MİT TIR'ları soruşturması kapsamında tutuklanan savcı Aziz Takçı'nın eşi Zonguldak 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi Rahşan Takçı, savcı, hâkim ve avukatların sosyal mesaj paylaşım adresi olan adalet.org’da bir yazı kaleme aldı. Hâkim Rahşan Takçı, ironik bir dil kullandığı yazısında eşinin tutuklanmasına "Ben bir Cumhuriyet savcısı ile evli olduğumu zannediyordum meğerse eşim bir casusmuş, sadece casus olsa yine iyi hem casus hem de darbeciymiş" ifadeleri ile tepki gösterdi.
Suriye'ye silah yardımı yapıldığı gerekçesiyle durdurulan, ancak İçişleri Bakanlığı'nın "içinde yardım malzemesi vardı" açıklamasıyla savunduğu MİT TIR'larına gönderme yapan hâkim Takçı, şunları söyledi:
"Devletimizin 'sevap kazanmak için' gizlice yapmaya çalıştığı bu insani yardım sevkiyatını meğerse baltalamak için yapıyormuş bu listeleri. Demek ki yardım tırları durdurulunca oradaki insanlara yardım ulaştırılamadı da o nedenle geldi ülkemize milyonlarca Suriyeli insan. Demek ki insani yardım kesilince açlıktan ne yapacağını bilemeyen Suriyedeki gruplar, gökten yağan silah ve mühimmatları alıp katlettiler masum sivil insanları, zavallı kadınları, çocukları… Demek ki insani yardımın kesilmesine kızıp o nedenle kuşattılar Süleyman Şah Türbesini."
Hâkim Rahşan Takçı'nın yazısının tamamı şöyle:
Ben Zonguldak 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Rahşan Takçı. Hani şu bugüne kadar benim gibi herkesin bir Cumhuriyet savcısı sandığı ancak çok şükür HSYK Başmüfettişimiz Arif Sami Kaya’nın ve Devletimizin bütün kurumlarının işi gücü bırakarak bir buçuk yıldır gece gündüz demeden sürdürdüğü çalışmalarla casus ve darbeci olduğunu ortaya çıkarttığı, hakkında Tarsus 2. Ağır Ceza Mahkemesinin yakalama kararı çıkarttığı Aziz Takçı’nın eşi.
Ben bir Cumhuriyet savcısı ile evli olduğumu zannediyordum meğerse eşim bir casusmuş, sadece casus olsa yine iyi hem casus hem de darbeciymiş. Çok şükür ki herşeyi bizim yerimize düşünen ve hatta nasıl anlamamız gerektiğini bile belirleyen Devlet büyüklerimiz, fedakar kurumlarımız ve HSYK’mızın azimli müfettişleri sayesinde ben de öğrendim gerçeği.
Aslında anlamalıydım bugüne kadar, ne kadar da safmışım. Hafta sonu adliyeye çalışmaya gidiyorum diyerek evden çıkardı eşim bazen. Akşamları da çalışmaya kalacağım derdi. Demek ki beni kandırıyor ve başka ülkelerin içimizdeki casuslarıyla görüşmeye gidiyormuş. Eve getirdiği dosyaları okuyup koca koca içtihat kitaplarına bakarak bazen kağıda bazen de bilgisayara bir şeyler yazıyordu. Meğer dosyalardan yabancı devletlere satacağı bilgileri kaydediyormuş.
Bir de adalet.org isimli hukukçuların üye olduğu bir platformdaki paylaşımları okuyordu bilgisayardan sık sık. Hımmm…Demek ki beni kandırıp bilgisayarıyla internet üzerinden yabancı devletlere veriyormuş bizim Devletimizin herkesten saklanan, günyüzüne çıkmamış bilgilerini. Şimdi düşünüyorum da, acaba adalet.org ta başka casuslar var da eşim onlarla şifreli mi anlaşıyordu. Bu bilgiyi hemen paylaşmalıyım HSYK müfettişleriyle, yakalarlar belki hemen diğer casusları da, böylece ülkemizde hiçbir sorun kalmaz, yaşarız mutluluk, refah ve barış içinde.
Bir de arada markete alışverişe gideceğim diyerek alışveriş listesi gibi birşeyler hazırlardı. 2 paket makarna, pirinç, zeytinyağı, fasulye, kağıt havlu, tuvalet kağıdı vb… şeyler yazılıydı o listelerde. Demek ki onlar da alışveriş listesi değilmiş. Devletimizin, başka devletler duyar da “neden biz Türkiye kadar yardım edemiyoruz bu Suriye halkına” diyerek üzülür düşüncesiyle gizlice hatta Kızılay ile değil fedakar istihbarat kurumumuzla sevkettiği insani yardım malzemelerinin listesiymiş bunlar. Oldukça dindar olan devletimizi yöneten büyüklerimizin, gizlice hatta devlet sırrı kategorisinde yaptığı bu “hayırsever sevkiyatı” demek ki takip edip notlarını tutuyormuş. Devletimizin “sevap kazanmak için” gizlice yapmaya çalıştığı bu insani yardım sevkiyatını meğerse baltalamak için yapıyormuş bu listeleri. Demek ki yardım tırları durdurulunca oradaki insanlara yardım ulaştırılamadı da o nedenle geldi ülkemize milyonlarca Suriyeli insan. Demek ki insani yardım kesilince açlıktan ne yapacağını bilemeyen Suriyedeki gruplar, gökten yağan silah ve mühimmatları alıp katlettiler masum sivil insanları, zavallı kadınları, çocukları… Demek ki insani yardımın kesilmesine kızıp o nedenle kuşattılar Süleyman Şah Türbesini. Meğer bundan dolayı bütün dünya basın kuruluşlarının gıpta ettiği ancak hernedense bazılarının “havuz” diye küçümsediği kıymetli basınımız, “Süleyman Şah Türbesi Tır olayı nedeniyle nakledildi” türünden yorum yapıyormuş.
Böyle büyük suçları olmasaydı tam bağımsızlık ve tarafsızlık içinde adalet hizmetini yerine getiren mahkemelerden birisi olan Tarsus 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, CMK’nın 98. Maddesini gözardı ederek, çağırmadan direkt yakalama kararı çıkartır mıydı hiç? Eğer bu kadar tehlikeli olmasaydı eşim polislerimiz anında damlar mıydı kapımıza? Ararlarmıydı evimizi köşe bucak? Özel uçakla naklederler miydi kendisini Tarsus’a?
Zaten ben de şüpheleniyordum eşimden son zamanlarda… Karadeniz’e bakıp uzun uzun dalıp gidiyor, sessiz sessiz uzun süre düşünüyordu. Ben açığa alınmadan dolayı içerlediğini düşünüyordum ancak belli ki Karadenizden yüzerek kaçmayı planlıyordu galiba. Bu nedenle hemen yakalamayı çıkarmış olmalı Tarsus 2 ACM. Yoksa bir mahkeme heyeti, yaptığı bir soruşturma nedeniyle hem casusluk hem de darbecilikten tutuklar mı birlikte çalıştığı meslektaşlarını? Yoksa Başsavcının, savcının, hakimlerin görev yaptığı yerde polisler kelepçe takmaya çalışır mıydı, koluna girerek götürür müydü?
Hem suçları apaçık sabit olmasa kimsenin reddedemeyeği deliller olmasa (haksızlığa karşı her zaman karşı durabilen meslektaşlarımız dışında) susar mı koskoca yargı camiası bu haksızlığa ve hukuksuzluğa? Bakmayın siz bazılarının, “hakim savcılar korkuyor başlarına bir iş gelmesinden o nedenle kimseden ses çıkmıyor” türünden yorumlarına, adalet dağıtan insanlar hiç susar mı meslektaşlarına yapılan haksızlığa?
Unutuyordum bir de Der Spigel isimli yabancı bir istihbarat biriminin bir elemanıyla buluşmuştu Zonguldak’ta. Uzun süre konuşmuşlardı başbaşa. Demek ki devletimizin başka gizli bilgilerini vermeyi düşünüyormuş bu istihbarat kuruluşuna, gerçi Der Spigel ismini bir yerden hatırlıyorum ama bir türlü çıkaramıyorum. Belki de o nedenle benim eve getirdiğim Asliye hukuk dosyalarına yan gözle bakıp duruyordu. Hem demek sosyal yardımlaşma vakfının önünde dağıtılmayı bekleyen yardımlara bu nedenle ters ters bakıp duruyordu, bu yardımları dağıtacak kamyonetleri durdurup hükümete yeni bir darbe yapmaya çalışacaktı galiba.
Sözüm, benim gibi eşi meslektaşımız olan hakim ve savcılara… Siz siz olun dikkat edin eşinize. Bakın ben bu kadar şüpheli faaliyeti bir türlü farkedemedim. Siz dikkat edin eşlerinize, engel olun soruşturma yapmak suretiyle hükümetimize darbe yapılmasına ve casusluğa. Neyse şimdi casus ve darbeci savcılar cezaevine konuldu ya rahat bir nefes alsın artık ülkede yaşayan herkes, tehlike geçti, hiçbir sorunumuz kalmadı. Ne bir vicdani sorunumuz kaldı ne de bir güvenlik sorunumuz.
Ama ne yaparsınız, darbeci ve casus olsa da ben ve çocuklarım seviyoruz bu koca yürekli adamı…Hoşçakalın