Söyleşi

UNESCO’nun ilk kadın direktörü Bokova: Atatürk çağının ötesindeydi, dünya hâlâ ona hayranlık duyuyor

"Kadınların toplumdaki algısını değiştirmek Atatürk'ün en büyük başarılarından biriydi"

29 Eylül 2023 00:00
Metin Kaan Kurtuluş

Irina Bokova, yakın tarihte kültürel mirasın korunması denildiğinde akıllara gelen ilk isimlerden biri. 2009’da UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) ilk kadın Direktörü olan Bokova, radikal İslamcı terör örgütü IŞİD’in Suriye’nin kültürel miraslarını yok etmeye çalıştığı çalıştığı sırada, Suriye halkının tarihi değerlerini korumak için verdiği mücadeleyle sık sık gündeme geldi. Britanya’nın önde gelen gazetelerinden The Guardian, kendisini “IŞİD ve dünya mirası arasında duran kadın” olarak niteledi. 2017’ye kadar yürüttüğü UNESCO direktörlüğünde Bokova, Birleşmiş Milletler kurumunun içinde kadın-erkek eşitliğine dair önemli adımlar atılması konusunda da öncü adımlar attı. Doğduğu Bulgaristan’da kısa süre vekaleten Dışişleri Bakanlığı da yapan Bokova, 40’tan fazla ülkeden devlet nişanı aldı. 

İş Bankası’nın Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış Konferansı için İstanbul’da bulunan Bokova, T24’e verdiği söyleşide Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın haklarına bakışının çağının ötesinde olduğunu belirtti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderini 20. yüzyılın en önemli liderlerinden biri olarak niteledi. 

“Kadınlara seçme hakkı vermek, onları eğitmek ve bu eğitime özen göstermek, kadınların toplumdaki algısını değiştirmek Atatürk’ün en büyük başarılarından biriydi” diyen Bokova, Atatürk’ün reformlarının Türkiye dışında da etkileri olduğunu vurguladı.

UNESCO’daki görevi boyunca kültürel mirasların korunması için verdiği mücadeleyi de anlatan Bokova, bir kez daha dünya miraslarının korunmasının bir güvenlik konusu olarak ele alınmasının önemini vurguladı. Bokova, “Savaşlar biter, ama insanları tekrar bir araya getirebilecek, barıştırabilecek şey kültürdür” dedi. 

Bokova’nın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle… 

- Türkiye’de Cumhuriyet’in 100. yılını kutlamaya hazırlanıyoruz. Cumhuriyet’in ilanını kapsamlı reformlar ve imparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş için geniş bir devlet inşası süreci izledi. Türkiye Cumhuriyeti geçen 100 yılda birçok dönüm noktası yaşadı; darbeler, anayasa değişiklikleri, büyük seçimler vb. Mustafa Kemal Atatürk, 10. yıl nutkunda, “Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız” demişti. 2023’ten baktığımızda, sizce Türkiye bu modernleşme mücadelesinde ne kadar ileriye gitti?

Bence kesinlikle çok yol gitti. Türkiye bu günlerde tam olarak Atatürk’ün istediği gibi bir yer. O büyük bir reformcuydu; Anayasa’dan ülke inşasını birçok şeyi dönüştürdü. Kadınlara haklar verdi, eğitim ve sanata büyük önem verdi. Bunlar bir ülkenin yapı taşlarıdır. Bugünlerde bence Türkiye, yaşadığı bütün meydan okumalara ve kompleks dünyaya rağmen olduğu yer sebebiyle gururlanabilir. Türkiye Birleşmiş Milletler ve benzeri kurumların aktif bir partneri. O yüzden bence şimdi hem Atatürk’ün yaptıklarının ve vizyonunun Türkiye’ye kattıklarını hem de ilerleyen zamanlarda bunun üzerine konulanları konuşmak için doğru bir zaman. 

Irina Bokova ve M. Kaan Kurtuluş

"Kadınların toplumdaki algısını değiştirmek, Atatürk’ün en büyük başarılarından biriydi"

- Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri de kadın hakları oldu. Türkiye, kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce verdi. Sizin de bugünkü konuşmanızın başlığı “Atatürk’ün en büyük mirası kadın hakları”. Siz, Cumhuriyet’in ilk günlerinin kadın için vizyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bence kadınlara seçme hakkı vermek, onları eğitmek ve bu eğitime özen göstermek, kadınların toplumdaki algısını değiştirmek Atatürk’ün en büyük başarılarından biriydi. Bu çağının ötesinde ve vizyoner bir bakış açısıydı. O zamanlarda kadınlar için bu tür haklar çok az ülkede vardı, yaygın değildi. Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkeleri kadınlara bu hakkı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tanıdı. Bence Atatürk’ün hem Türkiye’nin içinde hem de dışında büyük etkisi oldu. O çağdaşlaşmayı destekleyen biriydi, çok ileri görüşlüydü. Ayrıca bir lider olduğu için vizyonunu hayata geçirebildi. Çok iyi fikirleriniz olabilir ama onları hayata geçirmenin yolunu bilmiyor olabilirsiniz; Atatürk bu fikirleri nasıl uygulayacağını biliyordu. Bence bu açıdan bakarsak dünya hala ona çok hayranlık duyuyor.

"Atatürk 20. yüzyılın en önemli figürlerinden biri"

- Atatürk’ü konuşmadan Cumhuriyet’i konuşmak mümkün değil; o hem inkılâpların hem de Milli Mücadele’nin en büyük figürüydü. Konuştuklarımız doğrultusunda, sizce Atatürk’ün 20. yüzyıl liderleri arasında yeri ne? Atatürk konusunda sizin gözünüzde en çok öne çıkanlar ne?

20. yüzyıl birçok olayın yaşandığı bir dönemdi.. Ama Atatürk 20. yüzyılın, en azından 20. yüzyılın başının en önemli figürlerinden biriydi. Buna şüphe yok. 20. yüzyıl birçok jeopolitik değişim ve maalesef büyük savaşların yaşandığı bir dönemdi. Bence böyle bir çağda Atatürk nasıl yeni bir ulus yaratabileceğini biliyordu. Kurduğu ülkeyi modernize etti, laikliği getirdi, insanlara haklar verdi, onları seferber etti. Bu yüzden bence gurur duyarak onun 20. yüzyılın en önemli figürlerinden biri olduğu söylenebilir. 

- Cumhuriyet’in 100. yılını kutlamaya hazırlanırken, birçok uluslararası gözlemci ve rapor, Türkiye’nin son yıllarına demokratik gerilemenin damga vurduğunu söylüyor. Sizce bu demokratik gerilemenin Türkiye’de kadınlara ne gibi bir etkisi oldu? 

İzin verirseniz, Türkiye’de mevcut siyaset hakkında yorum yapmaktan kaçınmak isterim.

"Dünya mirasları insanların kimliğinin parçaları"

- Kültürel mirasa büyük önem veren birisiniz. UNESCO’nun Direktörlüğü’nü yaparken savaştaki Suriye’nin dünya mirasını korumak için büyük bir mücadele verdiniz. O kadar ki, The Guardian gazetesi sizi “IŞİD ile Dünya Mirası arasında duran kadın” olarak nitelendirdi. Bize 2. Dünya Savaşı sonrası dünyada yaşanan en kanlı savaşlardan birinde “başka bir Palmira’yı* önlemek için” verilen mücadeleyi anlatır mısınız? 

Bu soru için teşekkür ederim, bu büyük bir soru, beni o zorlu yıllara geri götürdü. Çünkü o zamanlar, uzun süredir görmediğimiz bir şeyi yaşıyorduk. Tabii ki Suriye’de yaşananlardan önce Afganistan’da Bamyan Buda Heykelleri’nin dinamitle yok edildiğini gördük, eski Yugoslavya savaşlarında Mostar Köprüsü’nün** ve Dubrovnik’in bombalandığını gördük. Böyle şeyleri her gördüğümüzde “savaşın etkileri” diye düşünüyoruz. Ama başkasının kültürünü yok etme, onu küçültme isteği; bir toplumu mirasından ve tarihinden mahrum bırakma amacıyla bilinçli olarak yapılan saldırılara tanık olmak çok zor. Suriye’de yaşananlar, Irak’ta Musul’da IŞİD’in yaptıkları, Mali’de mozole ve camilerin yok edilmesi bu tanıklığa örnekler. O dönem çok zorluydu. Bu dönemlerdeki en büyük zorluklardan biri, bahsi geçen konunun sadece kültürel olmadığı mesajını anlatmaktı. Sadece mirası, antikalar, kalıntıları sevdiğimiz için bu mirasları savunmuyoruz, bunun güvenlikle ilgili bir tarafı da var. Bahsettiğimiz miraslar insanların kimliğinin parçaları, dolayısıyla insani bir tarafı da var. O dönemleri zor kılan oydu.

Bu kadar yıkımın ortasında başarılı olmamızın sebebi partnerlerimizle yaptığımız işbirliğinin bizim haklı olduğumuzu göstermesiydi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ilk kez mirasın barış ve güvenlik için önemini vurgulayan bir tasarı kabul etti. Tabii bu yasa dışı tarihi eser kaçakçılığı ile ilgili uygulamaların üzerine koymuş oldu. Türkiye de bu yasa dışı faaliyetlerin önlenmesi için yapılan çalışmalarda önemli bir müttefikti. Artık bu konuların öneminin daha iyi anlaşıldığını, bu mirasların nasıl korunacağının daha iyi bilindiğini düşünüyorum. Savaşlarda sıklıkla kültürel alanlar ve miraslar yok ediliyor. Dediğim gibi bu bilinçli de yapılabiliyor ya da sadece savaşın bir yan etkisi de olabiliyor. Bu günlerde ise anlaşmalar, siyasi kararlar vb. ile bu tür yıkımları önlemek için gerekli araçlar var. Artık kültürel mirasın güvenlik ve insanı endişelerle bağı hakkında da daha çok farkındalık var. 

Palmira antik kenti IŞİD tarafından 2015 yılında tahrip edilmişti 

Mostar Köprüsü'nün tekrar inşasının verdiği mesaj

- Bu konuyu biraz açalım isterim. Şu anda bu söyleşiyi yaptığımız Türkiye’nin üç tarafı savaşlarla çevrilir; güneyde Suriye, doğuda Karabağ ve kuzeyde Ukrayna. Bu söyledikleriniz doğrultusunda Suriye, Musul ve Mali’den dersimizi aldığımızı söyleyebilir miyiz? Miraslar bugün, geçmişe kıyasla daha iyi mi korunuyor?

Bence elimizde gerekli araçlar var, daha tecrübeliyiz, daha bilinçliyiz ama yaşananlardan her zaman iyi ders çıkarmıyoruz. Bunun tek nedeni uluslararası kurumların veya uzmanların ne yapılması gerektiğini bilmemesi değil. Kültürlerarası diyalog üzerine çalışmak, insanlara bu konuda eğitim vermek çok önemli. Özellikle genç insanlara başkalarının mirasına saygı duymanın önemi anlatılmalı. Hala yapılması gereken çok iş var.

Tarih bize savaşlarda, işgallerde ve istilalarda bir kültürün gelip diğerini yok ettiğini gösterdi. Bana sıklıkla insanlar, “Tarih boyunca bu böyleydi, niye bununla mücadele ediyorsun” diye soruyorlardı. Ben de, “Geçmişte böyleydi, evet; ama artık 21. yüzyıldayız. Çok daha fazla bilgiye sahibiz, mentalitemizi değiştirmeliyiz. Geçmişi tekrar yaşamamalıyız” diyordum. O yüzden artık miras koruma konusunda tüm sorunları aştığımızı söyleyemem, bu karşılıklı saygı için sürekli devam eden bir mücadele. Savaşlar biter, ama insanları tekrar bir araya getirebilecek, barıştırabilecek şey kültürdür. 

Mostar Köprüsü buna çok iyi bir örnek. Mostar Köprüsü askeri bir öneme sahip olduğu için yok edilmedi, orası bir yaya köprüsüydü. Bu köprüyü “iki toplum beraber yaşayamaz” tezlerini kanıtlamak için yok ettiler. Ama sonra orijinaline uygun olarak tekrar inşa edildi. Mostar Köprüsü, yıkılıp tekrar inşa edilen ve yine de dünya mirası listesinde bulunan 3 örnekten biri. Bu köprünün tekrar inşası, iki toplumun birlikte yaşayabileceği mesajını verdi. 

Boşnak-Hırvat Savaşı'nda yok edilen Mostar Köprüsü

- İlginç konulardan biri de kültürel miras tanımı konusunda hep aynı fikirde olunmaması. Örneğin dünya mirası listesinde Türkiye’den 21 eser var. Son yıllarda Ayasofya, UNESCO ve Türkiye arasında tartışmaya sebep oldu. İki taraf da Ayasofya’nın ne kadar önemli bir yapı olduğu konusunda hemfikir, ama camii mi müze mi olması gerektiği konusunda anlaşamıyorlar. Bu tür tartışmalar nasıl aşılabilir? 

En önemli olan mirasın korunması. Eğer böyle bir şey yaşanıyorsa UNESCO ve uzmanlarla diyalog içinde olunması çok önemli. Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye uygun hareket edilmesi de çok önemli. Ayrıca uzmanlar ve UNESCO, dini öneme sahip yapıların korunması, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış yapıların korunması başlığına kafa yoruyor. Ortak miras üzerine çokça düşünülen bir konu. 

Tabii bu tür hareketler yasa dışı değil, daha çok etik açıdan ele alınmalı. Çünkü bir tarafta sözleşmenin katı kriterleri var, ama öbür tarafta da eserin tarihi ve etik bağlamları var. Bunlar eşit derecede önemli. Bu konularda şu anda önemli bir tartışma yürütülüyor, yasal tanımların biraz dışına çıkılma ihtimali ele alınıyor. Bence birçok dünya mirası bu kategoriye giriyor. 

"Bir şeye inanıyorsanız peşinden koşmalısınız"

- Siz UNESCO’nun ilk kadın direktörüsünüz. Aynı zamanda 40’tan fazla devlet nişanına sahipsiniz. Bulgaristan’da vekaleten bakanlık yaptınız, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne aday gösterildiniz. Bize biraz bu yolculuktaki tecrübelerinizden söz edebilir misiniz?

Kadın olmak bazen size yardımcı oluyor, bazen ise kolay değil; çünkü direnç demek istemiyorum ama bazı şüpheleri aşmanız gerekiyor. Kadınlar, bu tür makamlara geldiğinde “Bu işin altından kalkabilir mi?” diye düşünülüyor. Benim de buna dair tecrübelerim oldu. 

Ben her zaman eşitliğe dayalı ekipler oluşturmaya çalıştım. Diğer kadınlara destek olmanın önemine inanıyorum. UNESCO’yu bıraktığımda üst yönetimin en azından yarısının kadınlardan oluşmasını istiyordum. Bunu başardım, bazı pozisyonlarda kadınların oranı yüzde 60’a ulaştı. Onları tabii ki sadece kadın oldukları için atamadım, onları atadım çünkü işlerinde iyiydiler. UNESCO Direktörü bildiğiniz gibi onlarca konseyin, jürinin, panel ve tartışma katılımcılarının atanmasından sorumlu. Bunların katılımcılarının en az yüzde 30’unun kadın olmasını sağladım. Kadınların bu tür pozisyonlarda başarılı olabileceğini kanıtlamak istedim.

Bence ufak şeylere, zorluklara takılmamak önemli. Bir şeye inanıyorsanız peşinden koşmalısınız. Kompleks konularda ise, siyasi olsun olmasın, bir karar vermelisiniz. Sorumluluğu ve liderliği üstlenmelisiniz. Başarılı olabileceğinizi ancak böyle kanıtlayabilirsiniz. 

- Söyleşimizi noktalarken, Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye’deki kadınlara ne mesaj vermek istersiniz?

Bugün yapacağım konuşmayı bitirirken vereceğim mesajı vermek isterim: Atatürk’ün mirasını kutlamanın en iyi yollarından biri, kadın hakları için mücadele etmeye devam etmektir. Bu iş daha dünyanın hiçbir yerinde bitmedi, yapılması gereken çok şey var!


* 1980 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınan; Suriye’nin Humus ilinde bulunan Palmira antik kenti IŞİD tarafından 2015 yılında tahrip edilmişti 

** Bosna Hersek’in Mostar kentinde bulunan, 1566’da Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından yapılan Mostar Köprüsü, şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini birbirine bağlıyor; bu sebeple “hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolü” olarak görülüyordu. Köprü, önce Bosnalı Sırplar tarafından 1992’de saldırıya uğradı, 9 Kasım 1993’te Boşnak-Hırvat savaşı sırasında Hırvat kuvvetler tarafından tamamen yıkıldı. Orijinaline sadık olarak tekrar inşa edilen yaya köprüsü 23 Temmuz 2004’te hizmete girdi ve 2005’te UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alındı.