Gündem

Ümit Kıvanç: Günlerden gün, gecelerden gece...

'Doktor 'Git, polise ifade ver gel!' hainliğiyle Ali İsmail'i ölüme iterken, Hatay'da Abdullah Cömert'i gaz fişeğiyle başından vurdular...'

04 Haziran 2014 14:26

Ümit Kıvanç*

Bir yıl önce, Haziran'ın ilk gününde Ankara Güvenpark'ta göstericilerin arasında kalan bir polis silahını çekti, az ötesindeki uzun boylu genç adamı yere yıktı. Ethem Sarısülük'ün ağır işlerde güçlenmiş kuvvetlenmiş bedeni ölüme iki hafta direndi, sonunda pes etti.

O hastanedeyken, 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz'ı Eskişehir'in karanlık bir sokağında döverek perişan ettiler. 2 Haziran'ı 3 Haziran'a bağlayan gece. O da günlerce direndi gitmemek için. Daha çok gençti. Kurtulamadı.

Doktor "Git, polise ifade ver gel!" hainliğiyle Ali İsmail'i ölüme iterken, Hatay'da Abdullah Cömert'i gaz fişeğiyle başından vurdular. Haziran'ın 3'ü olmuştu. Üç gün. Koca bir ayın ilk üç günü. Abdullah da gencecik gitti.


Eski uğursuzluklar, belalar, kötülükler üzerine yazılmış ne kadar ağıt varsa ortalıktadır bizde hep. Talihsiz ayların kötücül günlerinden bahseden eski şiirler ortalıktadır. Sandıklarımızın kapakları hep açıktır. Tavanaraları, bodrumlar boştur, bütün hayaletler odalarımızda dolaşır, koltuklarımıza serilir, masalarımızı işgal eder. Rahat oturamayız. Gencecik ruhlar, sokaklarımızı arşınlar, haksız ve zamansız koparıldıkları hayattan paylarını isterler. Bu yüzden hayatı hep birilerine borçlandığımızı hissederiz. Gönül rahatlığıyla gezemeyiz sokaklarda. Devlet zorbalığından korkumuz değil adımlarımızı cılızlaştıran, ayakizlerimizi silikleştiren. Vakitsiz koparılıp alınanlara karşı duyduğumuz mahçubiyet, bizim olmayan bir suçun ağırlığı; suçlular bütün vurdumduymazlıklarıyla beslenir, büyür, kötülüğü büyütürken.

Ali İsmail için ufak bir görsel hazırlayayım, insanlar hatıra diye saklar, dedim, onu yaparken, "Ama bir dakika, üçü de Abdo'ydu, dur dur, e, Ethem birinde değil miydi..." böyle gidiyor işte. Birinin derdine düştüğünde öteki çoktan gitmiş oluyor. Halbuki hâlâ o uğursuz üç günün içindeyiz. Mehmet'e ne olmuştu? Ayvalıtaş Mehmet'e? Taksi çarpmıştı. 20 yaşındaydı, kanı kimbilir nasıl kaynamış, nasıl safça atlamıştı otoyola trafiği kesmek için. Şehir canavarı insana acımaz; otomobil vurdu öldürdü çocuğu.

Elbette insanlar ikiye ayrılır: Umursayanlar ve umursamayanlar. Ve düşünün, henüz ayın ilk üç gününden sözediyoruz. Unutamayız ve affedemeyiz. Bu zulmün sorumlularını hesap verirken görmeden huzura kavuşamayız. İsteyen istediği kadar kendini kandırmaya çalışabilir: bu delikanlıların ruhları katiller, alçaklar, kalpsizler ve yüreksizler dışında herkese varlığını duyurmaya devam edecek. Çok gençtiler; çok...

(Ümit Kıvanç'ın http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/ adresindeki blogundan alınmıştır).