Gündem

Uğur Gürses: Tunç Soyer'in Tuşalp'in cenazesini sırtlaması ‘tarihsel bağ’ bakımdan çok anlamlı; Erbil Tuşalp ne güzel bir iz bıraktı, hepimize

09 Eylül 2020 08:14
Ekonomist Uğur Gürses, gazeteci Erbil Tuşalp'in cenazesinden dikkatini çeken bir ayrıntıyı paylaştı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in babası Nurettin Soyer'in Ankara Sıkıyönetim Savcısı olduğunu hatırlatan Gürses, "Erbil Tuşalp geçti bu dünyadan. 12 Eylül'ün başlarında Siyasal'da öğrenciydim. Cumhuriyet'te 12 Eylül rejiminin insan hakları ihlallerini yazan en başta gelen gazeteci Erbil Tuşalp'ti. İzmir'de cenazesinin kaldırıldığı şu fotoğrafa bakınca, Tunç Soyer'i görüyorum. Yılın karesidir bana göre." düşüncesini dile getirdi.
 
Gürses Facebook hesabından paylaştığı gönderide şunları kaydetti: 
 
"Erbil Tuşalp geçti bu dünyadan. 12 Eylül'ün başlarında Siyasal'da öğrenciydim. Cumhuriyet'te 12 Eylül rejiminin insan hakları ihlallerini yazan en başta gelen gazeteci Erbil Tuşalp'ti. İzmir'de cenazesinin kaldırıldığı şu fotoğrafa bakınca, Tunç Soyer'i görüyorum. Yılın karesidir bana göre Neden mi?
 
12 Eylül darbesi yapıldıktan sonra Ankara Emniyeti'ne alınanların büyük kısmı 4. Kolordu ve Sıkıyönetim Savcılığı'na sevk ediliyorlardı. Tunç Soyer'in babası Hâkim Albay Nurettin Soyer de Ankara Sıkıyönetim Savcısı idi. O dönemi bilenler anımsayacaktır; Ankara Emniyeti'nden Sıkıyönetim Savcılığı'na gelmiş olmak 'karaya ayak basmak' gibiydi. Emniyetteki muameleler Sıkıyönetim Komutanı'nın kontrolü altında iken, Askeri Savcılık idari olarak komutana bağlı olsa da olabileceği kadar zorlanan şartlarda 'kitaba' yaslanmaya çalışıyordu. Ne yazık ki tutuklananlar yine komutanlığın kontrolü alanındaki cezaevine gittiklerinden işkence ve baskı devam ediyordu.
 
Askeri Savcılık'taki savcıların büyük bir bölümü sivildi. Yani Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı'ndan geçici görevle gelen savcılardı. Bu savcıların kötü muamele ve zorlayıcı koşullara direndiklerini, en aza indirgemeye çalıştıklarını biliyorum. 'Patron' olan Nurettin Soyer'in de Sıkıyönetim Komutanı'na bu destekle direndiğini, örneğin tutuklanmış olan kişilerin yeniden emniyete gönderilmesini isteyen Sıkıyönetim Komutanı'na (Recep Ergun) direnip izin vermediğini biliyorum.
Bunları nereden biliyorum? Babam Yargıtay Savcısı iken geçici olarak Sıkıyönetim Savcılığı'nda görevlendirilmişti. (Ama epey uzun sürdü).
 
Tunç Soyer'le ortak tarafımız bu. Erbil Tuşalp gazeteci olarak işini iyi yaptığı için, insan hakları ihlallerini, yargılamalarda adil olmayan unsurları yazdığı için büyük bir işlev yerine getirdi. Kamu adına hesap sorulmasını sağladı, baskı yarattı. Savcıların Erbil Tuşalp'in yazdığı haberleri izlediklerini iyi biliyorum. Babam da bahsetmişti.
 
Babam, kendi hukuksal ve vicdani değerlerinin ötesinde, 'evdeki solcu ses' olarak benim baskımı da hissediyor olsa da, Erbil Tuşalp'in yaptığı gazetecilikle oluşturduğu kamuoyu baskısını ciddiye aldı hep. Eminim Tunç Soyer de kendi evindeki 'evdeki ses' idi.
 
Basının dördüncü güç olarak iktidardakileri, onların uygulamalarını hatta ve hatta darbe hukuku içinde bile denetlenebileceğini gösterdi. Hele bugünkü 'istibdat' koşullarına bakarak, darbecilerin iktidarında yaptığı bu kayda geçirme ve denetleme baskısının paha biçilemez olduğunu düşünüyorum. Tunç Soyer'in Tuşalp'in cenazesini sırtlaması, insani değerler ve kendi kişisel değerleri, duyduğu saygı çerçevesinin de ötesinde, bu 'tarihsel bağ' bakımdan da çok ama çok anlamlı. Erbil Tuşalp ne güzel bir iz bıraktı, hepimize."