok iyi belirliyor. 180, 200 puanlık bir öğrenciye kapıları sonuna kadar açıp, istediği fakülteye girmesine olanak sağlasanız da gerisi gelmiyor. Birçoğu arada heba olup gidiyor...
Harcadıkları onca emek, kaybettikleri zaman ve oluk gibi akıttıkları para da çabası...

 

Madalyonun öteki yüzü

 

Ama bir de madalyonun öteki yüzü var ki, mutlaka bir şeyler yapılması gerekiyor. Üniversite sayısı 170’e ulaştı. Her biri için on milyonlar, hatta yüz milyonlarca dolar harcandı.
Ve bazıları vakıflara ait olsa da hepsi milli servet.
Daha da önemlisi, eğitime yönelik kaynaklar böylesine kısıtlıyken, üniversite önünde bekleyen iki milyon genç varken, 100 binin üzerinde kontenjanın boş kalması, akılla, mantıkla izah edilemez. Peki o halde ne yapılması gerekiyor?
Puan barajının düşürülmesi, bu önerilerden birisiydi ama YÖK anında yalanladı.
İnşallah, çok daha iyi bir önerisi vardır. Yoksa, üniversitelerde çöküş bir başlarsa, YÖK de bu enkazın altında kalır...
Bir ara, merkezi üniversite sınavının tümüyle kaldırılması da gündeme geldi. Her üniversite kendi sınavını kendi yapsın denildi. Ama istismar edilir gerekçesiyle anında vazgeçildi... Ortada ciddi bir sıkıntı var ve bunun aşılması için de kafa yormak gerekiyor.  İşte eksik olan bu.

Bu konu, ÖSYM’yi, YÖK’ü, üniversiteleri aşan bir konu. Siyasilerin karar vermesi, ona göre yasal düzenlemeye gidilmesi zorunlu. Ancak onların da hiç ama hiç umurunda değil.
Hemen her milletvekili kendi seçim bölgesine üniversite açtırmak için yoğun çaba harcıyor ama o kadar. Açıldıktan sonra geri dönüp, bir sorununuz var mı diye sorana daha rastlamadık...

 

Başka ülkelerde nasıl?

 

Üniversiteye giriş sistemi, hemen her ülkede çok farklı. Çin ve Japonya ve bizim gibi genç nüfusun yoğun olduğu ülkelerde, çok acımasız eleme sınavları var. Avrupa gibi genç nüfusun giderek azaldığı ülkelerde ise, üniversiteler öğrenci bulmakta zorluk çekiyor. Yani sınav falan yok. Ama, yoldan geçeni de almıyorlar...

Dünyanın en iyi üniversiteleri Amerika’da. Parayı bastırdığınızda rahatlıkla girilebilenleri de fazlasıyla var. Kabul şartları da, üniversiteden üniversiteye değişiyor. Kimi yabancı diline bakıyor, kimi de farklı özellikler arıyor. TOEFL ve SAT gibi internet üzerinden her zaman alınabilen sınavlar ve referans mektupları, kabullerde en önemli argümanlar. Avrupa’daki kabul şartları daha farklı. Bazı ülkeler, kendi ülkenizde sınav kazanma şartı arıyor, bazıları da dil ve diploma notuna bakıyor. Lisedeki başarı onlar için çok önemli bir kriter. Ama böyle bir uygulamanın ülkemizde hiçbir şansının olmayacağı defalarca test edildi, denendi ve vazgeçildi.
Peki o zaman, en akılcı yöntem ne olabilir?
Yani ne yapmak gerekir ki, üniversiteler öğrencisiz, gençler de eğitimsiz kalmasın?..
Bu konuda onlarca yeni formül geliştirilebilir ve o ayrı bir yazı konusu. Yeter ki böyle bir istek olsun ve yeter ki bu sorunu çözmeye aday bir irade ortaya çıksın. Gerisi kendiliğinden gelir...
Özetin özeti: Sorunları öteleyerek, görmezden gelerek ya da günübirlik şipşak formüller üreterek çözmek mümkün değil. Hele ki eğitimde. Ama hiçbiri de çözümsüz değil! Yeter ki çözülmek istensin!..