Gündem

Tutuklu Cumhuriyet'çiler: Bedelini öder tek tip giymeyiz

"Bu davada bir avuç direnen insana hiza vermek istiyorlar"

11 Ağustos 2017 11:50

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi, Silivri’deki Cumhuriyet gazetesi davasında tutuklu bulunan gazetecileri ziyaret etti. Cumhuriyetçiler tek tip elbise konusunda “Bedeline katlanırız ama asla giymeyiz” mesajını gönderdi. Ahmet Şık, “Bu davada bir avuç direnen insana hiza vermek istiyorlar” diyerek 11 Eylül’deki davaya çağrı yaptı.

Cumhuriyet'te yer alan habere göre, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Basın Konseyi üyeleri, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabulcu, İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, Yayın Danışmanı ve yazar Kadri Gürsel ile muhabir Ahmet Şık’ı ziyaret etti. Aylardır gazetecilerle yüzyüze görüşebilmek için Adalet Bakanlığı’ndan izin isteyen kurumlara ilk kez izin verildi. Ziyarette tutuklu yazar ve yöneticileri basın meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri ve okurları 11 Eylül’de Silivri Cezaevi’nde görülecek duruşmaya katılarak dayanışma göstermesi çağrısı yaptıkları kaydedildi. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Silivri’de tutuklu gazetecilere tek tip elbise kararından söz ettiğini ve “Giyer misiniz?” diye sorduğunu, gazetecilerin ise “Asla giymeyiz. Bedeline katlanırız ama asla giymeyiz.” yanıtı verdi” değerlendirmesini yaptı.

Demokrasi için

TGC Başkanı Turgüy Olcayto, cezaevi çıkışı yaptığı açıklamada “Meslektaşlarımız gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklular. 7 meslektaşımızın serbest kalmasından mutluyuz. Tutuklu dört meslektaşımızın da 11 Eylül 2017 tarihinde yapılacak duruşmada serbest kalacağını umut ediyoruz. Gazetecilik suç değildir” dedi. Türkiye’de sağlık bir demokrasinin yeşermesinin, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kalkmasıyla mümkün olduğunu kaydeden Olcayto, “Şu anda 150’yi aşkın gazeteci tutuklu ve hükümlü, gazetecilerin tutuksuz yargılanması konusundaki talebimizi tekrarlıyoruz” diye konuştu.

Çok büyük bir değer

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ise dün Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan arkadaşlarımızı, ardından da Sözcü Gazetesi muhabiri Gökmen Ulu’yu ve Bakırköy Kadın Cezaevi’ndeki Sözcü Gazetesi’nden Mediha Olgun’u ziyaret etti. Türenç, görüşme sırasında aralarında geçen konuşmaları şöyle özetledi: “Sabuncu bana, ‘9.5 ay sonra ilk kez bir gazeteciyle konuşmanın ve kucaklaşmanı mutluluğunu yaşıyorum; 9.5 ay sonra bir meslektaşımla ilk kez görüşebilmenin çok büyük bir değer olduğunun farkındayım’ deyince çok duygulandım. Kadri Gürsel, burada temel kural iyi olmaktır diyerek, sağlığına dikkat etmeye çalıştığını aktardı. ‘Avukat yasağının kalkmasına ve yaşadığımız tecritin hafiflemesine memnun olduk. Çok ağır tecrit koşulları altındaydık. Ancak yaşayan bilir’ dedi. Ahmet Şık, hem olmayan suça delil üretilmeye çalışıldığını söyledi, hem de 11 Eylül’deki Cumhuriyet davası duruşması ile ilgili çağrı yaptı. ‘Cumhuriyet davası, örgüt davası değildir, Cumhuriyet’i yargılama davasıdır. Bu davada, Cumhuriyet gazetesi ve rejim yargılanmaktadır. Bir avuç direnen insana hiza vermek istiyorlar. Korkunun ecele faydası yok. Korkmadan hareket etmemiz lazım. Zulme karşı korkmamalıyız. Ortak paydada birleşmeliyiz.” dedi.

Ulu: Hedef Akbay

Gökmen Ulu ile yapılan görüşmede ise yarı tecrit koşullarında olduğunu öğrendiğini anlatan Türenç “Hedefte Sözcü gazetesi ve sahibi Burak Akbay var. O haberi bahane ederek gazeteyi ele geçirmeyi ve susturmayı amaçladılar” diye konuştu. Türenç, Silivri’de tutuklu gazetecilere tek tip elbise kararından söz ettiğini ve “Giyer misiniz?” diye sorduğunu, ancak gazetecilerin dördünün de “Asla giymeyiz. Bedeline katlanırız ama asla giymeyiz” yanıtı verdi” dedi.

 

Dava çöktü

Akın Atalay: Cumhuriyet davası duruşması sonrasında moralimiz çok yüksek. İlk duruşmada yedi meslektaşımızın tahliye olması davamızın çöktüğünü gösterdi. Ayrıca derdimizi anlatabildik. Medya, yasamadan bile önemli. Bu önemin farkında olduğu için iktidarlar medyayı baskı altına alıyorlar.

Yaşam manifestosu

Murat Sabuncu: İnşallah biz son tutuklu gazeteciler oluruz. Bize ağır gelen attığımız manşetleri savunmak. Ülkemiz için canımız yanıyor. Mahkemelerde gazetecilerin attığı başlıklarla niyet okunarak yargılanması çok ağır. Türkiye’de birlikte yaşam manifestosu oluşturulmasına ihtiyaç var. Bunu Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi, Ermenisi, Rumu hiçbir ayrım yapmadan birlikte yazabiliriz. Türkiye’de tekrar soru sorma cesareti gösteren haberi değerlendirebilen, yazabilen gazeteciler olmalı. İnternet medyasında ve bazı bir iki gazetede bu medyanın uçları var. Bu yüzden umutluyum.

Mağdur değilim

Kadri Gürsel: Tutuklu bulunduğumuz 9.5 ayı hayatımdan çalınmış günler olarak kabul etmiyorum. Mağdur değilim. Burada da değerlerim ve ilkelerimle hayatımı idame ettiriyorum. Kendimi geliştiriyorum. Bunun bir siyasi dava ve operasyon olduğunun bilincindeyiz. Bize yapılan haksızlık, hukuksuzluk hayretler içinde bıraksa da davanın doğası bu olduğu için üzerimizdeki etkisi bazılarının beklediği ve sandığı gibi yıpratıcı olmuyor. Gazetecilik demokrasilerde yapılabilen bir meslek. Türkiye’de demokrasi olmadığı için gerçek anlamda gazetecilik yapmamız engelleniyor. Ancak Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesini vermek zorundayız. Türkiye gün gelecek demokrasiye kavuşacak.

Bu bir rejim davası

Ahmet Şık: Kimse aksini iddia edemez, mesleki faaliyetlerimiz suç konusu yapıldı. Bizler kahraman değiliz. Kimse konuşmadığı için kahramanlaştırılıyoruz. Cumhuriyet davasıyla çok az sayıda kalan gazeteci ve meslek kuruluşlarını kontrol altına almaya çalışıyorlar mesleki faaliyetimize sınır çiziyorlar. Cumhuriyet Gazetesi davası aynı zamanda bir rejim davasıdır. Herkesin bir arada yaşayabileceği çoğulculuğu esas alan bir toplum ve devlet modelini ortaya çıkarmak zorundayız. Özgür kalmamız da siyasi bir kararla olacak.