Dünya

Uluslararası basında bugün...

Dünya neyi konuşuyor? Dış basında öne çıkan haberler.

08 Eylül 2009 03:00
Afganistan'da düzenlenen ve sivillerin de hayatını kaybettiği öne sürülen hava operasyonuyla ilgili tartışmalar ile Opel'in geleceği, Alman gazetelerinde yorum konularını oluşturuyor.

Frankfurter Rundschau gazetesi, Afganistan’da Alman komutanın emriyle düzenlenen NATO hava operasyonundan beş gün sonra bugün Almanya Başbakanı’ndan bir hükümet açıklaması beklendiğine işaret ediyor ve ‘Acaba bu beş gün Almanya’da devam eden seçim kampanyasını etkileyecek mi?’ diye soruyor. Yorumun devamı da şöyle:

“Kesin olan şu: Başbakan Angela Merkel, Savunma Bakanı Franz Josef Jung’u devre dışı bırakarak, harekete geçme ihtiyacını hissetmiştir. Jung, son olaylar konusunda -bizzat sebebiyet vermemiş olsa bile- en azından bir bilgilendirme kaosu yaratmıştır. Başgösteren sorunda insan hayatı ve uluslararası politikalar söz konusu olduğu ve sorunun askerî kanallar üzerinden çözümü de mümkün olmadığı için konuya Başbakan bizzet el atmıştır.”

Ulusal gazetelerden Münih merkezli Süddeutsche Zeitung ise Afganistan’daki son gelişmelerin, Almanya’da 27 Eylül’de yapılacak genel seçimlere nasıl  yansıyacağını şu görüşlerle yorumluyor:

“Seçim kampanyaları siyasete yön verme amacıyla hazırlanır. Afganistan ‘daki son olay ise kelimenin tam anlamıyla seçime yön verecek nitelikte. Afganistan’daki askerî misyonda ibreler hangi yönü gösteriyor? Bitirilecekse ne zaman bitirilecek, kalmaya devam edilecekse ne zamana kadar kalınacak? Kanadalılar, askerî misyonlarını 2011 yılıyla sınırladı. Alman seçmen de bu noktada gereken açıklığın geterilmesini bekliyor. Zira söz konusu olan Afganistan’dan çekilip çekilmeme değil, bunun nasıl ve ne zaman yapılacağıdır.” 

Stuttgarter Zeitung, Afganistan’daki son gelişmelerden sonra NATO üyesi bazı ülkelerin birbiriyle ağız kavgasına giriştiğine dikkat çekiyor. Gazete, Afganistan’daki barış misyonuna ortaklaşa başlandığını, bitirilecekse de misyonun ortaklaşa sona erdirilmesi gerektiğini, çünkü bu durumda bölgenin kaderinin ötesinde önem taşıyan noktalar olduğunu vurguluyor. Yorum şöyle devam ediyor:  

"Burada söz konusu olan ABD ile dayanışma, hatta NATO’nun geleceğidir. ABD’nin yoğun askerî angajmanı ile Avrupalıların isteksizliği arasındaki dengesizlik gittikçe büyüyor. Avrupalıların yarım gönüllü tavrı utandırıcı boyutta. Alman politikacılarsa Afganistan konusunu öne çıkararak, kamuoyuna taşımayı ve Alman askerlerinin kriz bölgelerinde görev yapmasının neden gerekli olduğunu insanları ikna edececek biçimde gerekçelendiremedi. Şimdi işte bu durumun büyük telaşı yaşanıyor.”

Düsseldorf'da yayımlanan Handelsblatt adlı ekonomi gazetesinden seçtiğimiz son yorum ise ABD’de belki de Opel otomobil işletmelerinin kaderini belirleyecek toplantı öncesinde, iflasın eşiğindeki tröstün geleceği ile ilgili. Gazetenin yorumunu şöyle:

“Opel’in taliplileri arasında bulunan Rusya’nın Sberbank adlı finans kuruluşunun, Opel konusunda ne planladığı bile belli değil. Bu anlamda Almanya’da otomobil meraklılarının gözünde en uygun çift olan Kanadalı parça üreticisi Magna ile Sberbank ikilisinin genel seçimden sonra yarıştan çekilmesi gerçekte pek de hayal kırıklığı yaratmayacak olsa gerek! Almanya’daki Opel işletmeleri ve Alman hükümeti aylardan beri Magna’dan yana tavır almış olsa bile, hem Rusya ile bu konuda yapılacak işler hem de Opel’in ana holding GM bünyesinde kalması riskli görünüyor."

 

İngiltere basınında bugün tüm gazetelerin manşet konusu aynı: Amerika'ya giden uçakları havada bombalama planları yapmakla suçlanan üç kişinin dün Londra'da hüküm giymesi.

Independent konuyu "İngiltere'nin 11 Eylülü'nü planlamaktan suçlu bulundular" başlığı ile verdi.

Times da benzer bir başlık seçti: "Üç kişi, 11 Eylül'le yarışacak uçak bombası komplosundan suçlu bulundu."

Daily Telegraph ise manşetinde "10.000 kişiyi öldürecek bomba komplosu" var.

Gazeteye göre 2006 yılında ABD ve Kanada'ya giden yedi uçakta patlatılması planlanan sıvı bombalara ek olarak, başka planlar da yapılıyordu.

Bunlardan biri de, 18 intihar eylemcisinin katılacağı ve uçaklarda 5 bin, düşecekleri yerlerde de 5 bin kişinin ölmesinin planlandığı saldırılardı.

Diğer gazetelerse, çok daha düşük rakamlardan söz ediyor.Guardian'a göre hedef, 1.500 kişiyi öldürmekti.

Tümü İngiltere vatandaşı Müslümanlar olan bombacılara verilen emirlerse, Pakistan'daki el Kaide ve diğer aşırı çevrelerden geliyordu.

Gazeteye göre zanlıların, geçmişte terör komplolarına karışmış kişilerle olan bağlantıları ve hem kullanılacak bombaların, hem de planların son derece sofistike olması, Batılı terörle mücadele yetkililerini el Kaide'nin olaya karıştığına inandırdı.

Guardian'ın sözünü ettiği bağlantılardan biri, saldırının mimarı olduğundan şüphelenilen Raşid Rauf.

Aynı zamanda Londra'da 52 kişinin öldüğü metro saldırılarının beyni olmakla suçlanan Rauf, 2006'da Pakistan'da tutuklanmış ama gözaltındayken kaçtığı açıklanmıştı.

Guardian, Rauf'un iki yıl sonra Amerikan ordusunun düzenlediği bir insansız uçak saldırısında öldüğünü söylüyor.

'Demek yasalar yeterliymiş'

Gazetenin yorum sayfalarında davadan hatırlanması gerekenler sıralanmış.

Guardian'a göre dün çıkan kararlar ve son zamanlardaki terör davalarından çıkan pekçok karar, yasanın şu anki haliyle yeterli olduğunu gösteriyor.

Dolayısıyla da son yıllarda defalarca gündeme gelen, "Polisin kanıt bulmak için zamana ihtiyacı var." denilerek gözaltı sürelerini uzatma çabaları anlamsız.

Guardian'daki yorum başka bir uyarıyla sona eriyor:

"Siyasetçiler de halkı tehlikenin nereden geldiği konusunda yanıltmamaya özen göstermeli. Dün suçlu bulunan adamların hepsi İngiltere vatandaşıydı ve Pakistan'ın etkisi altındaydılar. İngiltere'nin Afganistan'da sürdürdüğü savaş, terörle mücadelenin bir parçası diye gösterilerek meşrulaştırılıyor ama bu savaş, bu adamları durduracak güçte değil."

'Tehdit sürüyor'

Sol eğilimli Guardian'ın aksine, muhafazakar Times gazetesi davadan başka sonuçlar çıkarmış.

Gazeteye göre bu olay, el Kaide'nin henüz yenilmediğini gösteriyor.

Times bu nedenle "Terör konusunda rahatlamaya da, sinikliğe de yer yok. Tehdit sürüyor." demiş.

Times'ın dikkat çektiği bir başka nokta ise, davanın bedeli. Özetle aktaralım:

"Uçaklara içecek şişelerinde sokulan sıvı bombaların patlatılacağı bir komplonun varlığını ve bu olaydan sonra uçak yolcularına uygulanan sıkı güvenlik önlemlerinin meşruiyetini kanıtlamak üç yıla, iki uzun davaya, dev bir izleme operasyonuna ve polis ile yargıda 50 milyon sterlinlik masrafa mal oldu."

Olayla ilgili ilk davada jüri, asıl suçlamalar konusunda karara varamamış ve dağılmıştı.

Times, bu ikinci davada kanıtların daha iyi sunulduğunu ve en önemli kanıtları içeren elektronik posta yazışmalarının, Yahoo! şirketinden mahkeme kararıyla alındığını yazıyor.

ABD-Alman gerginliği

Guardian gazetesi geçen hafta Afganistan'da sivillerin ölümüne yol açan bir hava akınının, ABD ile Almanya'nın arasını açtığını yazıyor.

Buna göre ülkedeki uluslararası gücün Amerikalı komutanı Stanley McChrystal, saldırı emrini veren Alman komutanı kapalı kapılar ardında eleştirmiş.

Alman Savunma Bakanı Josef Jung ise saldırıyı savunmaya devam ediyormuş. Jung şöyle demiş:

"Sivil kayıplar ya da yaralananlar varsa, bundan tabii derin üzüntü duyarız. Ancak saldırı emri, Taliban'ın kaçırılan yakıt tankerleri ile Alman askerlerine intihar saldırısı düzenlemeye hazırlandığı istihbaratı üzerine verildi."

Buna karşılık Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, kaçırılan araçların hava akını sırasında bir dere yatağına saplanıp kalmış olduklarını hatırlatarak, "Neden kara birliklerini göndererek tankerleri ele geçirmediler?" diye sormuş.

Seçimlere etkisi

Financial Times gazetesi de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Savunma Bakanı Jung'un bugün parlamentoya giderek bu konuda hesap vereceklerini duyuruyor.

Gazeteye göre konu Almanya'da 27 Eylül'de yapılacak genel seçim kampanyasında bugüne dek fazla gündeme gelmemişti.

Çünkü gerek Merkel'in partisi, gerekse baş rakibi Sosyal Demokratlar Afganistan'daki Alman askerlerinin çekilmesine karşı.

Ancak Financial Times, "Alman halkının çoğu bu misyona karşı olduğu için, durum değişebilir. Merkel ve sağ ortakları, kamuoyu yoklamalarında haftalardır ilk kez %50'nin altına inmeye başladı." diyor.

Sarkozy'nin imajı

Ve son haberimiz, bu sabah hemen tüm gazetelerde yer alan bir başka konu.

Boyunun kısalığı ile bilinen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin bir fabrikayı ziyareti sırasında, cumhurbaşkanı fotoğraflarda uzun görünsün diye karşısına yalnızca kısa boylu fabrika çalışanları çıkarıldı mı, çıkarılmadı mı?

Independent'a göre iddiaların kaynağı, bu fabrikada çalışan bir kadının internette dolaşan video klibi.

O sırada Sarkozy'yi izleyen bir Belçika kanalının çektiği görüntülerde bu kadın, boyu kısa olduğu için seçildiğini doğruluyor.

Yerel sendika yetkilileri de kararın, Elysee Sarayı ile fabrika arasında önceden yapılan pazarlıklarda alındığını söylemiş.

Oysa Sarkozy'nin Normandy bölgesindeki bu otomobil fabrikasına ziyareti basına "sürpriz bir ziyaret" olarak duyurulmuştu.

Fransız cumhurbaşkanlığı yetkilileri ise iddiaları "zoraki ve gülünç" diye nitelemiş.

Washington Post bugün tüm Amerika’da kutlanan İşçi Bayramı’nda çalışanların sorunlarına dikkat çekiyor. Göçmenlik reformunun hala yapılmadığını belirten gazete, işsizliğin de giderek arttığını vurguluyor:

"Emeğiyle geçinenlerin onda biri iş arıyor. Birçok kişi de yeteneklerine ve beklentilerine uygun olmayan işlerde çalışıyor. Ekonomideki düzelme eğilimine rağmen işsizlik oranı hala yüksek. Dünya ekonomisinin liberalleşmesi ve karşılıklı bağımlılık içine girmesi, uzun yıllar boyunca Amerika’daki refahın ve gelişmenin temelini oluşturdu. Ancak şimdi bu yapının istihdam yaratmaya devam edip etmeyeceği sorgulanıyor. Artık Washington’daki yetkililer, işsizliğin ve eksik istihdamın uzun süreli olması ihtimaline karşı alınacak önlemleri düşünmeye başlaması gerekiyor."

New York Times
tütün ürünlerine getirilen kısıtlamaların ardından, sigara firmalarının karşı saldırıya geçtiğini yazıyor. Gazete, firmaların özellikle sigara reklâmlarına yönelik kısıtlamaları kaldırmaya çalıştığını kaydediyor:

"Sigara sektörü, reklâmlara getirilen kısıtlamaların, yetişkinlere satılan yasal bir ürün hakkında doğru bilgiler verilmesini engellediğini öne sürüyor. Ancak kamu sağlığı açısından bakıldığında, bu sektörün ölümcül ürünlerini renkli görüntülerle sunmasına hoşgörüyle bakılmamalı. Sigara firmalarının, geçmişte ısrarla ve sürekli yalanlamalarına rağmen, gençleri hedef alan bir reklâm stratejisi yürüttükleri ortaya çıkmıştı. Şimdi bu kural tanımayan sektörün ne ölçüde kısıtlanacağı konusunda son sözü yargı söyleyecek. Mahkemelerin vereceği karar, kolaylıkla etkilenebilen milyonlarca gencin sağlığını etkileyecek."

Boston Globe Amerika’da gönüllülerin yardım kuruluşlarına verdikleri desteğin giderek azaldığını belirtiyor. Gazete, bu sorunun aşılmasında firmalara büyük sorumluluk düştüğünü öne sürüyor:

"Kriz nedeniyle kemer sıkmaya başlayan firmalar, yardım kuruluşlarına yaptıkları bağışları da önemli ölçüde azalttılar. Bu olumsuzluğu gidermek için, işverenler işçilerin yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalışmasını teşvik etmelidir. Böyle bir faaliyetin, işlerini kaybetmelerine yol açmayacağı konusunda güvence vermelidir. Hatta, mümkün olan koşullarda şirketler yardım faaliyetlerini bizzat organize etmeli ve çalışanlarının mesai saatlerinde bu tür faaliyetlere katılmalarını sağlamalıdır. Bu tür önlemler, birçok yardım kuruluşunun kriz dönemini hasarsız atlatmasına da katkıda bulunacaktır."

USA Today Afganistan’da sivillerin ölümüyle sonuçlanan NATO hava saldırısının Almanya ile Amerika’nın arasını açtığını yazıyor. Haberde, her iki tarafın da sorumluluğu birbirine attığı belirtiliyor:

"Saldırıda emri veren Alman komutanların mı yoksa saldırıyı düzenleyen Amerikalı pilotların mı suçlu olduğu konusu, NATO içinde bir tartışmaya yol açabilir. NATO sözcüsü Amerikalı Amiral Gregory Smith, hava desteğine karar verme yetkisinin kara birliklerinde olduğunu hatırlattı. Ancak Smith, bir pilotun da verilen emre reddetme hakkı olduğunu vurguladı. Alman Savunma Bakanlığı ise, Alman komutanı suçladığını ve Amerika’nın bakış açısını yansıttığını belirterek, Washington Post’ta konuyla ilgili yer alan habere tepki gösterdi. Açıklamada, bu tür haberlerin soruşturmayı etkileyeceği de vurgulandı. Afganistan’daki insan hakları örgütleri ise olaydan NATO İstikrar Gücü’nü sorumlu tuttu."